Efsun hanımın evindeki komşu gününe geleli neredeyse üç saat olmuştu. Ne zaman kalkması gerektiğini de bilemediği için birisi kalkana kadar oturdu mecburen. Aslında hiç sıkılmamıştı, şirkette de kızlar bu konuları konuşurlardı durmadan. İlk kişi kalkınca o da nazikçe izin istedi. Efsun hanım kapıda, “Sıkılmadınız değil mi?” dedi fısıldayarak.
“Ah hayır! Tam aksine değişiklik oldu benim için!”
“Çok sevindim!”
“Ben sadece sizi çağırsam olur mu ama?” deyince Efsun hanım kıkırdadı, “Olur tabi onlar benim komşularım!”
Arzu bir günü daha keyifle bitirdiğini düşünüp keyifle evine döndü. Çalışmaları epey ilerlemişti. İki üç güne bir Servinaz hanımla konuşuyorlardı. Yusuf boşanma kağıdını alınca deliye dönmüştü. Avukat başvuruyu buradan yapmadığı için nerede olduğunu anlayamamıştı. İstifa dilekçesini de Kemal bey aynı avukat arkadaşına postalamıştı, böylece zarfın üzerinde yine herhangi bir mühür ya da Arzu’nun yaşadığı yere dair bir bilgi bulunmuyordu. Avukat arayıp Yusuf’un hemen onun yanına geldiğini ve karısı ile konuşmak istediğini söylediğini anlatmıştı. İstediğini alamayınca avukatı yuvasını isteyerek yıkmakla suçlamış bağırıp çağırıp gitmişti. Gülten hanım da Servinaz hanımı aramıştı yeniden ve inleyerek oğluna ve gelinine kötülük yaptığını söylemişti. Tam bebek yapmaya karar verdikleri sırada bir hata yüzünden boşanacaklardı. Yusuf hatasını kabul ediyordu zaten, özür diliyordu ve bir daha asla yapmayacaktı. Servinaz hanımda oğlunun karısını ne kadar sevdiğine şahitlik etmişti her zaman. Kaç koca Yusuf’un yaptıklarını yapardı vesaire anlatıp durmuştu. Servinaz hanım kadını terslememek için dudaklarını ısırıp durdu konuşma boyunca. Belli ki oğlunun bir başkası ile yatıp kalkmasını ufacık bir hata olarak görüyordu bu kadın. Kendi başından da geçtiği için Arzu’nun yerine de hırslanıyordu. Kendi kayınvalidesi ve kocası da benzer şeyler söylemişlerdi. Gerçi kendi kayınvalidesi Gülten hanımdan iyi sayılırdı, en azından çanak tutmamış, Servinaz hanım gibi sonradan öğrenmişti. Arzu’yu germemek için olan her şeyi ona anlatmayacak kadar olgun bir kadındı. Her şeyin üzerinden uzun zaman geçtikten sonra belki konuşur gülerlerdi tüm bunlara ama Arzu şimdi duysa daha da gerilirdi. O yüzden daha çok onu konuşturuyordu, yaptıklarını dinliyordu.
“Kızım seninle gurur duyuyorum inan bana! Böyle devam et! Harika gidiyorsun!” diyerek onu sürekli motive etmeye uğraşıyordu.
Arzu’nun sesi her geçen gün daha iyi geliyor ve yeni hayatına alışmış oluyordu. Taşınalı bir ayı geçmişti artık. Bir gün Efsun hanım ile Aytekin beyi yemeğe çağırıp, ilk misafir ağırlama kısmını da atlatmıştı.
“Her şeyi kendin mi hazırladın?” dedi Servinaz hanım neşeyle, evde bir yardımcıları olduğunu ve yemekleri çoğunlukla onun yaptığını biliyordu evli olduğu zamanlarda.
“Evet ama onları çağırmadan aynı yemeği tam üç kez pişirdim ve neredeyse on gün onu yemek zorunda kaldım!” diye kıkırdadı Arzu.
Asıl zor olan ütü yapmaktı, neyse ki burada iş yerindeki kıyafetlerinin hiç biri işe yaramıyordu. Onları giyecek olsa hepsini ütülerken mahvedeceği kesindi.
“Ne yapacaksın onları?” diye sordu Servinaz hanım.
“Bilmem belki bir gün yeniden çalışırsam diye saklıyorum şimdilik!”
İki ay geçtiğinde markaya göndereceği dosya tamamlanmıştı. Emin olmak için Aytekin bey ve Efsun hanımdan da okumalarını rica etti. İkisi de çok beğenince hemen gidip postaya verdi. Sonuçlar yirmi gün sonra belli olacaktı.
