Otogara gidip biletini aldığında saat henüz bir olmuştu. Otobüs gece on birdeydi. Servinaz hanımın evine dönemezdi, dönmek de istemiyordu. Aslında bu konu hakkında biriyle konuşmak yerine sessizliğe ihtiyacı vardı daha çok. Servinaz hanımı arayıp biletini aldığını söyledi ama olur ağzından saatini kaçırır Yusuf’a söyler diye saatini söylemedi.
“Abla ben biraz yalnız kalmak istiyorum. Her şey için sağol!” dedi kapatırken.
Servinaz hanım olgun ve akıllı bir kadındı hemen anladı Arzu’yu, “Tabi kızım nasıl istersen öyle yap! Mutlu ol yeter ki. Ne zaman istersen ara, buraya gelmen şart değil. Ben daima senin tarafındayım, aklına bir şüphe getirme!”
“Tamam abla, biliyorum sağol!” dedi Arzu kapattı telefonu. Otogardan çıkıp bir telefoncuya uğradı kendine yeni bir hat satın aldı. Oraya gidince takacaktı bu hattı. Şimdilik eski hattı kalsa daha iyi olur diye düşünmüştü Aytekin bey de bu numarayı biliyordu. Hat da zaten hemen açılmıyordu. Gittiği yerden ve adresinden kimseye bahsetmeyi düşünmüyordu. Arabayı otogarda bırakacaktı. Yusuf’ta zaten anahtar vardı, gelip oradan alırdı istediği zaman. Araba evlilik yıl dönümü hediyesiydi Yusuf’un ama Arzu’nun üzerine değildi. Ne evliliklerinden, ne de Yusuf’a dair herhangi bir şey geriye kalsın istemiyordu. Gidip orada yas tutmayacaktı. Yeni bir hayata başlayacaktı. Elinde olmadan gene indi yaşlar gözünden.
Bir dergi satın alıp vakit geçirmek için bir kahve evine oturdu. Dikkatini veremiyordu ama boş durursa kurup kuruşturacağının da farkındaydı. Derginin sayfalarını çevirirken bir markanın ilanına rastladı. Marka yeni çıkacak ürünü için müşterilerinden bir tanıtım modeli soruyordu. Bu bir yarışmaydı aynı zamanda, seçilen model markanın yeni ürünü için kullanılacaktı. Arzu daha gözünü açamadan Yusuf ile evlenmişti on dokuz yaşındaydı o zaman. Okulunu bitirince de şirkette işe başlamıştı. Hep muhasebe ile ilgiliydi kariyer çizgisi. Şimdi yirmi dört yaşındaydı ve aradan geçen beş yıl boyunca evlilik ve hesap kitaptan fazlası olmamıştı. Bu aldatma olayı ortaya çıkana kadar da garip bir şekilde mutlu bir hayatı vardı. Oysa daha önceki yıllarda hep tasarım ile ilgili bir işte çalışmak istemişti, moda, reklam, sanat ya da öyle bir şey. Muhasebenin hiç yaratıcı bir yanı yoktu. Rutindi, stresli bir işti. Markanın ilanına uzun uzun baktı. Katılmak için üç aylık bir süre verilmişti. Küçük bilgisayarını açtı çantasından çıkarıp, neyse ki onu da evden almayı akıl etmişti son anda, kafe de sıkılmamak için de yanına almıştı. İnternet üzerinden bir çok alanda kurslar olduğunu daha önce de görmüştü ama yoğun mesaisi yüzünden heves etse de hiç birine katılacak vakti olmamıştı. Evliliği boyunca Yusuf onun her boş vaktini aşkla, ilgiyle doldurmuştu. Bir kadın nasıl bu şekilde bir hayatla mutsuz olabilirdi ki? Belli ki Yusuf daldan dala konarken kadınları da çözmüş, onları mutlu edecek şeyler yaparak, gizli işlerini kamufle etmenin yolunu bulmuştu. Yusuf gibi karısına düşkün, nazik, ilgili, herkesin gözü üzerinde bir adamı sorgulamak ya da şüphe etmek kimin aklına gelirdi. Bir de aptal gibi diğerlerinin beğeni dolu bakışları ve kıskançlıklarını hoş görü ile karşılayıp, herkesin bu mutluluğa ermesini dilemişti defalarca içinden. Oysa kocası onu çalıştıkları yerden bir stajyerle aldatmış üstelik o fotoğrafı yollayan her kimse saklamayı da becerememişti.
“Tam bir aptalmışım!” dedi bilgisayarın açılmasını beklerken, “Herkes özgüvenime gülüyordur herhalde arkamdan!”
