Yusuf’un ona istediği kotu aldırtmadığı mağazanın bir başka şubesine gitti. Aynı kottan satmaya devam ediyorlardı. Hemen bedenini buldu ve kabine girdi. O zaman da çok beğenmişti, şimdi üzerinde görünce çok beğendi. Çıkıp üzerine düz beyaz bir tişört bulup aldı, etiketleri kopartıp giyindi.
“İşte yeni Arzu!” dedi kendi kendine. Biraz erkek çocuğuna benzemişti ama beğenmişti. Kasaya elinde etiketlerle gidip ödemesini yapmadan önce, bir kaç tişört daha aldı. Her ne kadar kendini iyi hissetmek için elinden geleni yapsa da, ara sıra gelen ağlama krizlerine engel olamıyordu henüz. Torbalarla mağazadan çıkarken yine başladı ağlamaya. Arabasının camında kendini görünce toparlandı sonra, saçları kısa, giyim tarzı değişik başka biri olmuştu sanki.
Arabanın arkasındaki valizleri açıp aldıklarını ve üzerinden çıkanları yerleştirdi. Mücevherleri ilişti gözüne valizi açınca. Çoğunu Yusuf almıştı. Çok mücevher sevmediğini bilse de bazı ortamlarda takması gerektiği için alıyordu. Bu yeni tarzına hiç uymayan ve küçük yerde saklaması zor olacak bu mücevherlerden kurtulsa daha mı iyi olurdu acaba? Sonra hemen vazgeçti, bunları takmasa bile yatırım olarak saklayabilirdi. Götürüp bir bankanın kasasına koyar gerek duyduğu zaman da satardı. Ayrıca hayatının bundan sonrasında ne olacağını bilmiyordu ki. Bu düşünce biraz ürküttü onu yine ağlamaya başladı. Saat altıya geliyordu. Karnı acıkmıştı, “Açlıktan sinirim daha da bozuluyor herhalde!” diye söylendi. Üst üste içtiği kahveler de midesini ağrıtmıştı zaten. Arabanın bagajını kapatıp, yolun karşısındaki kafeye gitti bu kez, dergi ve bilgisayar yine yanındaydı. Garson kızdan bir kağıt kalem isteyip kendi kendine markanın reklamı ile ilgili notlar almaya başladı. Sonra tam karşısında çok aşık oldukları her hallerinden belli olan bir çift gelip oturunca dikkati dağıldı. Yemeğini bitirip kalkmaya niyetlenirken, onlar daha önce davranıp gittiler. İster istemez Yusuf ile yaşadıkları geliyordu aklına ve onun tüm diğerleriyle de bunu yaşadığı. Haydi onlar biliyorlardı bir karısı olduğunu, en aptal durumundaki kişi Arzu oluyordu. Her şeyden habersiz onu seven bir kocası olduğunu sanarak, zengin ve mutlu hayatını sürdürüp, kariyer basamaklarını bir bir çıkan başarılı Arzu.
“İyi misin?” diye mesaj geldi Servinaz hanımdan.
“İyiyim!” diye yanıtladı kısaca, Yusuf’u engellediği için onun mesaj ve aramalarını görmüyordu. Bir kaç kere de Gülten hanım arayınca, onu da engellemişti.
“Keşke geçen gittiğimde eve baksaydım” diye geçirdi aklından, böylece internetten nasıl yerleştireceğini, nelere ihtiyacı olduğunu hesaplayıp bakabilirdi.
“Neyse o da oraya kalsın!” dedi sonra, kendini yeniden marka ilanına vermeye çalıştı. İki saat de kafede oyalandıktan sonra, ruhu sıkılınca kalktı. İş yerinde çalışırken saat su gibi akıp giderken şimdi otobüsün saati bir türlü gelmek bilmiyordu ama iki saatten az kalmıştı neyse ki. Geç bir saat olduğu için ortalıkta daha fazla dolanmak istemedi, otogara doğru sürdü. Otoparkta boş bulduğu bir yere arabayı park etti ve saat gelene kadar içinde beklemeye karar verdi. Beş dakikada bir saate bakıyor, oyalanacak bir şey bulamadığı için oflayıp, pofluyor, kendi kendine sinirlenip bağırıyordu. Nihayet saat dolunca hemen valizlerini aldı ve arabayı kilitleyip otobüse doğru yürüdü.
“İşte gidiyorum!” dedi kendi kendine yürürken. Geçen defa da otobüsle gitmişti ama o zaman ki gidişi geri dönmek içindi. Oysa şimdi geri dönmemek üzere gidiyordu. Önce çenesi titredi ve beklendiği gibi göz yaşları yeniden başladılar düşmeye. Otobüste tek istediği uyumaktı. Eczaneden Servinaz hanımın ona verdiği haplardan bir tane almıştı. Biner binmez yarım bir tane daha yutacaktı. Valizlerini verip aşağıda sigara içenlerin yanında beklemeye karar verdi ama sigara ve dumandan rahatsız olunca vazgeçip bindi.
