Hasan koğuşta bir sürü erkekle birlikte kalıyordu. İnsanlar onu tanıdıkça nasıl olup birini öldürdüğüne anlam veremediler. Hasan gibilerle, gerçekten suç işleyip, insanlara zarar vermeyi adet edinenler de vardı koğuşta. Neyse ki koğuş ağası iyi bir adamdı. Hasan’ın durumunu fark edince onu hemen korumasına aldı. Hasan koğuşta ağanın, çayı, çorbasına bakacaktı. Adam tıraşını da yaptıracaktı ama neden içeride olduğunu duyunca güvenemedi. Belki oğlanın aklı gelip gidiyor, bir anda kendini kaybediyordu. Koğuştakilere de oğlanı korumalarını ama bir delilik ediyor mu diye kollamalarını da tembih etti.
Hasan geceleri rüyasında adamın kanlı boğazını görüyor avazı çıktığı kadar bağırarak uyanıyordu. İlk gece bağırınca herkes onun kendisine saldıracağını sanıp eline korunmak için bir şeyler aldı. Sonra baktılar oğlan uyuyor, rüya gördüğünü anladılar. Bir iki derken her gece bağırış. çağırış olunca bu defa da tutup gardiyana şikayet ettiler. Bu şikayette Kutsi’ye ulaştı. Çocuğun zararsız olduğu ama kötü şartlarda büyüdüğü ve bu başına gelen son olaydan sonra bunların normal olduğu konusunda hapishane doktorlarını ve müdürü ikna ettikten sonra Hasan’ı diğerlerinden korumak için tek başına kalabileceği bir yer ve hapishanede üstleneceği bir sorumluluk talep etti. Doktorların da gözü önünde olması için onu revire verdiler. Oradaki temizlik işlerine bakacaktı, gece de hasta mahkumları tuttukları odalardan birinde uyuyacaktı. Şimdilik odalar boştu.
Hasan maktulün evine son üç aydır gidiyordu. Her gittiğinde kadının vücudunda ve yüzünde morluklar görünce bir şeylerin yolunda olmadığını hissetmişti. O adamı tıraş ederken, kadın getirdiği meyve veya çay ne olursa olsun elleri titreyerek hizmet ediyordu. Adam karısı ile o kadar kaba konuşuyordu ki, Hasan başını önüne eğiyordu duyunca. Kadın adamın hakaretleri başlayınca ağlamaya başlıyor adam da “Bundan mı medet umuyorsun ağlayıp!” diyerek Hasan’ı aşağılıyordu sonunda. Hasan böyle şeylere alışık olduğundan aldırış etmiyordu ama kadını gözlemeye devam ediyordu. Haftada iki gün geliyordu tıraşa. Ayda bir de Kemal bey saç tıraşına gelirdi. Adam niyeyse berbere gitmeyi sevmiyor fazladan para verip evinde yaptırıyordu bu işleri.
Bir kaç hafta sonra kadın Hasan’ı uğurlarken kocası görmeden onun elini tutmuş, “Ne olur git birilerine anlat, kurtarın beni!” diye yalvarmıştı. Hasan bakmıştı kadının yüzüne öylece. Kime ne anlatsındı ki? Ayrıca Hasan’ın sözüyle kim koşar gelirdi ki?
Sonraki seferlerde kadın Hasan ellerini yıkamaya banyoya gidince peşinden temiz havlu vermeye gidip, kocasının ona yaptığı eziyetleri anlatmaya başlamıştı.
“Ya senin annen olsaydım?” demişti bir keresinde. O zaman Hasan’ın içi titremişti. Babası annesini onun yüzünden dövüp, terk etmişti. Bu adamda babası gibiydi ama nedense kadını bırakmıyor, dövmeye devam ediyordu. Hasan gibi bir oğulları olmadığındandı muhtemelen. Babası gibi Hasan’ı aşağılıyordu bu adam da. Annesi “Baban senin yüzünden gitti!” demiyordu sadece zavallıya, onun yüzünden dayak yediğini de anlatıyordu. O anlatırken Hasan hepsini sanki izliyormuş ya da kendi başına geliyormuş gibi kollarıyla başını saklardı. Bir süre sonra kadın konuştukça annesini görmeye başladı onun yüzünde. Annesi ondan yardım istiyordu. O çok sevdiği kocası her gün dövüyordu onu hâlâ, üstelik Hasan yanlarında olmadığı halde. Annesini de bu kadını da kurtaracaktı.
“Ben kurtaracağım seni!” dedi kadına bir gün o da, annesine söylediğini sanıyordu tabi zavallı.
Kadın heyecanla “Nasıl? Nasıl yapacaksın? Hemen yap ne olur? Öldürecek beni yoksa?” diye cevap verdi yine elini tutarak.
