Ben olamam – Bölüm 16

Sedef bir kaç gün sonra hemen aramıştı Arzu’yu, “Tatlım, o gün hiç konuşamadık, seni öyle özledim ki! Acilen buluşmamız gerek!” dedi heyecanla.

Arzu’nun da hoşuna gitti bu fikir ama işte bulundukları yer öyle oturup iki kadının kahve içip sohbet edeceği bir kafeyi barındırmıyordu ne yazık ki.

“Hafta sonu bizim evde bir kahvaltı yapalım. Aytekin bey ile karısını da çağırayım madem dostlarınmış. Onlar benimkini oyalarken biz de kaynatırız! Ne ara evlendin, ne ara boşandın hepsini bilmek istiyorum!”

“Daha boşanmadım, süreç devam ediyor!” dedi Arzu, aslında pek konuşmak istediği bir durum da değildi bu ama Efsun’larla giderse Sedef’in meraklı sorularından kurtulacağını düşündü. Tek başına gitse ahret sorgusuna çekileceği açıktı.

Böylece Pazar sabahı için plan yapıldı. Sedefler Sefaköy’de oturuyorlardı. Efsun ve Aytekin sabah gelip onu aldılar. Efsun’un doğumuna da az kaldığı için aslında pek bir yere çıkmama kararı almışlardı ama Arzu’nun yalnız kalmak istemediğini anladığı için Efsun kocasını ikna etti.

En az restoran kadar gösterişli ve aslında buranın dokusuna pek uymayan büyük bahçeli üç katlı bir evleri vardı Sedeflerin. Büyük demir kapılar arkasında ne olduğunu merak ettiriyordu insana. Tıpkı restorandaki gibi su akan küçük havuzlar ve çiçekler vardı etrafta. İsteseler bu evi de düğünlere verebilirlerdi, o kadar gösterişli ve güzeldi.

Böyle zevkleri olan bir kadının bu küçük yerde sıkılmasına şaşmamak gerekirdi ama Arzu mutlaka bunun da bir hikayesi olduğunu düşündü. İnsanların özel hayatlarına meraklı olmamıştı hiç bir zaman. Şirkette bir tek Servinaz hanımın hikayesini biliyordu onunla da gerçekten yakındılar.

Efe beyin son anda ortaya çıkan bir kahvaltı organizasyonu yüzünden o gün restorana gitmesi gerektiği içi Sedef umduğu gibi arkadaşı ile fısıldaşacak fırsatı bulamamıştı. Tabi buna en çok rahatlayan da Arzu’ydu ama onun kolay kolay hikayenin peşini bırakmayacağını da biliyordu. Aslında şimdi konuşmak istemiyordu, daha sonraları karşılaşmış olsalar belki her şeyi gülerek anlatırdı. Efe bey de olmayınca Aytekin üç kadınla biraz sıkılmıştı ama kahvaltıda kuş sütü eksik olduğu için yemek ve telefonu ile kendini oyaladı.

Arzu ve Sedef’in okul anıları, Efsun’un hamilelik macerası ve bebekli hayat gibi bir sürü konu konuştular. Sedef pek çocuk istemiyordu.

“Annelik bana göre değil sanırım!” diyordu, “Sorumluluk isteyen bir şey anne olmak, bende de pek ondan olduğunu söyleyemem! Yani iyi bir anne olamayacak ve kendimle ilgilenmeyi tercih edeceksem neden çocuk yapayım değil mi?”

Efsun ve Arzu onaylamışlardı bu düşünceyi, en azından gelecek adına doğru bir karardı. Ne çok insan vardı çocuk yapmayı günlük hayatın bir parçası olarak görüp, sonra o çocuklara ne olacağını hesap etmeden anne baba olan. Sanki bir gelenekti ve herkes bu geleneğe uymak zorundaydı çocuk konusunda, hatta bir çocuk geleneklere aykırıydı da en az iki tane olmalıydı. Hatta onun da biri kız biri erkek olursa daha da iyiydi. Oysa ister bir, ister on tane olsun o çocuklara ne sunduklarını ya da ne sunabileceklerini hesaplıyorlar mıydı aileler? Epeyce bir süre bunu konuşmuşlardı kadın kadına, Aytekin yine telefonu ile ilgilenmiş hiç dahil olmamıştı bu sohbete. Masadaki tek erkek olarak bir mayın tarlasında olduğunun farkındaydı akıllı bir avukat olarak.

“Sahi sen neden ayrılıyorsun kocandan?” dedi sonunda Sedef dayanamayıp sonunda, “Yürümedi mi?”

“Hayır!” dedi Arzu kısaca, “İnsan bazı şeyleri yaşadıkça öğreniyor!”

“Çok haklısın aman canın sağ olsun, bekarlık gibisi var mı Allah aşkına, boşuna sultanlıktır demiyorlar!” diye kıkırdadı Sedef, “Ne zaman sonuçlanır, eşin de ayrılmak istiyor mu?”

