Ben olamam – Bölüm 18

Arzu, Servinaz hanımla konuştuktan bir süre sonra tam olarak idrak etti neler olduğunu ve içinden yükselen sevinç dalgasına engel olamadı. Artık herkes kocası ve o kızın nasıl insanlar olduklarını ve bir yuvayı nasıl yıktıklarını öğrenmişlerdi. Yusuf’un mutlu mesut bir hayata devam etme şansı kalmamıştı. Avukatla konuştukları “eğer”lerin hiç birine gerek kalmamıştı. Arzu hakkı olan her şeyi ve fazlasını ondan alacaktı.

Sedef İstanbul’dan ikisinin ortak arkadaşları geleceğini haber verdi Arzu’ya. Bir kaçı üniversite, diğer bir kaçı da Arzu’nun Sedef aracılığı ile tanıştığı insanlardı. Koskocaman evde tek başına sıkılan Sedef arkadaşlarını çağırıp konuk ederek kendini oyalıyor ve hayatının burada ne kadar güzel olduğunu onlara gösterme çabası içinde en iyi şekilde ağırlıyordu. Evine misafir edip, restoran da yemekleri sunuyordu. Arzu’ya söylediği gibi burada kendine kafasına uygun bir arkadaş edinememişti.

Arzu bu daveti kabul etmek istemese de, Sedef’in yoğun ısrarları üzerine olur demek zorunda kaldı. Hatta Sedef’e kalsa iki gün boyunca Arzu da onlarda kalsa her şey daha kolay olacaktı. Ancak Arzu çalıştığı marka için yetiştirmesi gereken işler olduğunu bahane edip, sadece bir akşam yemeğine katılmayı kabul etmişti.

“Tamam, Efe sana bir araba gönderecek. Kendin gelmeye çalışma!” diyerek kapatmıştı Sedef.

Bu defa yanında Efsun ve Aytekin olamayacağı için sıkılacağını düşünüyordu ama Sedef’in elinden kurtulmanın da mümkün olmadığı ortadaydı.

“En azından değişiklik olur!” diyerek kendini avuttu.

Sahiden de markadan gelen bir kaç iş vardı elinde ama bahsettiği kadar yoğun değildi, hatta çabucak bitmesin diye Arzu oyalanarak yapıyordu. Bu arada amigurumi işini de ilerletmişti. Aytekin yaptığı işe benzer bir iş için onu müşterisi olan iki marka ile daha görüştürecekti. İnternet üzerinden aldığı kursların ileri seviyelerine de devam ediyordu. Bu küçücük kasabada bir evin içinde olabilecek en yoğun hayatı yaşıyordu o kendince. Avukatın söylediğine göre boşanma iki hafta içinde sonuçlanacaktı. Gelen para ile Melek için güzel bir yatak getirtecekti İstanbul’dan. Daha küçük olduğu için Efsun onu yanlarında bir beşikte yatırıyordu ama yakında bir yatağa geçirmeleri gerekeceğini anlatıyordu. Buralarda tam kafasına göre bir şey bulamamıştı. Bir marangozla da konuşmuşlardı ama adamın elinde onun istediği uygun malzeme yoktu. Ona yaptıkları bunca iyiliğe karşılık olarak Arzu yatağı İstanbul’dan getirtecekti. Servinaz hanımla konuşmuşlardı. Hatta Servinaz hanım da gelecekti çok yakında boşanmanın sonuçlanmasını bekliyorlardı.

“İki hafta sonra özgür bir kadın olacaksın!” demişti Servinaz hanım.

“Şimdi de özgürüm ya abla!”

“Ama Yusuf diye biri kalmayacak hayatında artık ve onu geride bırakıp istediğin hayata kavuşacaksın!”

“Keşke hiç olmasaymış hayatımda!” dedi Arzu ağzını eğerek.

Sedef’in belirlediği buluşma günü geldiğinde Efsun’un zoruyla bir kuaföre gidip saçlarına fön çektirdi ve buraya geldiklerinden beri giymediği şık kıyafetlerinden birini çıkardı.

“Bak bunlar senin eski arkadaşların, İstanbul’dan geliyor olacaklar, buraya gelip kendini bırakmış bir kadın imajı mı çizeceksin onlara. Yeter artık bu salaşlık, biraz süslenmelisin!” demişti Efsun. Kendisi hamileyken hatta bebeği doğduktan sonra da kırmızı rujunu allığını ve rimelini hiç eksik etmediği için Arzu’nun erkek çocuğu gibi dolaşmasına kızıyordu biraz. Tamam evin içinde kendi başına gerek yoktu ya da çarşıya giderken ama bu farklıydı. Kot ve tişörtlerin de dinlenmeye ihtiyacı vardı ayrıca.

“İnsanlar giymekten parçalandığını düşünecek artık o kotun!” diyordu gülerek.

Arzu makyaj malzemelerini çıkarıp güzelce boyandı o akşam.