“Bilmiyorum” dedi Hasan saf saf. Onu henüz düşünmemişti, adama çıkıp gitmesini söylese gider miydi acaba? Belki patronuna söylerdi Kemal bey de yapılı bir adamdı. O da gelir bu adamı döverdi belki. Ece’ye danışsa üzülürdü Ece, annesini hatırlar üzülürdü. O yüzden ona hiç bahsetmeyecekti.
“Boğazını kes!” dedi kadın, Hasan’ın lavabonun altında yıkadığı usturayı göstererek.
Hasan elindeki usturaya baktı boş boş, “Bununla mı?” dedi.
“Evet onunla ya, önüne oturunca çek şöyle!” diyerek eliyle nasıl yapacağını gösterdi kadın.
“Bu işe yarar mı?”
“Yarar tabi!”
“Dövmez mi o zaman seni?”
“Dövemez ki?”
Hasan elindeki ustura ile adamın boğazına o şekilde darbe atınca nasıl dövmekten vazgeçeceğini anlamadı ama usturanın keskin tarafı yanlışlıkla yüzünü kesince çok acıdığını biliyordu. Neyse ki dükkanda kan taşı diye bir şey vardı hemen onu sürüyordu Kemal bey. İyileşiyordu orası. Hasan çok dikkatliydi, hiç kesmiyordu tıraş ederken, ne elini, ne de insanların yüzünü.
“Çok acıtır ama bu!” dedi saf saf, o sanıyordu ki usturayı öyle sürtecek, kan taşı ile iyileştirecekler ama adam korkup bir daha kadını dövmeyecek.
“Acıtsın işte!” dedi kadın hırsla. Onun da dayak yemekten aklı yerinde değildi artık. Her gece uyumadan kocasını ortadan kaldırmanın bin bir yolunu planlıyordu ama korkuyordu. Ya ölmez de saldırırsa, elinden kurtulamaz kendisi ölürdü. Oysa Hasan yaparsa onunla hiç ilgisi olmazdı. Beceremese de kocası Hasan’a saldıracaktı. Hasan kendini savunurken ona yardım eder kocasını gene hallederlerdi.
“Tamam bir daha ki sefere o zaman!” dedi Hasan tatlı tatlı gülerek.
“Sen harika birisin!” dedi kadın sevgiyle yanağından öptü onu.
Annesi hep böyle onu övüp, öpsün isterdi Hasan ama ne yazık ki babası onun yüzünden annesini terk edince sadece ablası sevip koklamıştı onu. Ece onun her şeyiydi. Bu kadını kurtarınca kim bilir ne kadar gurur duyacaktı. Annesini kurtaracaktı, böylece annesi de ona “Artık seni görmek istemiyorum!” demeyecek, “Canım oğlum!” diye sevecekti her gün.
Dükkana gidene kadar kadının ona söylediklerini unuttu. Yolda gördüğü kedi yavruları ile oynadı bir süre. Bir kaç gün sonra geri geldiğinde “Kadın hazır mısın?” diye sorunda hatırladı konuşmayı, “Ne olacaktı ki? Kan taşı yanında değildi ama bir koşu gider alırdı dükkandan!”
“Hazırım!” dedi heyecanla.
Kadın ellerini çırpıp onu içeri aldı. Yanağından öptü yine kocasının yanına girerken.
Hasan’ın yüzündeki mutlu ifadeyi görünce “Ne oldu alık?” dedi adam gülerek. Hasan cevap vermedi, her zaman ki gibi oturttu adamı, havluyu boynuna sardı. Kadınla göz göze geldiler o sırada, kadın kocası görmeden Hasan’a yapmasını istediği hareketi tekrarladı kendi boynunda göstererek. Hasan’da usturayı eline aldı aynısını yaptı, kesti adamın boynunu. O kadar çok kan çıktı ki bir anda, adamın önüne serdiği havlu, halı her şey kana bulandı. Adam ellerini boğazına götürerek düştü sandalyeden.
“Ne yaptın be?” diye hırıltılı bir inleme çıktı ağzından sonra kan doldu ağzı da, çırpındı biraz gözlerini karısına dikip öylece hareketsiz kaldı sonra.
“Çok kanadı!” dedi Hasan dehşetle.
“Oh aksın bütün kanı!” diye kadın hoplayıp zıplamaya başladı, “Sen benim kahramanımsın! Gel otur şuraya, sana gazoz vereceğim!” dedi Hasan’a.
Hasan gözlerini adamdan ayıramıyordu. Neden kıpırdamadan yerde yattığını anlamamıştı. Sadece tıraş kesiğiydi oysa. Kadın Hasan’ı kollayarak içeri gitti ve ağlayarak polisi aradı ve olanları anlattı. Tabi kendisini olaya hiç katmayarak. Zavallı Hasan kadının getirdiği gazoz ve gofreti yiyordu, polisler geldiğinde. Az önce boğazını kestiği ve kanlar içinde yatan adamın yanında böyle bir rahatlıkla gofret ve gazoz tüketen birinin polislerin gözünde nasıl bir şahıs olduğunu siz hayal edin sevgili okurlar.
(devam edecek)