Ben olamam – Bölüm 11

Nezihe hanımdan kalan ev iki oda bir salondu. Arzu büyük olmayışına sevindi. Duvarlar yeni boyanmıştı, yeni kiracı girmeden temizlenmiş ve hazırlanmıştı ve Arzu’ya kısmet oluyordu. Üç katlı bir apartmanın ikinci katında, önünde genişçe taş bir balkonu vardı. Mutfağı küçük, yerleri eski evlerde olduğu gibi mozaikti ama Arzu’nun içi ısındı eve. Yusuf ile oturdukları akıllı ev gibi elbette değildi ama evin değil içinde yaşanılanların mutluluk getirdiğini öğretmeye başlamıştı hayat.

“Beğendiniz mi?” diye sordu Aytekin bey onun sessizce izlediğini görünce.

“Özür dilerim, düşüncelere dalmışım. Evet çok beğendim. Beklediğimden çok iyi bir ev burası”

“Her yere yakın, kaloriferlere bakım yaptırmak gerekebilir, onu kışa girerken isterseniz yaptırırsınız. Çok sert değildir buranın kışı. Çarşıda bir şeyler beğenebildiniz mi?”

“Aslında çok vaktim olmadı ama bir yatak ve beyaz eşyalarla başlamak istiyorum”

“Beyaz eşyaları Seraköy’den bakın bence, servisi de zaten oradan geliyor. Ben üzülerek size eşlik edemeyeceğim bu gün hallederbilirsiniz değil mi? Ben size Seraköy dolmuşlarının kalktığı yeri de gösteririm şimdi”

“Tabi halledebilirim. Zaten yapacak başka bir işim de yok!” dedi Arzu acı bir gülümseme ile, “Size danışmak istediğim konuları ne zaman görüşebiliriz acaba? İş yerime de bir istifa dilekçesi yazmam gerekiyor. Kalan iznimi de kullanırsam herhalde ihbar süresine eşit gelir bilemiyorum”

“Tamam siz bu gün Seraköy’e gidin, ben akşam eşimi de alıp misafirhaneye geleyim sizce sakıncası yoksa. O da sizinle tanışmak istiyordu”

“Hayır elbette yok çok sevinirim, burada bir kadın arkadaşa ihtiyacım olacak!” diye gülümsedi Arzu, “Ben dönünce size mesaj bırakırım o zaman, siz uygun olduğunuzda gelirsiniz!”

“Anlaştık! Evin anahtarı iki tane var, şimdilik biri bende kalsın, yaptırılacak, taşınacak bir şey olduğunda sizi yormadan yapabiliriz!”

“Tamam” diyerek Aytekin beyin uzattığı diğer anahtarı alıp çantasına koydu Arzu.

Seraköy gerçekten de gelişmiş bir beldeydi. Yine de Arzu daha sakin bir yerde yaşayacak olmasına sevinmişti burayı görünce. Bir kaç yer dolaştıktan sonra bir orta boy elektrikli fırın, bir set üstü ocak, bir de çamaşır makinası aldı. Çok eşya almak istemiyordu zaten. Firma ertesi gün servisiyle eşyaları yollayacaktı. Oradan çıkıp bir karyola ve tek kişilik yatak beğendi. Odaların birini de çalışma odası gibi kullanacaktı. Yere makinada yıkayabileceği orta boy kilimler seçti. Perdelerini de seçtikten sonra hepsinin eve gelmesi için anlaştı ve dönüp misafirhaneye geri geldi. Tüm bunları hallederken zaten akşam olmuş, çok da yorulmuştu. Bir çorba içip, Aytekin beye döndüğünü haber veren bir mesaj yazdı.

Aytekin bey bir saat sonra karısı Efsun ile geldi misafirhaneye, Efsun hanım ufak tefek, güler yüzlü bir kadındı ve hamileydi.

“Her şeyi halletmişsiniz!” dedi Aytekin bey şaşkın şaşkın.

“Ne bileyim sanki mecburmuşum gibi hepsini alıverdim bir günde sahiden! Sanırım çalışma hayatı alışkanlığı, bu günün işini yarına bırakma!” diyerek sinirli sinirli güldü Arzu.

“Olsun hemen evinize geçer rahat edersiniz, benim de yardımım olursa severek yaparım!” dedi Efsun hanım.

“Ah çok sağ olun! Sizi hiç yormak istemem şimdi! Daha mutfak, banyo gereçleri alacağım tabi detay çok bir evde ama aldıklarım eve geçmeme yeter şimdilik sanki?”

“Evet bence de yeter!”

Aytekin bey boşanma avukatı olan arkadaşından bahsetti Arzu’ya yine, avukatı arayıp, görüntülü görüşmelerini sağladı. Avukat dilekçeyi hazırlayıp Arzu’ya haber verecekti. Şirketten zarara uğramadan ayrılması için de Aytekin bey bir dilekçe hazırlayacaktı.

