Yıldızlardan sakla beni – Bölüm 8

“Vallahi senin poğaçaları özlemişim Sami amca! Bizim orada yok böylesi.” dedi Kutsi iştahla Sami beyin getirdiği sıcak poğaçalardan birini ısırırken, “Bunlar da bahçeden mi?”

“Domatesler bahçeden de, salatalık evden getirdim sabah! Neyse bir böcek dadanmış, gitti hepsi bahçedekilerin!”

“Evden dediğin de evin bahçesi değil mi?”

“Tabi, tabi, burada her şey bahçeden oğul! Kızım yesene aç değil misin?” dedi sonra ağlamaklı duran Ece’ye bakıp.

Ece elini salatalığa uzatıp attı ağzına. Hiç konuşmuyordu kafasının içinde yaşamaktan.

Sami bey sorar bakışlarla döndü Kutsi’ye, “Zamanla alışacak, zor günler yaşıyor!” diye cevap verdi Kutsi.

İki damla yaş süzüldü Ece’nin gözlerinden, Sami bey çaresiz hissedince, çekinerek uzattı kolunu kızın sırtını sıvazladı.

“Üzülme yavrum, her şey geçer! İnşallah burada ailemizden biri gibi olur yüreğini şifalandırırsın!”

Ece, Hasan’a mı ağlasa, Suat’ı bırakıp geldiğine mi ağlasa, hiç tanımadığı insanlarla, burada ne yaptığını düşünmesine mi ağlasa bilemiyordu. Sami bey kızı kendini haline bırakıp biraz daha sohbet etti Kutsi ile, sonunda Kutsi de çayını bitirip, “Haydi çıkaralım eşyaları da Ece hanım da dinlensin bu gün. Yarını planlarsınız birlikte. Sami amca her şey konuştuğumuz gibi tamam mı?”

“Tamam oğlum. Gözün arkada kalmasın. Kızımız burada bizimle güvende”

Kutsi Ece’nin arabanın yanına bırakıverdiği torba ve valizleri aldı ve fırının yan tarafından, üst kata çıkan taş merdivene yürüdü.

“Evi temizledi bizim kızlar!” diye seslendi Sami amca arkalarından, “Anahtar kapının üzerinde”

Kutsi anahtarı çevirip kapıyı açtı, içeri girmeden çantaları kapının ağzına içeri bırakıp, diğerlerini almaya indi.

“Sen gir! Ben getiririm!” dedi Ece’ye.

Küçük ama aydınlıktı içerisi. Beyaz duvarlarda bir şey asılı değildi ama bir duvarda boydan boya sedir vardı kilim ve örtülerle kaplı. Pencerenin perdeleri nakışlı ve kısaydı. Çınar gözüküyordu doğrudan. yan taraftaki kapının biri mutfak diğeri koridora açılıyordu. Koridorda iki oda bir de banyo vardı. Tertemiz çarşaflar serilmiş, odanın birine taze çiçekler konulmuştu. Ece gelecek diye hazırlık yapılmıştı sahiden bu evde.

Kutsi yine içeri girmeden eşyaları kapının girişine bıraktı ve “Beğendin mi?” diye seslendi içeri.

“Çok güzel!” dedi Ece, “Teşekkür ederim!”

“Tamam ben artık Hasan ile ilgileneyim. Bir ihtiyacın olunca Sami amca halledecek, benim numaram da zaten sende var. Anlaşmamızı unutma! Gelişmelerden haberdar edeceğim!”

“Şey! Hasan poğaça çok sever!” dedi Ece utanarak.

“Tamam!” dedi Kutsi, kapıyı arkasından kapattı ve indi aşağı.

Ece Hasan’a ait eşyaları açmadan odasına bıraktı, kendine ait olanları da kendi odasına götürdü. Yatağın üzerine oturup telefonu aldı eline Suat’tan tam dört mesaj gelmişti. Göz yaşları telefonun üzerine damlarken, telefonu kapattı, hattı çıkartıp cüzdanına koydu ve Kutsi’nin ona verdiği yeni hatta ait kartı telefona taktı.

“Hasan için!” dedi sonra kendi kendine ve burnunu çekip valizi yatağın üzerine koydu ve içindekileri boşaltmaya başladı. Odada kapıları gıcırdayarak açılan tahta iki kapılı bir gardırop vardı. Ham tahta cilalanarak yapılan gardırobun iki kapağına çizikmiş mavi çiçekler insanın içini açıyordu. Yatağın üzerine katlanıp konulan yorganın yüzü de mavi satendi. Yatağın demir başına da ufak çiçekler çizilmişti. Burada da duvara dayalı iki kişilik minik bir sedir vardı. Ece boşalttığı valizi yüksek ayaklı gardırobun altına itip, pencereye yaklaştı. Burası fırının diğer tarafına bakıyordu. Kasabanın evleri gözüküyordu. Yan odaya geçip özene bezene Hasan’ın eşyalarını da yerleştirdi. Yatağın üzerine oturup ağladı biraz daha. Onu görmeyi, konuşabilmeyi, “Her şey düzelecek” diyerek sarılmayı o kadar istiyordu ki, Kutsi ile bir daha konuşunca kardeşini ne zaman görebileceğini bir kez daha soracaktı.

