Hafize tüm ailesi traktör kazasında ölünce, amcası ve yengesi ile yaşamak zorunda kalmıştı. Kaza olduğunda sekiz yaşındaydı. Kazadan tek kurtulandı. Ezan vakti tarlaya giderlerken traktör karşıdan gelen aracın dengesiz manevraları yüzünden kayalığa yuvarlanmıştı. Hafize’yi derenin kenarında bulmuşlardı. Oraya nasıl gittiğini kendisi de hatırlamıyordu. Hafize’nin ailesi ile birlikte köydeki ailelerin ikisi daha o traktörde yitip gitmişti. Geriye yaşlılar kalmış, köylü el birliği ile kalanlara bakmıştı. Hafize’nin ebesi ile dedesi zaten amcası ile yaşadıklarından o da doğrudan onların yanına gelmişti. Amcasının o geldiğinde beş çocuğu vardı, şimdi ise sayı sekize çıkmıştı. Çoğu erkek olduğundan tarlaya kızların gitmesine gerek kalmıyordu. Hafize kazayı hatırlamıyor olsa bile traktöre binmekten ölesiye korkuyordu. Bu yüzden traktörle gidilen hiç bir yere gelmiyor ya da arkadan yürüyerek yetişmeye çalışıyor, bazen de bir katıra biniyordu.
Onca çocuğun içinde yaşadığı olaydan dolayı ona pek bir ayrıcalık tanındığı söylenemezdi. Hayat şartları hepsi için aynı devam ediyordu. Hafize’nin üç kardeşi de kaza da ölmüştü. Kimse kendi evinde de el bebek gül bebek büyümediği için bu sıradanlığı Hafize’de yadırgamamış, sadece geceleri uyumadan önce uzun süre ağlamıştı.
On altı yaşına geldiğinde köylünün şehire göç edecek kayınbiraderine yüklü bir başlık ile istenince, amcası da hiç düşünmeden vermişti. Zaten traktöre binemiyor, köyde sadece ev işlerine yarıyordu. Şehir hayatında traktörle yüzleşmesi gerekmeyeceği için ona en uygun hayatın şehir hayatı olduğuna karar vermişti. Elbette diğer tüm kızlar gibi Hafize’nin de buna itiraz edecek durumu yoktu. Hatta köyün kızları şehire gidiyor diye onu kıskanmışlardı bile.
Erdoğan, Hafize’den tam on beş yaş büyüktü. Aslında son beş yıldır şehirde çalışıyordu ama temelli yerleşmiş değildi. Bu defa anasını da alıp göç etmeye karar verince, anası şehirden gelin istemediği için köyden bir kızı alıp götürmeye karar vermişlerdi. Hafize güzel kızdı. Kumral saçları beline kadar örgülü, uzun kirpikleri, gür kaşları, güneşte iyice kızaran al yanakları vardı. Boylu ve güçlüydü de. Yaşından büyük gösteriyordu. On altı yaşında köy yerinde aklı da çocuktan sayılmazdı, imam nikahının ardından Erdoğan’ın anasının evine yollandı, ertesi gün tüm evin toplanması, arabaya yüklenmesinde çalışıp, daha ne olduğunu anlamadan köyünü arkada bırakıp yola çıktı.
Saatler süren yolculukta içi dışına çıkmış olmasına rağmen, girdikleri eve eşyaları taşıma ve yerleştirme, kayınvalidesi ile kocasının acıkan karınlarını doyurma işi de yine ona kalmıştı. Şehir hayatı diye geldikleri yer bir apartmanın eskiden kömürlük olan en alt katını yaşanacak kadar toparlaması ile ortaya çıkan bir izbelikti. Yaşanacak hale gelsin diye bir banyo ve tuvalet eklenip, boyanmıştı. Hepsi bir oda olan eve köyden getirdikleri eşyaları sığdıramadıkları için bir kısmını girişteki duvarın önüne yığmak zorunda kaldılar. Köyde açık alanda yaşamaya alışık olan Cemile hanım ile Hafize burada kendilerini mezara tıkılmış gibi hissetse de, Erdoğan bu evin geçici olduğu konusunda annesini ikna etmişti. Hafize’yi ikna etmesine gerek olduğunu zaten düşünmüyordu. Onu ikna etmenin yolu yiyeceği dayak olduğu gün gibi ortadaydı. Hafize daha evliliğinin ilk günlerinde koca dayağının tadına bakmıştı. Amcası da melek olmamak ile birlikte en azından kız çocuklarını ya da karısını döven bir adam değildi ama oğlanları epeyce hırpaladığı oluyordu. Erdoğan önceki bağlantıları sayesinde geçici bir işe girmiş bir inşaatta ameleliğe başlamıştı. Buradan aldığı paralarla şimdilik idare edecekler, sonra patronun ona ayarlayacağı başka bir işe girecekti. Söylediğine göre bu iş adamın evinde olacaktı. O zaman anası ve karısını da alıp daha düzgün bir yere geçecekti. Ancak patronun evi de yeni yapıldığından şimdilik beklemeleri