“Sedef’i görmedin mi sen?” diye kızmıştı Efsun ayrıca, “Onun o süsünün yanında sönük kalmak benim arkadaşıma yakışmaz!”

Yeşil üzerine oturan elbisesini giyip, bej rengi arkası açık ayakkabılarını giydi. Uzun zamandır kendini böyle görmediği için aynada bir süre baktı İstanbul’lu haline. Özlememişti aslında tüm bunları ama yine de Efsun haklıydı. Oradan buraya gelenlere, bir şeylerden eksildiği hissini vermemeliydi. O güçlü bir kadındı. Herkes neden her şeyi bırakıp buraya geldiğini sorgulayacaktı yine. Sedef’in Yusuf ile hiç tanışmamış olması büyük şanstı.

Hazırlanmış beklerken, Sedef aradı “Araba gelmiş aşağıda! İn hadi! Bekliyoruz!”

Arzu, balkondan kafasını uzatıp aşağı baktı. Siyah büyük arabayı gördü üstten. Tam kapısının önüne park etmişti. O kadar gösterişli ve büyüktü ki fark edilmemesi mümkün değildi. Hemen kapısını kilitledi ve indi. Aracın şoförü yolcu kapısının yanına geçmiş, kapıyı açmış onu bekliyordu. Bu tür durumlarda arkaya oturulması gerektiğini geçirdi aklından ama bir şey demedi. Şoför elini uzatıp onun yüksek arabaya çıkmasına yardım etti, kapısını kapatıp, şoför koltuğuna geçti arabanın arkasından dolanıp.

“Teşekkür ederim, size zahmet oldu!” dedi Arzu nazik bir biçimde.

“Rica ederim benim için bir zevkti” diye yanıtladı nazik şoför.

Adamın bu tuhaf ilgisi Arzu’yu biraz tedirgin ettiği için dönüp yüzüne bakmıyordu. Gidecekleri yol ıssız ve karanlık bir yoldu. Sefaköy’e kadar fazla yerleşim yeri yoktu arada.

“Nasıl burada mutlu musun?” dedi şoför.

Bu defa bu senli benli konuşma Arzu’yu iyice tedirgin etti ve dönüp adama baktı endişeyle.

“Necip?” dedi sonra şaşkınlıkla.

Necip kahkahalarla gülmeye başladı, “Ne zaman fark edeceksin diye merak ediyordum ama gidene kadar beni tanımamış olsaydın inan çok bozulurdum!”

“Ah özür dilerim ben, hiç aklıma gelmedi yani. Sedef’te bir şey söylemedi!”

“Ben tembihledim onu!”

“Sen de mi burada yaşıyorsun?” dedi Arzu şaşkınlıkla.

“Hayır bu sabah geldim İstanbul’dan! Sedef senin de burada olduğunu söyleyince bir göreyim dedim!”

Necip, onlar üniversitede okurken çoktan çalışma hayatına başlamıştı. Makine mühendisiydi ve şu anda önemli bir firmada görev yapıyordu. Sedef tatilde eve döndüğünde fotoğraflara bakarken görmüştü Arzu’yu ilk olarak. Sonra kız kardeşini yurda getirirken tanışmışlar ve Necip onu görür görmez etkilenmişti. Arzu, Sedef’in yoğun ısrarlarına rağmen ağabeyi ile görüşmeyi ret edince, o da geri çekilmek zorunda kalmış ama kız kardeşine her zaman sormuştu Arzu’yu. Sedef ile yolları ayrılınca da evlendiğinden ya da yaşadıklarından haberi olmamıştı elbette. Sedef, Arzu’yu o akşam restoranda görüp, boşanma sürecini duyduğundan beri ağabeyi ile onu bir araya getirmenin yollarını arıyordu. Necip evlenmemişti henüz, Arzu değildi tabi tek nedeni ama Sedef onun büyük aşkının hiç bitmediğini düşünüyordu hep. Sedef arayıp Arzu’dan bahsedince Necip’te heyecanlanmıştı.

“İyi yapmışsın!” dedi Arzu nazik bir ses tonu ile, “Sedef ile burada karşılaşmamız gerçekten büyük bir şans oldu!”

“Evet o da çok şaşırmış ve heyecanlanmış! Seni hep çok severdi biliyorsun!”

“Ben de onu seviyorum. Hayat ikimizi de bir yerlere sürükledi ve koptuk nedense!”

“Yeniden karşılaşmışsınız işte, tabi biz de öyle!”

“Evet!” dedi Arzu yine mahcup bir şekilde.

“Sedef zor bir süreç yaşadığını söyledi.” dedi Necip dostça

“Evet, yani aslında atlattım ama yasal süreç devam ediyor”

“Üzüldüm açıkçası, senin gibi bir kadını hangi ahmak kaybeder bilmiyorum!”

“Kimin daha ahmak olduğu tartışılır!” dedi Arzu.

Necip onun bu konudan gerildiğini fark edince konuyu değiştirip kendinden bahsetmeye başladı. Yol boyunca Necip’in işinden ve hayatından konuştular.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s