Evde biraz daha oyalandıktan sonra aşağı fırına indi, bir an önce kendine meşguliyet bulmazsa ağlamaktan başka bir şey yapmayacaktı çünkü. Suat onu merak etmeye başlamış olmalıydı. Nöbetten çıkıp gelmişti bile belki de kapıya çoktan. Onu bulamayınca etrafa sormuş, korkuya kapılmıştı belki de. Komşulara bıraktığı mektubu o bulmuşu belki ilk olarak. Ona tek bir satır bile yazmadan gittiği için ne kadar üzülmüştü kim bilir? Kendini onun yerine koyunca neler olduğunu tahmin etmek zor değildi. Bu kadar iyilik yaptıktan sonra onu bırakıp giden bir sözlü olmuştu Ece. Hasan içindi, yoksa hayatında ilk bulduğu bu mutluluğu ve ona sahip çıkan kişiyi bırakıp gider miydi hiç? Ona ömrünü adamaya kararlı iken bir anda nasıl yapabilsindi bunu? Bunu onlara yapan her kimse her birinin hayatını mahvetmişti. Hasan’ın, onun, Suat’ın hepsinin. Hepsinin elinden hayattaki en değerli şeyi, sevgiyi, aileyi, bağlı çalmıştı. Bir adamın da hayatını. Suat’ın kendi elleriyle getirdiği sözlüsü ile kardeşini emanet ettiği bu avukatın amacını hiç anlayamamıştı. Neden böyle zor bir süreçte sözlüsü ile birbirlerine sahip çıkmak varken, tek başına olmak, onu da kendini de ekstradan üzmek zorundaydı. Aklı durmuş gibiydi artık, hiç bir şey düşünemiyor, olanlara bir anlam veremiyordu.

“Hoş geldin kızım! Dinlenseydin biraz!” dedi Sami amca onu görünce.

“Teşekkür ederim. Bir an önce işi öğreneyim, bunca iyiliğinize benim de size bir faydam dokunsun!” dedi Ece.

“Dokunur kızım dert etme sen, acıktın mı hazırlayayım mı bir şeyler, sabahta yemedin?”

“Yok teşekkür ederim. Siz bana işi anlatın isterseniz!”

“E peki gel otur şöyle birer çay içelim, içerken anlatayım. Bu saatte hamurla işimiz yok, akşamdan yapacağız o işleri.”

Sami bey çay doldurup yanına yine iki poğaça koyup getirdi kızın önüne. Ece bu sefer kırmadı adamı yedi ikisini de. Gerçekten de midesi bulanmaya tansiyonu düşmeye başlamıştı artık. Burada yaşayacak ve çalışacaksa, Hasan gelene kadar kendine gelmeliydi yeniden.

Sami amca ununu nereden aldığını, kaç günde bir malzeme kamyonu geldiğine kadar her şeyi tek tek anlattı Ece’ye. Arkada bir bostanları vardı. Evde pişirmek için ne istiyorsa oradan toplayıp alabilirdi. Fırından istediğini alıp yukarı çıkarması serbestti. Çeşmenin suyu içiliyordu, ben içemem derse, on dakika yürüme mesafesinde bir bakkal vardı. Oradan başka ihtiyaçlarını alabilirdi. Kutsi burada yeni hayata başladığı için maaşını peşin bırakmıştı. Sami bey zarfın içindeki parayı tezgahın altından çıkartıp ona verdi.

“Maaşını peşin alacaksın bundan böyle. Burada bir televizyon yok. Takip ettiğin bir şeyler varsa bizim eve gelebilirsin. Seninle akran kızlarım var. Arkadaşlık da edersiniz dilersen! Karım Asuman’da sevinir. Yemek yapmayı falan biliyor musun? Aç kalma yukarıda”

“Biliyorum evet!”

“Tamam o zaman bahçe, fırın senin, kalanı da bakkaldan alır halledersin”

“Tamam, teşekkür ederim. Gerçekten her şeyi düşünmüşsünüz. Ev de çok güzel, tertemiz.”

“Kutsi yaptırdı hepsini. Eşyalar da Kutsi’nin. Bir kısmını evden getirdi.”

“Resimler var her yerde”

“Ha onları bizim Zehra çiziyor. Çok seviyor boya yapmayı. Görsen evde her yere çizdi. Asuman artık yeter deyince, Kutsi ağabeyinden izin aldı, biraz da orayı boyadı. Bak sandalyelere, hepsini o çizdi bunların.”

Ece o ana kadar dikkat etmediği sandalyelerin sırtlarına ve ayaklarına baktı, her birine özenle harika çiçekler çizilmişti.

“Çok yetenekli olmalı”

“Annesi dantel yapsın istedikçe boya yaptı o. Buralarda boya da bulamayınca internetten öğrenmiş, kendi boyalarını yapıyor şimdi. Seviyorsan anlatır sana da saatlerce. Biz de ondan başka meraklısı olmadığı için kızıyor bize biraz!”

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s