gerekiyordu. Evin kocaman bahçesine yapılacak olan meyve sebze ekimi işi Erdoğan’a verilecek, çimen, çiçek gibi ekimleri tecrübeli bir bahçıvan üstlenecekti. Erdoğan ona da yardım edecek ve işi öğrenecekti. Cemile hanım üç ay daha oğlu ve gelini ile bu rutubetli evde kaldıktan sonra zaten var olan nefes darlığı iyice arttığı için köye dönmek zorunda kaldı. Bütün eşyayı toplayıp geldikleri için Hafize kayınvalidesi için yeniden eşyaları toparladı. Cemile hanım köyde ben nereden alayım diyerek evde ne var ne yoksa toplayıp öyle döndü evine. Erdoğan “Biz nasılsa gideceğiz buradan!” dediği için Hafize’de bir şey diyemedi, zaten dese dayak yiyecekti. Cemile hanım için yeniden köye dönülüp evi yerleştirildi. Bu arada amcası yengesi ve kuzenlerini de gördü kısacık. Kızlar şehir hayatı için etrafını aldıklarından olanı biteni anlatsa da kimse ona inanmadı. Bir havalara girdiği için şehir hayatını küçümseyerek anlatıyor sandılar. Oysa şehirde yaşayan insanların hallerini televizyonda görüyorlardı. Bir gece dinlendikten sonra yeniden boş kalan evlerine döndüler, bir yatakları iki sandalye, bir masa, bir tencere, çaydanlık, iki tabak, bardak ve ona göre kaşık, çatal kalmıştı evde. Bu arada yol boyu midesi iyice bulanan Hafize gelince baygınlık geçirmişti. Mide bulantıları kesilmeden sürünce, kızın sürekli öğürdüğünü duyan üst komşu, Erdoğan’a “Karın gebe mi?” diye sorunca anladılar hamile olduğunu. Sanki fark etmelerini bekliyormuş gibi o aydan itibaren hızla büyümeye başladı Hafize’nin karnı. Erdoğan için karısının hamile olması, yatakta veya ayakta bir şeyi değiştirmiyordu. Yoruldukça dövüyor, canı çektikçe koynuna giriyordu yine. Erdoğan’ın patronunun evi bitmeden, çalıştığı inşaat bitince ikinci bir inşaata girip çalışmaya başlamıştı. Doğumun gününü sayma gibi konular evlerinde konuşulmadığından, Erdoğan köyden annesi hastalandı haberi gelince, Hafize yollarda kusup durduğu için onu bırakıp köye annesine bakmaya gitti. Erdoğan’ın diğer iki ağabeyi yıllar önce yurt dışına çalışmaya gittikleri için Cemile hanımın ondan başka kimsesi yoktu köyde.
Hafize ne suyunun geldiğini, ne doğumun nasıl başlayıp biteceğini bilmeden acıyla avaz avaz bağırmaya başlayınca komşular indi aşağı, suyu patlamış görünce kızı apar topar alıp hastaneye götürdüler. O zaman anladılar aşağıda ne halde olduklarını. Neredeyse bebek için yatacak yer yoktu aşağıda. Komşuların yardımı ile hastanede sağlıklı bir kız çocuğu doğurdu Hafize. Kapının önünde oynayıp duran bukleli saçlı, sürekli pembe elbiseler giyen kızı hayran hayran izlediği için de onun adını vermek istedi kızına. Ece.
Erdoğan geri geldiğinde öğrenebildi kızı olduğunu ve adını, ağzını yüzünü eğdi adı duyunca ama konu komşu destek verip, adını da beğendikleri için ses etmedi. Kız çocuk ne lazımdı ki onlara, bir oğlu olsa onu da büyütüp buralarda bir işe koyardı. Cemile hanımın şehirde iyice bozulan ciğerleri sorun olduğundan nefes darlıkları artmıştı. Köydeki akrabalarından birinin kızını annesinin yanına yerleştirmiş, onun içinde kızın ailesine para yollayacağını vaat edip geri gelmişti. Cemile hanım bundan pek haz etmese de gelinin gelip ona bakacak durumu olmadığından mecburen kabul etmişti. Erdoğan patronunun ona vereceği yere geçince annesini yeniden yanlarına alacaktı zaten. Karısı şimdi ona lazım olduğu için de köye yollamak işine gelmiyordu.
Patronun verdiği sözün yerine gelmesi mevzusu uzayıp durdukça Erdoğan geriliyor, gerildikçe gelip acısını Hafize’den çıkartıyordu. Hafize bir yandan bebek, bir yandan rutubetli ve sağlıksız ortam ve beslenme, bir yandan koca dayağı derken aklını korumakta zorluk çeker olmuştu. Komşular kızın haline acıdıklarından evlerinde kullanmadıkları bir kaç parça eşya ile bebeğe lazım olacakları getirmeseler halleri iyice sefildi.
(devam edecek)
Çok heyecanladım. Mükemmel gidiyor
BeğenLiked by 1 kişi
❤️
BeğenBeğen