Sena ile Sinan – Bölüm 9

Aradan bir yıl daha geçtiğinde Sena artık kendini çok daha iyi hissediyordu. Sibel hanımlara çok yük olduğunu düşündüğü için ayrı bir eve çıkmanın vakti geldiğini düşünüyordu. Tamer beye de tüm borcunu ödeyecekti, ödemeye de başlamıştı zaten. Tamer bey “kesinlikle kabul etmeyeceğim” dese de Sena her ay kazancın bir bölümünü mutlaka onun hesabına yatırıyordu. Kıza kendini kötü hissettirmemek için de Sibel hanım kocasının bu çabaya ses çıkarmamasını rica etmişti. Sinan başka özel bir özel hastaneden teklif alınca oraya geçmiş ancak bu yeni hastanede çalışma saatleri bir parça daha ağırlaşmıştı. Kaçta çıkarsa çıksın Sena’nın hayvanları bırakıp erken çıkamadığını bildiği için mutlaka kliniğe gidiyordu.

“Baksana sen aşık mısın?” diye sordu Sena bir akşam çıkmaya hazırlanırlarken.

Sinan artık kendini ele verdiğini sandığı için “Neden?” diye sordu gülümseyerek.

“Ne bileyim yemek falan da yemeyi bıraktın sanki, zayıfladın. Sürekli dalgınsın. Bak ben senin kardeşin sayılırım birine aşıksan ilk bana söylemen lâzım biliyorsun değil mi?”

Sinan acı bir gülümseme yayılınca yüzüne toparlandı hemen, bunca zaman olaylar yüzünden ona açılamayınca artık gerçekten kardeşe döndüklerinin o da farkındaydı. İşin kötüsü Sena bunu son zamanlarda çok sık vurgular olmuştu.

“Aşığımdır belki!”

“Sahi mi? Aşk olsun neden benimle paylaşmıyorsun?”

“Aman Sena!”

“Aman Sena’da neymiş, nasıl bir aşıksan hasta olacaksın yakında, bak o böreğin yarısını bile yiyemedin!”

Sinan az yemek yemeye başlamıştı sahiden, tabağındaki yemekle dakikalarca oynuyor içi bir türlü almıyordu hepsini, bırakıp kalkıyordu. Ara ara midesi de ağrıyordu son zamanlarda ama yorgunluk ve stresle ilgili olduğunu düşünüyordu. Şimdi geldiği hastanede çocuklar için özel bir bölüm vardı. İllet hastalığı olan çocuklar vardı sadece orada. Hastanenin çocuk doktoru olduğu için o hastalık dışında çocukların kontrollerini o yapıyordu. O servise her girdiğinde ise kendini berbat hissederek çıkıyordu dışarıya. Çocuklara gözlerinde umut ve yüzünde gülümseme ile bakmaya çalışsa da bir çoğunun durumu gerçekten iyi olmuyordu. Onlar kaç yaşında olurlarsa olsunlar bir şekilde oyun oynayıp gülümsemenin bir yolunu buluyorlardı halleri olduğu sürece. Zaten yeterince acı yaşadığı için Sena’ya ve annesine bunları anlatmıyordu. Bir kaç kez babası ile konuşmuşlardı sadece. Onlarla duygusal bağ kurmamaya çalışsa da Sinan duygusal bir insandı, bu elinde olmuyordu. Daha önce ölüm riski olan çocuklarla hiç çalışmamıştı. Sena’nın nadir de olsa hayvanlarından biri öldüğünde ikisi de uzun süre yas tutuyorlardı. Bu servisteki çocuklardan biri ölse Sinan kolay kolay kendine gelemezdi muhtemelen. Sena’nın aşk belirtileri sandığı şeyler muhtemelen bu yeni hastanenin Sinan üzerinde bıraktığı olumsuz etkilerdi. Bazen eski yerinde kalsa çok daha iyi olacağını düşünüyordu ama kariyeri için de bu hastanede görev almak önemliydi. Babası çok dayanılmaz olduğunda bir muayenehane açabileceklerini söylemişti. Böylece sadece kendi hastalarına bakabilirdi. Sonuç olarak o bir doktordu ve ona sağlıklı çocuk gelme olasılığı çok değildi. Yeni doğan kontrolleri dışında çocukların tamamı ufak tefek rahatsızlıklarla geliyorlardı. Ya da ufak yaralanmalarla. Acilde çalıştığı dönemde ağır vakalar görmüştü ama onlar da bir elin parmağını geçmeyecek kadar azdı. Bir süre sonra burada da çocuk acilde görev yapmaya başlayacaktı o zaman çalışma saatleri daha da belirsiz duruma geçecekti. Sadece Sena’yı göreceği dakikalar azalacağı için üzülüyordu. Hatta bazen “Keşke Sena’yı dinlemeyip doktor olmak yerine memur olsaydım” diyordu kendi kendine, “Hiç değilse sabah dokuz akşam beş çalışırım o zaman.”

