Yıldızlardan sakla beni – Bölüm 4

Ertesi gün işten çıkarken herkes Hasan’ın nereden bulup taktığını anlamadıkları siyah gözlük ve şapkasıyla görünce şaşırdı. Ece işten ondan sonra geldiği için kardeşinin o halini görmemişti. Ancak ertesi sabah yine şapka ve gözlüğü takınca fark etti.

“Hasan onları nereden buldun?”

“Dükkanda unutulanlardan aldım!”

“Neden yaptın böyle bir şeyi? Sahipleri sorabilir! Güneş mi rahatsız ediyor?”

“Kemal ağabey al dedi sordum.”

“Güneşten mi rahatsız oldun?” diye bir daha sordu Ece ama Hasan cevap vermedi. Bazen ya gerçekten duymaz, bazen de konuşmak istemiyorsa cevap vermezdi Hasan. O günden sonra herkes onu sabah akşam şapka ve gözlükle görmeye alıştı. Ece bir kaç kez sorsa da Hasan cevap vermediği için üstelemedi. Onun için önemli olan Hasan’ın mutlu olmasaydı. Kapalı ortama girince çocuk hemen çıkartıyordu gözlük ve şapkasını.

“Acaba insanlar onu tanımasın mı istiyor?” dedi Suat. Annesi öldükten sonra Ece ve Hasan’a iyice sahip çıkmaya başlamıştı. Tanıdıkları vardı, annesinin cenaze işlerini falan hemen halletmiş, mezar bulmalarına yardımcı olmuştu. Hatta nasıl hallettiğini söylemese de Ece’lerin evlerine koca bir tepsi pide bile göndermişti. En çok Hasan sevinmişti pidelere, zaten konu komşu dışında gelen gidenleri olmadığından kalanların hepsini de o yemişti. Annesinin yedisi de çıktıktan sonra Ece, Suat’ın eve gelip gitmemesini rica etmişti, mahalleden laf söz olsun istemiyordu. Artık annesi de olmadığı için daha dikkatli olmak zorundaydı. İnsanlar ne kadar iyi olsalar da anlaşılmaz bir şekilde görüntülediklerinden farklı niyetler taşıyabiliyorlardı. Geçen gün komşusu rica ettiği için iş dönüşü uğradığı öbür mahallede ki kasap bile imalı bir şekilde “Bir şeye ihtiyacın varsa, çekinme, ben her şeyi sağlarım!” demişti ağzını eye eye.

Annesinin hastalığında da çok destek olan bir yaşlı komşuları rica ettiği için hiç sesini çıkarmamıştı Ece, etleri alıp, komşusuna teslim etmişti. Kadıncağız zaten ayda bir ancak et alışverişi yapıyordu. Bir daha ki sefere dükkanın içine girmemeye karar vermişti sadece, dışarıdan söyleyecekti siparişi.

“Ben o adamın ağzını burunu kırarım, bir daha gitme oraya!” dedi Suat kendini kontrol edemeyerek.

Ece, Suat’ın bu korumacı tavrından, dostluğundan çok hoşlanıyordu, onun da arkadaşlığın ötesinde duyguları olduğunun farkındaydı ama ikisi de birbirlerine mahcup ve geriden davranıyorlardı. Ece, Suat’ın duyguları konusunda yanılmıyordu. Suat, Ece’nin herkesten farklı bir kız olduğunu düşünüyordu. En azından onun şimdiye kadar tanıdıklarından çok farklı ve güzel yürekli olduğunu biliyordu. Kardeşine bağlılığı, onu korumak için elinden geleni yapışı, daha küçük yaşta kendine üç beden büyük sorumluluklar almak zorunda kalışı ve her şeye rağmen kendini ve ailesini ayakta tutmayı başarmasına hayran olmuştu. Kendi hayatına dönüp baktığında bu kızın başardıklarının onda biri yoktu. Onu tanıyana kadar vazgeçtiği umutlar, onunla yeniden canlanmıştı. Kendine olan inancı yerine gelmişti. Vazgeçmiş, akışa bırakmışlıktan sıyrılmıştı ama Ece öncesinde olanları bilmediği için ondaki değişiklikleri fark edemiyordu. Zaten Hasan kızcağızın hayatının merkezindeydi. Kendini bile unutuyordu o söz konusu olduğunda. Annesinin yasının üzerinden biraz geçsin diye bekliyordu, Ece’ye duygularını açacaktı sonra, hatta bir yüzük almak için para biriktirmeye bile başlamıştı. Ece ve Hasan bundan sonra onun ailesi olsunlar istiyordu. İkisini de koruyup, kollayacak yeniden ayağa kalkacaktı.