“Ah!” dedi Efsun o sırada karnını tutarak. Aytekin hemen bıraktı telefonu karısına yöneldi. Arzu ve Sedef’te baktılar merakla.

“Yoruldum sanırım, çok tekmeliyor!” dedi Efsun acıyla gülümsedi.

“İzin isteyelim mi?” dedi Aytekin hemen. Arzu da endişelenmişti, “Bir sağlık ocağına mı uğrasak dönmeden?” dedi ve apar topar çıktılar her şey için teşekkür edip.

Araba demir kapılardan geçip yola çıktığında Arzu endişeyle yeniden sordu Efsun’a “İyi misin?”

Aytekin ve Efsun gülmeye başlayınca ilkin anlamadı Arzu ama sonra son konuşulan konuyu hatırlayınca anladı.

“Harikasınız başka bir şey söylemiyorum!” diyerek rahatça yaslandı arkasına, “Karı koca bir Oskar’ı hakkediyorsunuz ama ödümü kopardınız!”

Güle oynaya döndüler eve, Efsun tam dört gün sonra sahiden sancılanıp doğurdu bebeğini. Arzu amigurumi oyuncağını o hafta bitirmiş, vermek için heyecanlansa da sabırla bebeğin gelişini beklemişti. Her akşam yemek yerken onu karşısına koymuş, sohbet etmiş, kendi yaptığı ilk oyuncak olduğu için hayranlık duymuştu.

Hastaneye amigurumi oyuncağı ile gidip en kısa zamanda kendine de bir ev arkadaşı örmesi gerektiğine karar verdi. İçindeki çocuğun hâlâ oralarda bir yerlerde olması ve uzun zaman sonra yeniden ortaya çıkması sevindirmişti.

Neredeyse ördüğü bebek kadar olan yeni doğana gözleri dolarak baktı uzaktan. O kadar küçük, buruşuk ve pembeydi ki onu nasıl tutacaklarını merak etti. Elinde olmadan kendi bebek planları geldi yine aklına ama neyse ki artık bu düşünceleri savuşturmak daha kolay oluyordu. En azından ağlama krizleri gelmiyordu arkasından. Efsun oyuncağı çok beğendi. Onu hemen bebeğinin yanına koydu. Minik Melek’in daha şimdiden bir oyuncak arkadaşı olmuştu. Üstelik Arzu teyzesinin ilk el emeği, göz nurundan.

Sedef’in söylediklerinden sonra eve dönünce de epey düşünmüş, belki de kendisinin de iyi bir anne adayı olmadığına karar vermişti Arzu. Yusuf ile evliliği devam etse sürekli işe giden yorgun bir anne olacaktı. Oysa şimdi Efsun’a bakınca onun tüm vaktini ve yüreğini bebeğine verebileceğini görebiliyordu. Elbette mecburiyetlerden insanlar bebeklerini emanet etmek zorunda kalıyorlardı ama Arzu işini bırakmayacaktı büyük ihtimalle. Bebek için bırakılmayan iş aldatılma yüzünden bırakılmıştı ama işte. Hayatın neyi niye yaptıracağı hiç belli olmuyordu.

Normal doğum yapan Efsun ertesi gün eve geri döndü. Zaten annesi de geldiği için bebek konusunda fazla panik değildi. Telefonda öyle anlatıyordu Arzu’ya. Annesi yanında olmasa paniğe kapılacağı, ilk banyosunu bile asla yaptıramayacağını anlatmıştı. Çocuğun göbek bağını nereye gömeceklerine karar vermiyorlardı. Arzu daha önce duyduğuna emin olamadığı bu adete epeyce güldü önce ama Efsun’un ciddiye aldığını görünce vazgeçti. Oysa bir yerlerde korunacak kordon kanının ileride çocuğun sağlığını düzeltmede hayati önem kazanabileceği ile ilgili bir yazı okuduğunu hatırlıyordu. Çocuğun başına bir iş gelirse diye de kordon saklamayı önermek de ona hiç sevimli gelmediği için bundan da hiç bahsetmedi.

Melek’in doğumundan iki hafta sonra Servinaz hanım heyecanla arayıp, haberleri olduğunu söyledi. Kadıncağız sabahtan beri anlatmak istiyordu ama şirkette duyulacak korkusu ile eve gelene kadar sabretmişti. Arzu’nun Yusuf’tan istediklerini koparması için harika bir fırsat çıktığını düşünüyor ve uzun zamandır beklediği bir şeyin olmasından duyduğu mutluluğu bir an önce Arzu ile paylaşmak istiyordu. Daha telefonun açar açmaz selam sabah sormadan anlatmaya başladı bir çırpıda.

Arzu büyük bir şaşkınlıkla “Yaa!” diyebildi sadece.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s