Her şeyin umduğundan hızlı gelişmesi rahatlatıyordu Arzu’yu ama Efsun hanımın karnına baktıkça Yusuf ile yaptıkları bebek planları geliyordu aklına.

“Ya bu adamdan bir de çocuk sahibi olmuş olsaydım!” diyordu kendi kendine, hem bir bebek sahibi olamayacağı için içleniyor, hem olmadan gerçeği gördüğü için seviniyordu. Duyguları, kafası karmakarışıktı. Aytekin bey ve karısı gittikten sonra yatağa uzandı ve olanları yeniden düşünmeye başladı. Her geçen gün zihni biraz daha aydınlanmış gibi hayatında yeni bir detayı fark ediyordu.

Ertesi gün söz verdikleri gibi eşyaların tamamını getirdiler. Boş evin içine eşyalar yerleştikçe Arzu’nun morali biraz daha düzeliyordu. Misafirhanenin sessizliğinde kendi başına olmak biraz ruhunu karartmıştı. Hiç değilse aydınlık ve ferah olan bu eve bir an önce geçmek istediğini fark etti. Eşyaların yerleşmesi, perdelerin takılması, silinmesi derken yorgun argın akşamı etti yine ve bu defa misafirhanede bir çorba içip düşünmeye fırsat bulamadan hemen uyudu kaldı. Ertesi sabah boşanma avukatının telefonu ile uyandı. Dilekçeyi hazırlamış, Arzu’nun okuması için e-postasına göndermişti. Hemen bilgisayarını yatağın üzerine çıkardı ve açtı. E-postaları açınca Yusuf için gelen e-postaları görünce yeniden siniri bozuldu. Tam onları silecekti ki, birer delil olduklarını hatırlayıp, avukata gönderdi.

Oldukça detaylı bir dilekçeydi, Arzu’nun haklarını da fazlasıyla koruyan talepler içeriyordu. Ruhu sıkılmıştı okurken, Yusuf ve evliliği ile ilgili bir şey duymak ya da okumak istemiyordu ama bunu yapmak zorundaydı. Yine de her ihtimale karşı Aytekin beye gönderip onun da okumasını rica etti. O giyinip kahvaltısını edene kadar Aytekin bey dönüş yaptı ve ona göre de gayet iyi olduğunu söyledi. Avukat ertesi gün gidip dilekçeyi teslim edecekti.

“İşte bu kadar!” dedi çayından son yudumu alırken, “Artık özgür birisin Arzu!” Odaya çıkıp eşyasını topaldı, misafirhaneye borcunu ödedi. Evin eksikleri olsa da artık orada kalmaya karar vermişti bir anda. Eşyaları eve taşıyacak bir taksi bulamadığı için biraz zorlandı. O sırada yanından geçen elektrikli motoru görünce bir tane bunlardan alabileceğini düşündü. Valizleri zar, zor yukarı çıkardıktan sonra. Alışveriş için yeniden aşağı indi. Önce çarşıya gidip evde yemek yapmadan bu günü geçirebileceği bir şeyler ve bir paket çay aldı. Sonra yandaki zücaciyeden mutfağı için eşyalar beğendi ve adama aldıklarını eve göndermesini rica etti, sadece çaydanlığı ve çay bardaklarını yanına alıp eve geri döndü. Aldığı tabak, çanak hemen gelmese bile bu günü bunlarla geçirebilirdi. Hemen ev kıyafetlerini çıkardı valizden, giyindi, mutfağa gidip aldıklarını açtı, çayı koydu ve salona dönüp kanepenin üzerine oturup, bilgisayarını açtı.

Ortam eve benzeyince şu gördüğü marka reklamı aklına gelmişti, çayı da olduktan sonra bir şeyler atıştırıp, çayını içerek yeniden çalışmaya başladı. Bir kaç sonra eşyalar gelince, onları açmak biraz zamanını aldı ama temizlik malzemeleri almadığı için yerleştiremedi. Yorgun argın üzerini giyindi bir anda siniri bozuldu ağlamaya başladı.

“Hayır kendini bırakma!” dedi sonra kendi kendine. Göz yaşlarını sildi ve çıkıp yeniden çarşıya gitti. Bu defa temizlik, hijyen, banyo ne malzemesi gerekiyorsa aldı. Aldıklarını taşıyamadığı için bir tane de tekerlekli pazar arabası almak zorunda kaldı. Yaşlar yeniden gözlerine hücum etti ama direnip, arabayı çeke çeke eve çıktı. Aldıklarını yerleştirdi. Bardağında soğuyan çayı döküp yenilendi ama çay tazeliğini kaybetmişti. Bu defa ağlamasına karşı koyamadı çayı kapatıp, üzerindekilerle yatağa uzandı ve ağlayarak uyuya kaldı.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s