Berber dükkanın yeni sahibi Kemal bey, Hasan’ı evden çıkamayan hasta ve yaşlılara göndermeye başlamıştı, güler yüzlü, saf bir çocuğun eve girip çıkmasından kimse rahatsız olmuyordu. Hatta her tıraşa gittiği evde tıka basa karnını da doyurup öyle gönderiyorlardı. Güçleri varsa ceplerine de harçlık koyuyorlardı. Çocuğun dürüstlüğünden ve çalışkanlığından Kemal bey de memnundu. Baştan ön yargılarına kapılıp da onu işten çıkarmadığı için seviniyordu. Emekli olan Durmuş bey de arada sırada tıraşa geliyordu Hasan’a, çocuk onu görünce sevinçten ne yapacağını bilemiyordu. Dükkanın maskotu ve uğuru olmuştu. Annesinden göremediği sevgiyi diğer insanlardan görünce, ne yapacağını şaşırıyor, onları mutlu etmek için bir şeye güldülerse onu defalarca tekrarlıyor, sonra en çok kendisi gülüyor, diğerleri susunca da hemen susup işine dönüyordu.

Akşam eve geldiklerinde, ablası da bebek gibi davranıyordu ona, artık annesi de olmadığı için rahat hareket ediyordu Hasan evde. Kanepede ablasının dizine yatıp televizyon izlemeye başlıyor daha bir kaç dakika seyredince hemen uykuya dalıyordu. Ablasının o dizinde yatarken saçlarını okşaması en sevdiği şeydi. Ece her gün orada uyuduğu için uyandırmıyordu kardeşini. Hafize öldükten sonra Hasan’ın yatağı olmuştu o kanepe.

Günler, aylar hızla ilerlemiş, Suat sonunda yüzüğü alacak parayı bir araya getirmişti. Yine de Ece’nin duygularından tam emin olamadığı için açılmak için bir ışık bekliyordu. Bir gün yine eve doğru birlikte yürürlerken, Ece’nin ayağı takılıp düşünce, sarılarak onu kaldırmış ve bir süre kollarından bırakmadan gözlerinin içine bakınca, Ece kıpkırmızı olmuştu. Sonra kızın çizilen bacağını mendili ile temizlemiş yürümesi için yardım ediyor gibi yaparak sarılmış ve epeyce bir süre ikisi öyle yürümüşlerdi. Ece’nin o bakışmanın arkasından heyecandan dizleri boşaldığı için Suat’ın beline dolanan kolu ayakta kalmasına destek olmuştu gerçekten. Bu yakınlaşmanın ardından hiç bir şey olmamış gibi vedalaşıp, ayrılmışlar, ertesi gün benzinlikte akşama kadar hiç bir şey olmamış gibi yan yana çalışmışlardı. Akşam yine yürürken, benzinlikten uzaklaşmayı bekleyen Suat, yaklaşıp elini tutmuştu Ece’nin. Bu sefer ki kızın dünkü tepkisizliğinin kendi isteği ile olup olmadığını anlamak içindi. Ece elini kaçırmayınca yüzüne yayılan gülümsemeyi tutamamıştı o da ve ayrılma noktasına kadar ikisi de mutlulukla yürümeye devam etmişlerdi. Artık sevgili oldukları resmileşmişti Suat’a göre, bir hafta daha bekleyip, teklifini hemen yapabileceğini düşünüyordu ama bu teklifi öyle yürürken değil de özel bir sürprizle yapmayı planlamıştı. Aslında filmlerdeki gibi onu özel bir yere götürüp evlenme teklif etmek istiyordu ama yaşadıkları yerde öyle bir kızı götürüp oturulacak bir yer maalesef yoktu. İkisinin izin günü için bir şeyler planlamaya karar verince, bunun için de biraz para biriktirmesi gerektiğine karar verdi. Hasan’ı da yanlarına almadan bir yere gidemezlerdi

Böylece Suat’ın evlilik teklifi bir on gün daha ertelendi. Bir arkadaşını arayarak, denize bakan bir mesire yerinde bir masa ayırttı kendilerine. Biriktirdiği paralarla aldı, içecek ve ıvır zıvır, ödünç araba ile onları alıp yemyeşil bir tepeye götürdü. Ece ve Hasan yeşilliği ve manzarayı görünce o kadar sevinmişlerdi ki, Suat bile neredeyse yapacağı teklifin heyecanını unutup bütün gün sağı solu izleyip el çırpacaktı Hasan’la. Açık havada olduklarından Hasan’ın gözlükleri ve şapkası üzerindeydi yine.

“Bari burada çıkar, bizden başka kimse yok!” diye ısrar etseler de Hasan yine cevapsız bırakıp başka şeylerle oyalandı. Sonunda onu kendi haline bırakıp, masalarını hazırladılar. Suat bir türlü hazırladığı konuşmayı yapıp, hayal ettiği uygun anı yakalayamadığı için günün sonuna doğru birden bire yüzüğü cebinden çıkarıp, Ece’nin parmağına takıverdi.

Ece onun bu aceleyle yaptığı şeyin ne olduğunu anlamak için eline baktığında fark etti yüzüğü ve gülümseyerek baktı Suat’a.

“Bu ne?”

“Yüzük!”

“Ne için?”

“Evlilik!” dedi Hasan hemen.

“Sen nereden biliyorsun?” dedi ablası gülerek.

“Filmde gördüm!”

“Teşekkür ederim Hasan, sabahtan beri nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum!” dedi Suat sevgiyle.

Kardeşine de böyle sevgiyle yaklaşan bir adamı nasıl ret edebilirdi ki Ece?

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s