Sena’nın okul arkadaşları yıllar sonra bir sahil otelinde buluşmaya karar verince, Sena bunun kendisi için çok iyi olacağına karar verdi. Sinan her yere onunla giderken bu sefer hastanede olmak zorunda olduğundan eşlik edemeyecekti.

“Sadece bir kaç gün, çabucak döneceğim. Kliniği bir arkadaşım idare edecek. Sen de akşamları eve gel doğrudan biraz dinlen!” demişti Sena ona giderken.

Halsizlikleri iyice arttığından Sinan’da onu dinleyip, hastaneden çıkıp eve gelmişti hemen ve az bir şey yedikten sonra odasına gidip uzanmıştı hemen. Rahatsız etmemek için Sena’yı arayıp mesaj atmamaya özen göstermişti bu bir kaç gün boyunca. İlk kez böyle ayrıldıkları için kendi berbat hissetmişti oysa. Sibel hanım oğlunun Sena gidince iyice sararıp solduğunu görünce konuşmuştu Tamer beyle.

“Sena ile biz mi konuşsak acaba? Baksana şunun haline. Hasta olacak diye korkuyorum!”

“Sen öyle diyorsun ama Sena’da geçen gün yemek yemediğinden şikayet etti durdu. Aşık mı diye sordu bana?” dedi Tamer bey.

“Evet o benimde dikkatimi çekti kilo da verdi bu ara biraz!”

“Bence artık kocaman insan oldular aralarına girmeyelim!” dedi Tamer bey, “Otuzlarına merdiven dayadılar baksana!”

“Haklısın ama ikisi de evde kaldılar!”

“Nasılsa onları alacak biri var!” diye kıkırdadı Tamer bey, Sibel hanım da güldü öyle deyince.

Sena’ya gerçekten iyi gelmişti bu seyahat. Uzun süredir görmediği arkadaşlarını görmüş, denize girmiş, bir süredir gülmediği kadar gülmüştü. Sadece akülü bir motorun çarpması ile ufak bir kaza atlatmıştı ama neyse ki önemli bir şey olmamış sadece yere düşüp çantasındaki her şey yerlere saçılmıştı. Motoru kullanan adam korkuyla inmiş onun kalkmasına yardım etmiş, sonra da hastaneye götürmeyi teklif etmişti ama Sena kabul etmeyince ısrar etmekten vazgeçip, bir şey olursa diye kartını vermişti. Sena ve arkadaşları ayrılınca o da tam yoluna gidecekken, Sena’ın çantasından düşen fotoğraf makinasını fark etmiş, yetişmek için arkalarından bakınca onları görememişti. Sena’lar çoktan dar sokakların birine dönüp gitmişlerdi.

“Bu devirde fotoğraf makinası kullanan mı kaldı?” diyerek motorun küçük bagajına atmıştı adama makinayı bir daha rastlarsa vermek üzere.

Sena makinasının kaybolduğunu fark etmemişti bile, aslında gerçekten çok fotoğraf çekmiyordu onunla ama yine de yanında taşıyordu nedense. Hoşuna gidiyordu bu fikir belki de. Eskiden olsa çok severdi fotoğraf çekmesini. Yeniden hevesi gelirse makinesiz kalmak istemiyordu belki. Sonuç olarak sık kullanmadığı için kaybettiğini de hiç fark etmedi.

Sena’nın dönmesiyle Sinan’ın her zamankinden çok yüzü gülmeye başlayınca Sibel hanım da oğlunun sahiden aşkından bu hale geldiğine kanaat getirdi ama babası haklıydı, otuzuna merdiven dayamış kocaman adama eskiden olduğu gibi “Açılmayacak mısın?” diye sormak olmazdı. Hem bu onu daha da strese sokabilirdi de. Belli ki hâlâ Sena’ya deliler gibi aşıktı.

Sena’nın arkadaşları ile çok gezip eğlenmesine hem sevinmiş, hem de biraz kıskanmıştı Sinan. Bunca zaman onunla her yana gidip her anı paylaşırken uzun süre sonra ilk kez bu kadar eğlendiği bir yerde yanında olamamıştı. Fark etmemiş olsa da Sena’yı başkaları ile paylaşmaktan hoşlanmadığını anladı o zaman. Aslında içten içe hep bekledikçe onun başkasına aşık olma ihtimalinden korkmuştu ama yine de onu sık boğaz edip arkadaşlıkları yüzünden kafası karışıp öyle evet demesini istememişti hiç. Bu yüzden belki de beklemişti hep, ondan gelsin diye beklemişti. Ya da gerçekten umut olan bir şey söylesin ya da yapsın diye ama Sena’dan da hiç bir tepki gelmiyordu. O da korkuyordu belki Sinan gibi, belki o da Sinan’ın onu sadece kardeş olarak gördüğünü sanıyordu. Yaş aldıkça insan cesareti kesinlikle yok oluyordu, bekledikçe de duyguları açmak zorlaşıyordu. Sinan istememişti böyle olmasını ama kader bir şekilde onları buraya kadar getirmişti işte.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s