Yusuf önce annesine gitmiş, sonra tahmin edildiği gibi Servinaz hanımla haberleşip onun evine gitmişti. Sanki kadının suçuymuş gibi gitmesine izin verdiği için bağırıp çağırdıktan sonra defalarca özür dilemiş, hatta biraz da ağlamıştı. Servinaz hanım zaten içinde kocasına olan hırsını halen yenemediği için Yusuf’un samimi olma ihtimali olup olmadığını bilmediğini bu tavırları ve duygularına sadece sinirlenmişti. Ancak aynı şirkette çalışmak zorunda olduklarından sessizce dinlemekle yetindi. Tek kişilik bir trajediyi izlediğini varsaydı. Yusuf bu konuda gerçekten iyiydi. Arzu’nun bu adamın her söylediğine kanmasına şaşmamak gerekiyordu. Yusuf aralarını bulması ve ona ulaşmasını sağlaması için ona yalvardıktan sonra gitti. Bütün bunlar Arzu’nun kotunu aldığı zamanlara denk gelmişti. Başbakanlıkta görevli bir arkadaşını arayıp, Arzu’nun herhangi bir otelde kaydının olup olmadığını öğrenmek istediğini sordu. Kalacak yeri yoktu, nereye gidebilirdi ki? Ona miras kalan mülkten haberi yoktu, oraya geri dönmüş olabileceği de aklının ucundan geçmiyordu. Servinaz hanım ona bir şey söylemeden çekip gittiğini söylemişti. Hatta “Ben de anlamadım, zavallı kızcağız kimseyi görmek ve konuşmak istemiyordu. Burada kalması için ısrar ettim ama beni de sildi sanırım” dedi. Yusuf’un Arzu’ya ulaşma çabaları başarısız oldukça gelip onu sıkıştıracağını biliyordu ve bunu ruhunun kaldırmayacağını düşündüğünden önünü kesmek istiyordu.
Yusuf eve gidip yeniden annesine bağırıp çağırınca, Gülten hanımın da tepesi atıp oğluna bağırmaya başladı. Onun yaptığı hatanın sorumlusu değildi. Üstelik onu da ortak ederek küçük düşürmüştü. Anne oğul o akşam çevrelerinin de duyabileceği büyük bir kavgaya tutuştular ve Yusuf sonunda kapıyı çarpıp eve gitti.
Lizbon’da kalan sevgilisinin telefonlarını da açmıyordu. Tüm bu olanları haber aldığında ondan ayrılıp şirket arkadaşlarının yanına dönmüştü. Bu yüzden kızın bir şeyden haberi yoktu henüz. Onun yüzünden olduğunu düşündüğü içinde şimdi onunla konuşmak istemiyordu. Hatta bir daha hiç konuşmak istemiyordu. Annesi haklıydı, hata onundu ve şimdi karısını geri istiyordu. Esra sadece bir akıl kayması veya akıl tutulmasıydı. Onun tek aşkı Arzu’ydu. O aptal kız Arzu’nun eline su dökemezdi. Nasıl kanmıştı ona nasıl?
Gece Gülten hanımın komşuları arayıp annesinin fenalaştığını söyleyince koşarak oraya gitti. Ona bağırıp çağırdığı için de çok pişman olmuştu. Neyse ki ufak bir kalp kriziydi sadece ve oğlunu aramak istemediği için doğrudan yüz on ikiyi aramış, komşularda ambulansı görünce dışarı çıkmışlardı. Bağrışmaları da duydukları için kadıncağıza çok üzülmüşlerdi hepsi. Konuyu bilmiyorlardı ama Yusuf’un gelip annesine bu duruma sokacak kadar bağırmasını çok ayıplamışlardı hepsi Bu yüzden hastaneye ulaştığında hiç biri yanına gelmedi. Hatta o gelince çıkıp gittiler. Gülten hanımın durumu iyiydi ancak sabaha kadar hastanede kontrol altında kalacaktı. Yusuf annesinin ellerinden tutup özür diledi defalarca, anne yüreği de oğlunun haline dayanamadı ve affetti tabi. İkisi de Arzu’yu geri getirecek bir şey bulmaları gerektiğini düşünüyordu ama ne olduğunu ve Arzu’yu nerede bulabileceklerini bilmiyorlardı. Servinaz hanım ile bir de Gülten hanım konuşmaya karar verdi, kadın kadına çok daha iyi anlaşabilirlerdi.
“Ona kesin söylemiştir” dedi Yusuf, “Biliyor ama bana söylemiyor!”
“Normal!” dedi Gülten hanım, “Sırdaş olduklarını söylüyorsun. Hepinizin aynı yerde çalışıyor olması hiç iyi değil!”
Arzu gözlerini açtığında bir kaç gün önce geldiği otogardaydı yeniden. Bu defa Aytekin bey karşılamayacaktı onu, misafirhaneye nasıl gideceğini öğrenmişti. Aytekin beyden ofisinin adresini almış, doğrudan oraya geleceğini söylemişti, misafirhaneye uğrayıp valizlerini bıraktıktan sonra tabi.
(devam edecek)