Artık evlenmeye karar veren bir çift oldukları için Ece ve Suat’ın heyecanı doruktaydı. Ece hayatında ilk defa tüm sorumluluğu tek başına üstlenmeyeceği bir hayata başlayacağı için, Suat’da geçmişte yaptığı hatalardan sonra sorumluluk almaya ve sevdiklerini korumaya bu kadar yakın olduğu içi mutluydu. Ece ve Hasan’ın boş yere karşısına çıkmadığına ve onu kurtarmak için rastladıklarını düşünüyordu.
Suat’ın evi Ece’lerin evinden biraz daha büyüktü ama Hasan alışkanlıkları değiştiğinde çok bocaladığı için Ece oturdukları evden çıkmak istemiyordu. Orası bir rutubetli bir kömürlüktü belki ama kardeşinin huzuru için buna mecburdu. Suat, onun kararlılığını görünce ses etmedi. Zaten kendisi de oturduğu eve kira ödüyordu. Apartmanın Ece evlendikten sonra orada bedava oturmalarına izin vermeyeceğini ikisi de biliyordu. Suat’ın evine ödeyecekleri kirayı buraya vereceklerdi. Belki insaflı davranıp daha azını isteyebilirlerdi. Ece buna da sesini çıkarmıyordu, çünkü yıllardır bu mahallenin ve apartmanın insanlarından büyük destekler görmüşler, öylelikle bugünlere gelebilmişlerdi. O iyi insanların çoğu taşınıp gitmiş yeni gelenlerinde Ece ve kardeşinin hikayesi umurunda olmamıştı. Zorlaşan yaşam şartları herkesi kendine odaklı hale getirmişti. Herkes bir diğerine ihtiyaç sahibi değil asalak gözüyle bakıyordu artık. Çalışmadan yaşamaya meyilli bir çoğunun ortaya çıkması da bunda etkiliydi. İnsanlar yorulmak, çalışmak yerine kolay yoldan kazanma eğilimindeydiler daha çok. Değersizleştirilerek büyümelerinin etkisiydi aslında bu daha çok. Doğan hiç bir cana değer verilmiyor ya da değeri doğru öğretilmiyordu. Ya hor görülüyor, ya her şeye sahip oluyordu çocuklar. Her iki durumda da kendi değerlerini doğru anlamlandıramadıklarından kolay yoldan rahat etme yolları arıyorlardı. Çok kolay ya da çok zor geçen çocuklukların sonuçları bu anlamda çakışıyordu böylece. Toplumun ortak değerleri de kalmamış, eskiden aileleri, mahalleleri, insanları bir arada tutan değerler parçalara ayrılıp yozlaşmıştı. Ortak olanlar bölününce taraftarları ortaya çıkmış bir zamanlar yan yana olan her şey karşı karşıya gelmişti. Elbet bir gün gelecek geçmişte olduğu gibi yine yan yana gelecekti ama o zamana değin insanlar hayatı seçtikleri tarafta sürdürmeye devam edeceklerdi. Suat’ın düşünceleriydi bunlar. Ece onun böyle konuşmasına bayılıyordu. Çok akıllı ve dolu bir çocuktu Suat. Neden ve nasıl kendini bu kadar geliştirebilmiş, nasıl bir ailesi olmuş hiç anlatmıyordu. Gözlem yapmayı, okumayı ve hayatı yorumlamayı seviyordu ama. Benzinliğe gelen insanların nasıl yaşamları olduğuna dair tahminlerde bulunuyorlardı bazen beraber. Ece’de gözlem yapmaya başlamıştı Suat gibi. Kendi dertlerine odaklanmaktan daha kolay gün geçirtiyordu böylesi. Kimseye zararı olmayan ikisinin arasında tatlı sohbetlerdi bunlar.
Artık ikisinin de parmaklarında yüzük olduğu için ortak arkadaşları da biliyordu evleneceklerini dönerken el ele, kol kola sakınmadan yürüyorlardı her gün. Ece Hasan’ın Suat ile birlikte yaşamaktan mutlu olacağını biliyordu. Henüz belediyeden nikah günü almaya gidemedikleri için Suat onların yanına taşınmıyordu. Nikahtan sonra olacaktı o işler. Herhangi bir eşya almalarına gerek yoktu. Zaten iki evin eşyası bile sığmıyordu bu küçük eve, en azından kiminki daha yeniyse onu kullanıp diğerlerini elemeye karar vermişlerdi. Ece anne ve babasından kalanları kullandığı için ki onların da çoğu zaten babaannesi köye döndükten sonra komşuların verdikleri eski eşyalardı, Suat’ın eşyaları çok daha iyi durumdaydılar. Hepsini kendisi çalışarak almıştı Suat. Bir anda değil ama parası yettikçe eklemişti evine. Tek kişi kullandığı için de bir şeyi eskimemişti öyle fazla fazla. Ece babasının nerede olduğunu bilmediği ve haber alamadığı için babaannesinin de vefat ettiğinden haberi yoktu. Zaten sorsalar köylerinin adını bile söyleyemezdi. Babaannesinin varlığını da hayal meyal hatırlıyordu. Hafize’nin amcası da onlar şehire geldikten sonra kızla ilgilenmediği için Cemile hanım da ölünce, bu kız ne yapıyor, diye peşinde düşmemişti ailede hiç kimse. Hatta neredeyse unutmuşlardı Hafize’yi. Hafize’nin ailesine ait köydeki ev yıkılıp gitmişti çoktan içinde bir aileden geriye kalanlarıyla.
