Yıldızlardan sakla beni – Bölüm 9

Sami amcanın hoş sohbeti sayesinde çabucak akşam olmuş, Ece’nin da zihni biraz olanlardan uzaklaşıp rahatlamıştı. Sami bey saat altı yedide fırını kapatıp Ece’yi uyumaya yolladı. Sabah dörtte gelip hamurları hazırlayacaklardı. Ece bu kadar erken bir saatte çalışmaya başlayacaklarını bilmediği için biraz şaşırdı ama böylesi onun için daha iyiydi çünkü Hasan çıkana kadar gözüne uyku gireceğini zaten sanmıyordu.

Suat tam düşündüğü gibi sabah mesaj ve aramalarına cevap alamayınca, nöbetten sonra uyumak yerine çıkıp eve geldi. Alt katta yaşadıkları için kimse doğrudan onlara gelmediği sürece kapılarının önünden geçmiyordu. Bu yüzden düşündüğü gibi kapının üzerindeki anahtarı ve mektubu bulan ilk Suat oldu. İlk önce Ece kafası çok dağınık olduğu için anahtarı kapının üzerinde unuttu sandı. Mektupta onlara gelmiş diye düşünüp eline aldı ve içeri girdi. İçeride kimse yok görünce, Kutsi ile Hasan’a gittiklerini sandı ama sonra kapısı açık gardıropları fark edip, içlerinin boş olduğunu görünce aklı karıştı. Hasan’ın eşyalarını toplayıp ona götürmüş olabilirdi belki ama kendi eşyalarını neden toplamıştı. Banyo, mutfak her yeri dolaşınca özel eşyaların tamamının toplanmış olduğunu anladı ve aklına mektup gelince masanın üzerine bıraktığı zarfı alıp üzerinde hiç yazı olmadığını gördü ve açtı.

“Bu mektubu kimin açtığını bilmiyorum ama eğer komşularımızdan biri değilse lütfen onlara versin. Bu eve geldiğimiz günden beri ailemizin başına gelen her şeyde bize destek olan. Babamız ve annemiz gittikten sonra bizi kendi çocukları gibi koruyup, kollayan maddi ve manevi destek sağlayan tüm mahalleli ve komşularımıza çok teşekkür ediyoruz. Umuyorum ki haklarını helal etmişlerdir. Başımıza gelen beklenmedik ve can sıkıcı olay neticesinde, kardeşimin durumu için buradan gitmeye karar verdim. Sizlere tek tek veda edemeden böyle ayrıldığım için beni affedin ve lütfen nankör olduğumuzu düşünmeyin. Hasan’ım kurtulduktan sonra inşallah bir gün yeniden sizleri ziyarete geliriz

Ece

Not : Anahtar kapının üzerinde, eşyaları bırakıp size yük ettiğim için üzgünüm. Onları dilediğiniz gibi dağıtıp, atabilirsiniz.”

“Ne? Nereye gittin?” dedi Suat kafası karışık bir şekilde, “Hasan’ın durumu için gittim de demek?”

Hemen cebinden telefonu çıkarıp daha önce aramayıp mesaj yazdığı Kutsi’yi aradı ama telefon açılmadı.

“Ece nerede?” yazdı telaşla.

“Seni görmek istemiyor” diye yanıt geldi Kutsi’den.

Suat ikinci bir şok daha yaşadı mesajı okuyunca

“Ona ne söyledin?”

“Kardeşini kurtaracağımı” diye cevap geldi hemen yeniden.

Suat dişlerini sıktı öfkeyle, “Onu benden aldın!” dedi kendi kendine hırsla.

“Nerede Ece?” yazdı yeniden

“Seni görmek istemiyor” diye geldi mesaj yeniden.

“Onu benden kaçırmaya hakkın yok! Bana derhal yerini söyle!”

“Söylemezsem? Kız seni istemiyor! Bana onu saklamam için yalvardı”

“Yalancı!”

Suat böyle bir zamanda Kutsi’nin yaptığına inanamıyordu. Kim bilir kıza ne söylemişti? Zorla mı götürmüştü? Ece asla Suat’a haber vermeden böyle ortadan kaybolmazdı. Kıza bir şey yapmış olacağını sanmıyordu çünkü kardeşinin avukatıydı. Onlarla bağlantısı sürecekti ve böyle bir şey yapması için de bir neden yoktu.

“Neden benimle hesaplaşmıyorsun?” yazdı hırsla.

“Öyle yapıyorum!” diye geldi cevap, “Hasan’ı seviyorsan onların peşini bırak!”

“Ne demek bu?” dedi Suat kendi kendine, delirmek üzereydi. “Hasan’ı seviyorsam ne demek?” diye homurdandı. Gidip onunla yüz yüze konuşacaktı.

“Sakın benim peşime düşme, bu kız ve kardeşi için de hiç iyi olmaz! Unut onları!” yazdı Kutsi neler düşündüğünü anlamış gibi.

“Ne yapmaya çalışıyorsun sen?”

“Hasan’ı kurtarmaya! Uzak dur ki çocuk kurtulsun!”

