Ben olamam – Bölüm 7

Servinaz hanımın bornozuna sarılı olarak salona döndüğünde, iki tane sıcak sütlü kahve hazır, Servinaz hanım onu bekliyordu.

“Gel otur şöyle!” dedi Servinaz hanım.

Arzu robot gibi geldi oturdu. Hem duşta da ağladığından, hem de sıcak suyun etkisinden gözleri iyice kan çanağına dönmüştü. Uzanıp fincanından bir yudum aldı. Elleri titriyordu.

“Bak Arzu! Ne hissettiğini çok iyi biliyorum kızım! Ancak emin ol bu dünyanın sonu değil! Her şeyin bir hayrı olduğunu zaman geçtikte anlayacaksın! Benim yanımda başına gelmiş biri olmadığı için akıl verenim de olmadı. Aylarca, hatta yıllarca hırslandım, acı çektim, kendime yediremedim. Bu olanların benimle bir ilgisi olmadığına ikna olduğumda acı ve stres benden çok şeyimi almıştı.”

Arzu başını salladı gözleri doldu hemen yine.

“Tamam bu gün ağla, yarın ağla ama sonra bitir! Sen çok gençsin, başarılısın. Kimseye ihtiyacın yok çok şükür!”

“Gideceğim buradan!”

“Ne gitmesi?”

“Şirketten de ayrılacağım!”

“Kızım onca emek, kariyer, maaş bırakılır gidilir mi? Sen niye gidiyorsun? Onlar gitsin!”

“Aynı şirkette yapamam ben artık! Boşandığımızda herkes olanları duyacak zaten, insanların sözleriyle mi mücadele edeyim bir de!”

“Haklısın ama şirketten ayrılmak hayatının geri kalanını kurmana fayda sağlamayacak yavrucuğum! Sana hep dedim değil mi yıllarca kendine ayrıca birikim yap diye!”

“Yaptım!”

“Hah yaşa! Akıllı kızım benim! Ne yapacaksın peki? Sağlıklı düşünemiyorsun şimdi, karar vermek için çok erken!”

“Babamın teyzesinin öldüğü yere gideceğim sanırım! Çok sakin bir yer orası.”

“Şu yeni geldiğin yere mi?”

“Ne yapacaksın orada bir başına? Akraban da yok!”

“Bir başıma kalacağım işte, bunu istiyorum zaten!”

“Arzu yapma kızım, kendini kurban olarak görme gözünü seveyim. Şimdi böyle düşünüyorsun bak pişman olacaksın!”

“Pişman olduğumda geri gelirim, çalışabileceğim tek şirket değil ki burası!”

“Orası öyle tabi ama küçücük yerde ne iş yapacaksın sen?”

“Bilmiyorum, önce gidip, sonra bunları düşüneceğim galiba!”

“Önce bir avukat bulalım sana, şöyle dişli biri olsun ki, Yusuf’un elinden bolca pay alsın sana! Madem şirketten de ayrılacaksın, bari ondan hakkını al da git!”

“Başkası ile birlikte olup, nasıl benden bebek ister abla ya! Aklım almıyor! Ne kadar aptalmışım!”

“Ah kızım ah! “Erkekler!” diyeceğim ama biz kadınlar suçluyuz asıl, kendimizi koşulsuz teslim ediyoruz aşık olunca. Gözü kapalı yaşıyoruz hayatı. O.. Neyse ağzımı bozmayım şimdi, yaptığı gibi kadınlar da işte kendi cinslerine böyle zarar veriyorlar. Yanlış anlama söylediğimi de şimdi Yusuf’u aklamıyorum elbette, onu suçu sabit, aldatma olayındaki kadınların rolü erkekten büyük işte! Ha seninkinde bir de kayınvalidenin işin içinde olması ayağı var! Allah’ım daha neler göreceğiz. Oğluna karısını aldatması için yardım ve yataklık yapan bir kadın, nasıl biri olabilir? Hiç mi saygısı yok kendine, haydi sana yok!”

Arzu katılarak ağlamaya başladı, fincanı düz tutamadığı için bıraktı elinden.

“Tamam haklısın yangına körükle gitmeye bir neden yok!” dedi Servinaz hanım kalkıp sıkıca sarıldı ona, “Bu gün dinlen, yarın bir avukat araştıralım. İçin soğur hiç değilse!”

“Keşke konu mal mülk olsaydı. Avukat içimdeki boşluğu dolduracak bir şey alabilecek mi? Kırılan hayallerimi ve kalbimi onaracak bir şey yapabilecek mi?”

“Hayır yapamayacak! Onlar geçecek zaten merak etme! Ancak kopardığın her mal mülk ileride sana ilaç olacak!”

Arzu bornozla kıvrıldı kanepeye, Servinaz hanım da onu yanlız bırakmak için bardakları alıp mutfağa geçti, sonra o da üzerini değişip, duş aldı. Banyodan sonra Arzu’ya düşük yarım bir sakinleştirici hap vermişti. Çok gerildiğinde o da içiyordu dönem dönem. Kızcağız yorgunluğun da etkisiyle sızıp kalmıştı.