Ece ve Suat benzinlikte bir yandan işlerini yapıp bir yandan kendi aralarındaki sohbet ve gözlemlerine devam ederken, benzinliğe gelen telefon Ece’nin yeniden şoka girmesine neden oldu. Zaten hiç iyi haber için aranmazdı iş yeri. Daha sana telefon var derlerken aklı uçmuş, rengi bembeyaz olmuştu. Suat’da onunla gitmişti içeriye.
“Ne?” dedi Ece ilk olarak karşıdan gelen sese, “Ben hemen geliyorum. Bir yanlışlık olmalı!” dedi sonra. Gözleri fal taşı gibi açılmış, elleri titriyordu.
Endişeyle ona bakan Suat’a dönüp, “Hasan!” dedi sesi titreyerek, “Bir adamı öldürmüş!”
“Ne?” dedi Suat aynı şaşkınlıkla, bir karıncayı bile incitmeyecek bir çocuktu Hasan. Ece’nin dediği gibi kesin bir yanlışlık vardı bu işte. Apar topar karakola gittiler birlikte. Hemen Hasan’ı görmek istediler ama izin verilmedi. Hasan her zaman tıraş için gittiği evde, tıraş ettiği adamın boğazını kesmişti usturayla.
Ece kusacak gibi oldu polis memuru olanları anlatırken, ondan önce Suat konuştu hemen “Hasan bunu yapmış olamaz, kime sorsanız söylerler! O iyi bir çocuk!”
Polis “İfadesi var! Yapmış!” dedi donuk bir sesle.
“Ölmüş adam yani!” dedi Ece aynı şokla.
“Ölmüş! Karısı da yanlarındaymış adamın. Şahit de var!”
“Nasıl olmuş, Hasan’a bir şey mi demişler? O kızmaz bile kimseye!”
“Adam karısının anlattığına, göre karısını dövüyor diye yapmış! Hasan’da doğruladı!”
“Adam Hasan’ın yanında karısını mı dövmüş? E çocuk kadını korumak istemiş belli ki isteyerek değil!” dedi Suat.
“Hayır! Adam bir gece önce dövmüş kadını, yüzünde morlukları görünce Hasan adamı oturtmuş önce sonra da tıraş edecek gibi yapıp kesmiş boğazını!”
Ece yeniden öğürdü, “Bakın kardeşimde zeka geriliği var, onu görmem gerek! Çok korkmuştur!”
“Evet o çocuğun ceza ehliyeti bile yok!” dedi Suat.
“Buna ben karar vermem!” dedi memur. Onlara Hasan’ın ifadesini okuttu ve onu göremeyeceklerini söyleyip gönderdi karakoldan.
Ece, onu görmesi gerektiğini söyleyip ağlıyordu sürekli, “Bir avukat ayarlayacağım!” dedi Suat kararlı bir sesle.
“Nasıl? Bir avukatı nasıl öderiz?”
“Bakacağım, merak etme!” diye sarıldı Suat sözlüsüne. Geri dönmek istemese de geçmiş hayatında vardı bildiği bir isim. O gece çok zor geçti Ece için, mahallede hemen duyulmuştu haber. Kemal bey dahil kimse inanmıyordu olanlara. Kemal beyin öbür çırağı Hasan’ın o eve daha önce de gittiğinde adamın karısını hırpalayıp durduğunu söylediğini anlatmıştı. Ece saklamış olsa da komşuların boş boğazlılarından annesinin dayak yediği için hastalandığını duymuştu. Babası iyi insan değildi Ece’nin söylediği gibi ama ablasına gelip hiç bir zaman yalan söylemişsin dememişti. Babası annesini hep dövdüğü için böyleydi Hasan’da. O adam da kadını dövüyordu aynı babası gibi ve yıldız olması gerekiyordu kadının kurtulması için. Bunları diğer çırağa anlatmıştı Hasan oğlanın dediğine göre. Aslında tam da anlatmamış oraya gidip geldikten sonra yemeğini yerken kendi kendine konuşmuştu mutfakta, oğlan da dinlemişti. Hasan strese girdiği zaman yapıyordu öyle şeyler. Yüksek sesle kendine anlatıyordu bir şeyler. Tekrarlıyordu çoğu zaman da.
“Bunlar Hasan’ın sözleri olamaz!” dedi Ece, “O babamın çok iyi biri olduğunu biliyordu. Birileri onun aklını karıştırmış olmalı!”
“Avukatla çözeceğiz merak etme!” dedi Suat yeniden.
(devam edecek)