Arzu’nun amigurumi bebeklerini Efsun’da gören komşuları da bu işe girişmişti. Bunca zamandır yemek, bulaşık, gün yapmaktan hepsinin canı sıkılıyordu. Danteller ev ahalisine örgüler örüyorlardı ama örgü bebekleri ilk kez Efsun’da görüyorlardı. Bu zor isimli oyuncakları örmesi zevkliydi. Arzu isteyen herkese elindeki modellerden vermeye başlamıştı Sonunda Aytekin’in de desteği ile kasabalı kadınlar bir koopratif kurmaya karar verdiler. Yıllık belirli bir ücretin altında kazanan kadınlara devlet vergi muafiyeti sağlıyordu. Bunun için yapılması gereken belirli işlemler beldenin bağlı olduğu vergi dairesinden öğreniliyor üç yıl geçerli vergi muafiyeti belgeleri ile kadınlar internet üzerinden ya da vergiden muaf pazar yerlerinde satış yapabiliyorlardı. Boş duracaklarına zaten ördükleri örgüler ile aile bütçesine katkı sağlamak hepsinin hoşuna gitmişti. Kadın kooperatiflerin belirli yıl kendilerini ayakta tuttuktan sonra belediyeler ve devletten alabilecekleri çeşitli teşvikleri olduğunu öğrenince hepsi iyice heyecanlandı. Bütün kasaba canla başla oyuncak üretmeye başladılar. Arzu oyuncakların içine doldurdukları elyafları, plastik göz, burun gibi parçaları, hatta ipleri İstanbul’dan getirtiyordu. Kendisini oyalamak için başladığı bu hobi, bütün kasabayı saran bir işe dönüşmüştü. Oyuncakların her bir modeline isimler buldular, tabi bir de akılda kalıcı kısa bir isim. Arzu’nun çalıştığı markalardan birinin fotoğrafçısı ile anlaşıp her modelden ona bir tane gönderdiler, o da harika ürün fotoğrafları ile geri dönüş yaptı ve böylece bir de kooperatifin de bir insatagram hesabı olmuş oldu. Zaten boş durmaktan canı sıkılan Sedef’te markanın çevresine yayılmasına destek olunca, kadın iş birliği ile bir yıl içinde beklemedikleri bir sipariş noktasına eriştiler.
Melek için örülen bebekler artık ülkenin pek çok yerine gidiyordu. Arzu oyuncakları Melek ile de çekip hesaba yüklediği için marka takipçileri aynı zamanda Melek’in büyümesini de izleyebildiler. Bu da takipçi sayılarını artırdı.
Necip’in uzaktan desteği ve ilgisi hiç eksilmemişti, kooperatif için de kız kardeşi gibi elinden geleni yapmıştı. Hatta onları belediye başkanları ile konuşturmak için bir kaç kez İstanbul’a da davet etmiş ama Arzu gitmek istemediği için kadınlarla Sedef gidip, gelmişlerdi.
Kasabaya gelişinin ikinci yılı sona ermek üzereyken Arzu kendine bambaşka ve çok sevdiği bir hayat kurmuştu. Yazları hep birlikte Servinaz hanımın yanına gidiyorlar, kışları da o onları ziyarete geliyordu. Servinaz hanımın geniş çevresi de ürünleri pazarlamaya ve belirli markalarla buluşturmaya yaramıştı. Kooperatif kadınların el birliği ve Sedef’in destekleri ile yürürken Arzu kendi işini de büyük bir mutlulukla götürüyor onu işin içine boğacak kadar yükün altına asla girmiyordu.
Oyuncaklar yurt dışına da açılma aşamasına geldiğinde, Sedef evinde büyük bir kutlama partisi verdi. Partiye kooperatif üyeleri ve aileleri davetliydi. Hiç Sedef’in tarzı bir toplantı değildi bu ama Arzu’nun gelişi ile hareketlenen kasaba hayatı onun da hoşuna gitmiş hepsi ile birden hiç olmadığı kadar kaynaşıvermişti. Artık onların yanına gelirken o da rahat ve sıradan kıyafetler giyiyor, oyuncak kıyafetleri için çizimler yapıyordu. Kendisine oyuncak modacısı lakabını takmıştı. Yeni modeller bulmak, modellerin anlaşılır bir dile çevrilip kooperatif modellerine dahil edilmesi de onun işiydi.