Sonra derin bir nefes alıp, yaratıcılık ile ilgili internetten katılabileceği birebir dersler aramaya başladı. Bir ana önüne bambaşka bir dünya açıldı. Seçenek ve kursların bu kadar çok olabileceğini hiç düşünmemişti. Kahvesinden bir yudum alıp aklını ekrandaki kurslara verdi ve hepsini teker teker incelemeye başladı. Aklına Yusuf geldiğinde hemen kovalamaya çalışıyordu ama bu pek kolay olmuyordu. Neredeyse üç saati böylece geçirdi. Gidebileceği kursların bir listesini çıkarmıştı. Bunların en uzunu zaten bir haftalık olduğundan, kursları tamamlayıp, bu yarışmaya katılabilirdi.
Dergiyi açıp ilanın olduğu sayfaya yeniden baktı. Kendini oyalayacak bir şey bulmuş olmak güvenini tazelemişti, parası da vardı, artık evi de vardı. Kimseye ihtiyacı yoktu. Elini saçına atınca, Yusuf’un uzun saç sevmesi yüzünden bir türlü gidip istediği modelleri kestiremediğini düşündü. Hemen bilgisayarını topladı ve cadde üzerinde gördüğü şık bir kuaföre daldı.
“Saçımı kestirmek istiyorum!”
Kuaförden çıktığında saçlarının rengi ve modeli tamamen değişmişti. Upuzun saçları şimdi ensesinde kısaydı ama hiç tanımadığı bu kuaför gerçekten beklediğinden çok iyi çıkmıştı. Saçının önlerine ve aralarına farklı bir renk attırmıştı. Bir süredir çevresinde gördüğü bu tarz çok hoşuna gidiyordu ama Yusuf’a her söylediğinde, “Yok hayatım ya doğal rengin güzel niye bozacaksın!” diye onu ikna etmesi yüzünden aynı saçlarla gezip duruyordu. Seviyordu o da uzun saçı ve saç rengini ama şimdi değişikliğe ihtiyacı vardı. İsyana. Servinaz hanım bunalımdaki kadın saçı ile oynar derdi her saçının rengini değiştirdiğinde. O da gerçekten her sene saç rengini değiştirirdi, kızıl, sarı, kahverengi.
“Hepsini seviyorum, beyazlarım hariç!” diyordu arkasından da o şen kahkahasını atarak.
Onun canını istediğini kimseye sormadan yapışı hem özenilecek bir durum olarak gözüküyordu Arzu’ya. Bu yollardan geçip, bir bedel ödeyerek o noktaya geldiğini şimdi daha iyi anlıyordu tabi.
Saçları farklı hissettirdiği için arabasına doğru yürürken dükkanların camlarında kendi görüntüsüne bakıyordu. Yüzünün bir yanına dökülen asimetrik bir modeldi bu, arkaları kısa ama önleri uzun. Sonra geçen yıl almak isteyip de Yusuf’un “Senin pozisyonunun bir ağırlığı var bunu giyemezsin!” dediği yırtık kotlar geldi aklına. Zaten işe değil hafta sonu giymek için alacaktı ama Yusuf’un zevkine uygun olmadığı için onu da almamaya razı olmuştu. Aslında kocası onu zaten çok mutlu ettiği için karşılığında o da onu mutsuz edecek şeyleri yapmıyordu. Güzel günlerinde bunlar özveri olarak gözükmüyordu gözüne, aksine ilişkide dengeyi korumak için yapılması gereken nazik jestler olarak gözüküyor ve gönüllü oluyordu. Şimdi ise tüm evlilik hayatını hırsla yeniden gözden geçirdiği için, mutlulukla yaptığı her şey kısıtlama gibi gözükmeye başlamıştı.
“Hırsına aldanma kızım, olaylar algına göre değişir. Tıpkı aynı olayı farklı binaların pencerelerinden seyreden insanlar gibi düşün. Bir meydanın etrafında aynı meydanda yaşanan bir olayı evlerinden izleyenlere olayı anlatın dersen, hepsi kendi penceresinden anlatır. Biz de aynı olayı farklı ruh halleri ile farklı algılayabiliriz! Mutluyken iyi, mutsuzken kötü. Ben bunların hepsini yaşadım.”
Servinaz hanımın nasihatı çınladı zihninde. Sanki onu şimdi daha iyi tanıyor gibi hissetmişti. Zaten mutlu olan evliliği ile onu gülümseyerek dinlerken, şimdi bir ana anlattığı her şeyi derinlemesine anlar ve yaşar olmuştu. Bu da hayatın başka bir cilvesiydi. İnsanlar yaşamadıkları şeyleri ne kadar dert paylaşmak, iyi niyetle ve dikkatle dinleseler de anlayamıyorlardı. Anlayamıyor olmaları değildi mesele zaten, anlamadıkları halde durmadan akıl öğretmeye gayret etmeleriydi. Sadece dinlemek en iyisiydi belki. O da Servinaz hanımın yüzüne söylemese de kadıncağız anlattıkça içinden eleştirilerde bulunmuş, “Şöyle yapsaydı ya! Böyle yapsaydı ya!” gibi şeyler düşünmüştü. Oysa şimdi bütün o aklına gelenlerin yapılamayacağını veya neden yapılmadığını gayet iyi anlamıştı.
(devam edecek)