Elindeki mektubu fırlatıp çıkıp gitti evden Suat hırsla. Kutsi’nin söylediğini yapacağını biliyordu. Hasan’ı kurtarabileceğini de biliyordu. O yüzden ona ulaşmıştı, ondan nefret ettiğini bilmesine rağmen, Ece ve Hasan için yapmıştı bunu.

“Hasan kurtulana kadar beklerim en çok!” dedi içinden, “Bu iş burada bitmez!”

Kutsi mesajlar kesilince Suat’ın çaresizliğini fark ettiğini anladı. Ece’den sonra Hasan ile yeniden konuşmaya gitmişti. Çocuk ısrarla şapka ve gözlük istiyordu nedense. O kadar ısrar edince bir tane almıştı çıktıktan sonra, ertesi gün götürecek, Ece’ye bunun anlamını soracaktı.

Çocuğun anlattıklarına bakılırsa ölen adamın karısı sürekli dayak yiyor ve olanları da Hasan’a anlatıyordu. Hasan şahit olduğundan fazlasını anlatıyordu çünkü onlar hakkında. Evlerine arada sırada giderek bu kadar detay bilmesinin tek anlamı, kadının Hasan’ı durmadan hikayesiyle doldurduğunu gösteriyordu. Öğleden sonra mahalleye gidip kadınla konuşacaktı bu yüzden.

Hasan’ın akıl sağlığı için bir kontrol talep etmişti, zihin geriliğinin derecesini belirleyecek rapor her şeyi değiştirecekti. Adamı sahiden öldürmüş bile olsa, ya akıl sağlığı ile ilgili bir rehabilitasyon merkezine giderdi cezası için ya da derecesine göre ceza indirimi alabilirdi. Kutsi’nin anlaması gereken Hasan’ın bunu tek başına mı başkası ile mi yaptığıydı. Ya da Ece’nin dediği gibi birileri yapıp suçu ona mı atıyordu? Buna pek ihtimal vermiyordu çünkü Hasan olayı detaylı olarak hiç değiştirmeden anlatıyordu her seferinde. Muhtemelen adamın boğazını kesen oydu ama neden ve nasıl? Bu tür akıl sağlığı sorunu yaşayan hastalarda olay anında hastanın ne durumda olduğu sonucu beliriyordu. Suçu işlemiş bile olsa, suçun işlendiği andaki koşullar ve hastanın durumu en önemli detaydı. Bununla ilgili tek şahitte adamın karısıydı. Bir günde kocasının yanında bu kadar detayı bu çocuğa anlatmış olamazdı. Hasan kendi hayal gücünden hikaye uydurmuyorsa, kadın bir süredir Hasan’a kocasının ona yaptıklarını anlatıyor ve yardım istiyordu. Çocuğun verdiği detaylar komşuların anlattıkları ile örtüştüğü için pek hayal ürünü gibi de değildiler.

Ece kardeşinin gözlük ve şapka istediğini duyunca ağlamaya başladı telefonda.

“Annem öldüğünden beri dışarı şapka ve gözlüğü olmadan çıkmıyor” diye anlattı Kutsi’ye. “Nedenini defalarca sorduğum halde söylemedi.”

“Ben yarın götüreceğim bir çift, verirken sorarım. Belki bana anlatır!” diye yazdı Kutsi.

Ece tahmin ettiği gibi uyuyamadığı için saat çalınca hemen kalkıp giyindi. Çınara yansıyan ışığı görünce, Sami beyin çoktan gelmiş olduğunu anlamıştı. İkisi birlikte ertesi günün ekmek ve poğaçalarının hamurlarını hazırlamaya başladılar. Kasaba da bakkal dahil herkes ekmeği onlardan alıyordu. Sami bey yaşlanmıştı artık ve daha sık hastalanıyordu. O hasta olunca koca kasaba ekmeksiz kalsın istemiyordu. Çoğu defa canı olmadığı halde gelip yine de işini yapmıştı. İki kez de kızlar gelip hazırlamışlardı hamuru ama alışık olmadıkları için babalarının yaptığı gibi yapamamışlardı.

“Bunlar evlenip gidecek, fırıncı damat bulamayacağına göre bir çırak bul!” demişti karısı. Haklıydı. Kızlara işi öğretse kocalarının peşine gideceklerdi üçü de. O zaman fırın yine sahipsiz kalacaktı ama kendine bir çırak yetiştirir dükkanı ona emanet edecek hale de gelirse o zaman fırın çalışmaya devam ederdi. Onların da ekmek kapısıydı burası. Kapanırsa emekli maaşı ile beş kişilik aileye bakamazdı Sami bey. Kutsi onun durumunu bildiği ve çırak aradığından haberdar olduğu için Ece’yi buraya getirmiş, maaşını da ödemeyi teklif etmişti. Böylece ikisinin işi de görülmüş olacaktı. Buraya getirmeden önce Ece’yi ve kardeşini de sorup soruşturmuştu. Suat’a güvenecek değildi. Haklarında hep iyi şeyler duyup, asıl hikayelerini de öğrenince konuşmuştu Sami amcasıyla.

(devam edecek)

Yıldızlardan sakla beni – Bölüm 9” için bir yanıt

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s