Necip, kız kardeşinin de içinde olduğu bu başarıyı ve başarının anahtarı Arzu’yu bizzat kutlamak için bu partiye katıldı. Arzu onu gördüğünde neden bu kadar sevindiğini kendine açıklayamadı. Aslında iki yıldır neredeyse her gün haberleşip konuşmuşlardı ama yüz yüze olmanın böyle heyecan vereceği hiç aklına gelmemişti. Necip ortama girer girmez, sanki salonda kimse yokmuş gibi doğrudan Arzu’nun yanına geldi ve onun ellerini tuttu.
“Sana inanamıyorum! Sen hayatımda tanıdığım en harika kadınsın!” dedi yüksek sesle. Salondaki herkes yüzlerinde kocaman bir gülümseme ile onlara bakıyordu. Servinaz hanım da elbette oradaydı, kıpkırmızı olan Arzu’ya bakıp, kaşıyla gözüyle bir şeyler söyle demeye çalışıyordu ama Arzu o kadar heyecanlanıp, utanmıştı ki diyecek bir şey bulamıyordu.
“Hepimizin ortak başarısı!” dedi mahcup bir sesle.
“Bundan sonrası için ben de senin yanında olmak istiyorum! Her gün ve her gece, aldığın her nefeste bu güzel dünyanın içine beni de dahil etmeni istiyorum!” diye devam etti Necip onun ellerini bırakmadan ve bir anda diz çöküp, bir eliyle ceketinin cebinden bir yüzük kutusu çıkardı.
Arzu neler olduğunu anlamıştı ve kalbinin böyle küt küt atmasına bir anlam vermeye çalışıyordu. Yusuf’tan ayrıldıktan sonra bu Necip’i ikinci görüşüydü aslında. Servinaz hanım başta salondaki bir kaç kadının gözleri dolmuştu bile.
“Ben! Ne diyeceğimi bilemiyorum!” dedi Arzu yüzüğe bakarak.
“EVET!” diye bağırdı salon hep bir ağızdan.
Necip hâlâ bir dizinin üzerinde elinde yüzük kutusu ile ona bakıyordu.
“Lütfen bana bir şans ver!” dedi fısıldayarak. O kadar güzel söyledi ki bunu, Arzu da diz çöktü onun karşısına, “Korkuyorum!” dedi iki damla göz yaşı akıp gitti yanaklarından. Necip bir eliyle onun yanaklarındaki yaşları silip, kendine çekti ve sımsıkı sarıldı, “Korktuğunu biliyorum ama sana söz veriyorum, bir daha asla korku nedir bilmeyeceğin bir hayat sunacağım sana, bana güven yeter!”
Arzu onun omzundaki başını sessizce sallarken bütün salon nefeslerini tutmuş onlara bakıyordu. Bir tiyatronun son sahnesine gelmiş gibi sessiz ve heyecanla mutlu sonu bekliyorlardı. Necip kollarını onun bedeninden ayırdı. Yüzüğü kutusundan çıkarıp onun parmağına taktı ve onu ayağa kaldırdı. Sedef’in başlattığı alkış gözlerden akan yaşlarla bütün salonu sardı.
“Kutlama canlarımın nişan partisine dönüştü!” diye bağırdı Sedef ve çalışanlara müziği başlatmalarını işaret edince önceden ayarlanmış dans müziği salonu kapladı. Aslında yavaş başlayıp hareketlenecek bir gece planlandığı içindi bu müzikleri ama şimdi daha anlamlı hâl almıştı.
Arzu ve Necip hiç bir şey konuşmadan sarılıp dans ettiler. Sonra Necip onu kalabalığın içinden çıkartıp bahçeye götürdü. Yaz henüz sona erdiği için hava serindi. Arzu’yu alnından öpüp
“Teşekkür ederim!” dedi sevgiyle.
Sonra dudakları birleşti. Artık Necip’in de yuvası bu kasaba olacaktı. Hiç birinin aklına buradan bir yere gitmek gelmedi yıllar boyunca. İstanbul’da zayıf karakterli bir adamın zaafı ve bir kadının akrabasına bıraktığı miras bütün kasabanın ve bu kasaba ile bağı olan insanların kaderini değiştirdi.
Buraya ilk geldiğinde bunları yaşayan “Ben olamam!” diyen Arzu, artık “Benim hayatım!” diyordu yaşadığı her şeyi kabullenerek!
(SON)