Bu arada aldığı derslerin tamamını bitirmiş bir sürü yeni şey öğrenmişti. Kurs sonlarında sertifika da verdikleri için kendini donanımlı hissediyordu. Bu iş için kendini geliştirmeye başladıkça, eski işinin ne kadar sıkıcı ve stresli olduğunu anlıyordu. Bu işin güzel yanı evden çalışılabiliyor olmasıydı. Bir yandan bu markanın ilanındaki çağrıya hazırlanırken, bir yandan da benzer ilanlar aramış ama bulamamıştı. Kendini bu yönde geliştirmek için tecrübeye ihtiyacı vardı. Metin yazarlığı kolay iş değildi. Bu konuda kendini geliştirebileceği sanal dergiler olduğunu anlatmışlardı kurslardan birinde, ücret karşılığı verilen konularda belirli kelime sayısında makale yazmak gerekiyordu. Parasında değildi şimdilik, ama popüler yazılar ve tanıtımlar yazabilmek ve dönüşleri de kontrol edebilmek için harika bir tecrübeydi bu. Böylece bir değil tam üç sanal dergiye yazı yazmaya başladı. Her birine ayrı yazı hazırlıyordu. Başlarda düşünürken epeyce oyalansa da sonradan sonradan hızlanmıştı. Aldığı derslerin ne kadar işe yaradığını görünce seviniyordu.
Yirmi gün sonra markadan gelen e-postayı açarken yüreği ağzına geliyordu az kalsın. Üniversite sınav sonucunu açarken böyle heyecanlanmamıştı. Elleri titreyerek tıkladı e-postaya ve ağır ağır okudu. Onca açıklama sonucun ekteki dosyada olduğunu söylemek için yapılmıştı.
“Dördüncü olmuşum!” dedi hayret dolu bir sevinçle, “Dördüncü olmuşum!”
Bilgisayarın başından kalkıp evin içinde zıplamaya ve dans etmeye başladı. İlk üçe para ödülü varken, ilk ona da markanın tanıtımlarında çalışma şansı veriliyordu. Düzenli bir iş değildi tabi, ihtiyaç oldukça başvuracaklardı herhalde ama başlangıç için harikaydı. Bilgisayarın başına oturup, devam etme başvurusu için yapılacakları dikkatle okudu. Sonra ilgili formu açıp doldurdu ve gönderdi. Hemen telefonu altı ve Efsun’u aradı, artık birbirlerine hanım demeyi bırakmışlardı.
“Dördüncü olmuşum, geldi netice!” dedi neşeyle, Efsun’un doğumuna yirmi günden az kalmıştı artık.
Yaşları da yakın olduğundan çok iyi anlaşılıyorlardı. İki kız kıkırdayarak devamında olacakların hayalini kurdular.
“Bunu kutlamak gerek!” dedi Efsun. İstanbul’da olsalar bir yerlere çıkarlardı ama burada öyle imkanlar yoktu ne yazık ki.
“Ne yapacağız ki?” dedi boş bulunup.
“Aklından ne geçtiğini biliyorum ama Seraköy’de gidebileceğimiz güzel bir yer var! Aytekin bizi götürür!”
“Harika!”
Biraz sonra Aytekin aradı, ona da artık ismiyle hitap ediyordu Arzu. Tebrik etti, ertesi sabah erken bir davası olduğu için ancak sonraki gün gidebileceklerini söyledi. Yemekleri çok güzel bir restorandı gidecekleri yer. Bölgede akşam gidilebilecek tek yerdi ama öyle kebapçı gibi değil, gayet şık bir yerdi. Nişan törenleri falan da orada yapılıyordu.
Arzu nihayet hayatının oturmaya başladığını hissediyordu artık. Arada bir yine olanları hatırlayıp, ağlasa da, bunun üzüntüden değil, hırsından olduğunu biliyordu artık, hemen toparlıyordu kendini. Sanal kurslar çok hoşuna gittiği için bir kaç kursa daha yazılmıştı. Hatta bunlardan bir tanesi amigurumi denilen tığ ile oyunca örme kursuydu. Efsun ve Aytekin’in çocuklarına kendi elleriyle ördüğü oyuncakları hediye etmek istiyordu. Gerçi pek becermiyordu henüz ama Arzu kafasına koyduğu her şeyi yapardı.
Burada sosyalleşmenin sıradan bir olay olmadığını, zaten insanların az bu tür etkinliklere katıldıklarından olsa gerek, önemseyip süslendiklerini öğrendiği için bu sefer kot ve tişört giymek yerine üç kere baştan ütülemek zorunda kaldığı kumaş pantolonu ile kol çizgilerini zar zor teke düşürdüğü keten gömleğini giydi. Bir süredir rahat giyinmeye alıştığı için kilo aldığını fark etmemişti. Neyse ki pantolon ve gömleğin düğmeleri hâlâ kapanıyordu ama biraz dikkat etmesse yakında hiç birine sığmayacağı ortadaydı.
“Evde oturmak bana yaramamış!” dedi aynada arkasını önünü kontrol ederken. Üşendiği için akşamları sandviç yapıp yiyordu ama anlaşılan sebze yemeklerine dönmenin vakti gelmişti. Sabahları açık balkonun keyfine kanıp yemeye başladığı yağlı ekmekleri de kaldırmalıydı.
(devam edecek)