Hiç sesini çıkarmadan oturdu o da koltuğa, kitabını alıp sessiz sessiz, Arzu’nun uyanmasını bekledi. İki saat sonra açtı gözlerini Arzu. Bornoz ile uyuduğu için terlemişti.

“Uyandırmayım dedim ama at şunu üzerinden de rahatla, nerede valizlerin!”

“Arabada!”

“Dur görevliye söyleyeyim getirsin!”

Arzu kolundaki saate baktı. Yusuf cep telefonu, bilgisayar ısrarla kol saati kullanması ile hep dalga geçerdi. “Ben gidip bilet alayım!” dedi Servinaz hanımı duymamış gibi.

“Ne bileti ayol?”

“Otobüs bileti, gece binersem sabaha orada olurum!”

“Delirdin mi hemen mi gideceksin?”

“Evet, sana da yük olmayayım, hem de buradan bir an önce uzaklaşayım. Yusuf buraya geldiğimi tahmin eder!”

“Aa! Vallahi şaşırdım kaldım!” dedi Servinaz hanım, Arzu içeri geçip kıyafetlerini giyip geri döndü o arada

“Arzu emin misin? Bak evim küçük biliyorum ama istediğin kadar kalabilirsin burada!”

“Biliyorum abla sağol ama gitmek istiyorum sahiden, kaçasım var!”

“Kendinden kaçabilecek misin?”

“Bilmiyorum, gidip biletimi alayım! Ararım seni!”

“Geri gel bari ne yapacaksın geceye kadar!”

“Yok buraya gelmeyim, uçakları inmiştir, ilk bakacağı yer burası Yusuf’un. Seni de şirkette görmeyince hemen anlar!”

“Hay Allah! Tamam haklısın! O zaman biletini al ara beni neredeysen ben oraya geleyim!”

“Tamam konuşuruz!”

“Paran var mı? Vereyim mi?”

“Var abla, merak etme! haydi kal sağlıcakla!”

Servinaz hanım çaresizce baktı Arzu’nun arkasından, kız haklıydı, Yusuf’un ilk damlayacağı yerdi burası. Şirketten adrese ulaşması zor bir şey değildi Tam bunları düşünürken çaldı telefonu. İçeri döndü hemen, arayan Yusuf’tu. Açmakla, açmamak arasında kaldı. Açmadı, en azından Arzu’nun onunla olduğunu düşünürse başka yere aramaz buraya gelmek için vakit kaybederdi. Arzu’da böylece istediği yere giderdi yakalanmadan.

“Anne o evdeyken nasıl konuşursun benimle!”

“Ne bileyim oğlum o verandaydı, telefon çalınca alıp içeri geçtim ben!”

“Görmüştür o kimin aradığını sen alana kadar Arzu aptal bir kadın değil ki?”

Yusuf daha hava alanında bindiği takside annesi ile kavga etmeye başlamıştı. Sevgilisi bir kaç gün daha kalıp alış veriş yapacaktı. Diğer idareciler de ya kendi arabaları ya da ayrı taksilerle önce evlerine gidecekler, öğleden sonra işe gideceklerdi.

Yusuf, annesinin evinden çıkıp gitmesi ve telefonlara cevap vermeme nedeninin Arzu’nun annesi ile konuşmasını duyması yüzünden olduğunu çoktan anlamıştı.

“Gidecek fazla bir yeri yok!” diyordu kendi kendine, “Bir an önce onu bulup konuşmam gerek!”

Bir yandan da annesinin bahsettiği e-posta ve fotoğrafı kimin atmış olabileceğini düşünüyordu. Esra onlardan bir gün öce gitmişti Lizbon’a başka bir otelde kalıyordu. Gruptan ayrılarak onunla görüşmüştü. Oradakilerin görmüş olması imkansızdı Yusuf’a göre. Fotoğraf önceden çekilmiş ise kimdi? Fotoğrafı da görmediği için Arzu’ya tam olarak ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu.

Arzu biraz daha kendine gelmiş hissediyordu. İlk yapmak istediği bir an önce bu şehirden ve her şeyden kaçmaktı. Nezihe hanımın mirasının onu böyle kurtaracağı iki gün önce asla düşünebileceği bir şey değildi. Yoldan Aytekin beyi aradı ve fikrini değiştirdiğini, evi kiraya vermek yerine kendi oturmak istediğini söyledi. Adamcağız bir şeylerin ters gittiğini anladı ama soru sormadı önce, bir avukata ihtiyacı olduğu için Arzu girdi konuya.

“Tanıdığınız iyi bir boşanma avukatı var mı?”

“Arkadaşlarım var evet!”

“Ben yarın sabah orada olacağım, görüşebilir miyiz?”

“Tabi elbette! Misafirhaneyi ayarlayayım mı?”

“Lütfen, evi şekle sokana dek kalacak yere ihtiyacım olacak!”

“Anladım tamam!”

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s