Nefes’in gözleri doldu Harun’un olduğu taksi uzaklaşırken, ona nasıl bir hayal kırıklığı yaşattığını biliyordu. Eğer kendine rağmen, Hürmüz hanımın yapmış olduğu o konuşmaya rağmen, Harun’un teklifini şimdi kabul etmiş olsa ileride yaşayacakları daha büyük hayal kırıklıkları olacağını söyledi kendine ama yüreğindeki sızıyı azaltmadı bu gerekçe, doğru olduğuna yüzde yüz inansa bile. En sevdiği insanlardan birine istediğini vermemiş onu çok üzmüştü az önce. Gülfinaz hanım hayatta olsa bu haline ne derdi acaba? Ne nasihat verirdi daha Harun ile buluşmaya gitmeden önce. O kendi sevdiği adama başkalarının iftiraları yüzünden kavuşamamıştı. Nefes yüzünden razı olmuştu sonrasında yaşanılanlara. Daha o zamanlardan Nefes aşka inanmayı bırakmıştı belki de, evlilik, bir erkekle yaşanacak şeylere kapatmıştı kalbini. Belki kendini serbest bıraksa sevebilirdi Harun’u bilmiyordu ama bunlar elinde değildi ki. Öte yandan Sema vardı, Hürmüz hanım gelini ve oğlunun mutlu geleceği o kız olacağına öyle inanmıştı ki oğlunun varlığını hiçe sayarak gelip bunu Nefes ile konuşabilmişti. Evet yine de gelinim olabilirsin demişti, dememişti değil ama Nefes Harun’un Yusuf yüzünden onu suçladığını sanması gibi, ömür boyu Sema’nın yerine geçtiği için Hürmüz hanımın onu suçladığını düşünürse ne olacaktı.
Kafası allak bullaktı, ağlayarak eve çıkacaktı ama son anda durup Seher hanımın kapısını çaldı. Seher hanım onu iki gözü iki çeşme görünce paniğe kapıldı.
“Kızım ne oldu gel! Başınıza bir iş mi geldi yoksa? Harun nerede?”
“Yok Seher teyze başımıza bir iş gelmedi ama ben Harun’u çok üzdüm herhalde” dedi ve olanı biteni bir çırpıda anlattı. Seher hanım da üzülmüştü “Olmayınca olmaz kızım bazı şeyler, zorlayıp sonradan pişman olmaktansa şimdiden üzülüp unutmak en iyisi. Gideceğim demeseydin keşke.”
“Ne yapayım Seher teyze daha annesi ile konuşmadılar şimdi benim yüzümden çekip giderse hiç konuşmayacaklar iyice kötü olacak.”
“Canım kızım gene onları düşünmüşsün, Hürmüz hanım da senin gibi gelin bulamaz aslında bakma sen!”
“Harun artık benimle konuşmaz. Zaman istedi zaten, seninle toparlanamam dedi.”
“O da haklı, keşke duyguları bu kadar güçlenmeden açılsaydı sana.”
“Ben izin vermedim ki, yani ortam sağlamadım, umut vermedim. Cesaret edememiş”
“Yavrum hayatta her istediğimizin olmadığını yaşayarak öğrendin sen de, Harun da çok acı çekmiş, gönül isterdi ki, aranız olsun mutlu olun. Belki başka şeyler bekliyor ikinizi de bilinmez! Bana sorarsan kendini suçlama, sen doğru olanı yaptın! Bir ömür pişmanlık daha zor olurdu. Daha gençsiniz gün doğmadan neler doğar!”
Nefes biraz daha ağladıktan sonra çıktı kendi evine, Harun’dan bir mesaj gelmiş mi diye bakmak için telefonunu aldı çantasından. O zaman gördü yüzük kutusunu, Harun ne ara yapmışsa yüzüğü Nefes’in çantasına atıvermişti. Kutuyu aldı, kapağını açtı. Çok zarif bir pırlanta yüzüktü bu. Halkanın ucundaki o minik taş Harun’un umutlarıydı sanki. Umutlarını Nefes’e vermişti hepsi kırılınca. Onu parmağına takmaya bile cesaret edemeden yeniden kutusuna koydu. Bu kadar pahalı bir yüzüğün onda kalmasına izin veremezdi. Harun’un biraz düşünmesini bekleyecekti. Onlar çok sağlam dostluk kurmuşlardı. Kolayca yıkılacaklarına inanmak istemiyordu.
Diploma töreni günü geldiğinde Harun’dan hiç ses çıkmamıştı. Nefes orada karşılaşıp konuşacaklarını düşünüyordu. Mehmet bey Seher hanım ve Selim’i alıp törene katılacak, sonra hep birlikte yemeğe çıkacaklardı. Son prova ve hazırlıklar için okula erken gitti. Prova tamamlandığında Harun ortada yoktu. Sırf Nefes’i görmemek için kendi mezuniyetini mi kaçıracaktı?
Tam olarak Nefes’in düşündüğü gibi oldu. Harun törene katılmadı. Nefes törenden sonra babası ve Seher hanımlarla yemeğe gitti ama içi çok buruktu.
“Hayrola kızım, mezun olduğun için mutlu değil misin?” diye sordu babası.
“Elbette mutluyum, artık ayaklarımın üzerinde durabileceğim zaman geldi.” dedi nefes.
“Keşke Gülfinaz’da görseydi seni bugün, eminim gurur duyardı” dedi Mehmet sesi titremişti onun adını anarken. Nefes’in yaşlar hücum etti gözlerine hemen, zaten çok üzgündü Harun yüzünden, annesini anmak onu iyice hüzünlendirmişti. Babasının sesindeki o sevgi dolu titreme içini ısıtmış olsa da annesinin bu sevgiyi yaşayamamış olmasına da çok üzülüyordu. Harun’dan da o mu esirgemişti acaba? Tek taraflı olur muydu ama?
Seher hanım da ağlamaya başladı onlarla birlikte, Mehmet beyin de gözlerinden yaşlar süzülmüştü kızını ağlarken görünce. “Eminim böyle güzel bir günde ağlamanı istemezdi annen!” diye onları teskin etmeye çalıştı yine de.
“Haklısınız bence de istemezdi” dedi Seher hanım uzanıp Nefes’in göz yaşlarını sildi.
“Nefesciğim sana bir muayenehane açmak istiyorum istediğin yerde!” dedi Mehmet bey, “Bunu bir mezuniyet hediyesi olarak kabul et benden.”
“Sahi mi?” dedi Nefes heyecanla, kendi muayenehanesi olacağı günlerin hayalini kurmuştu ama bu kadar hızlı olacağını tahmin etmiyordu elbette. Aslında Harun ile de hayal kurmuşlardı daha önce mezun olunca birlikte bir muayenehane işletebilecekleri konusunda, “Ben tek başıma yapabilir miyim?” dedi sonra durup.
“Son iki yıldır sürekli staj yapıyorsunuz, herhalde yapabilirisin!” dedi babası, “Ben bu işlerden anlamam elbette biraz daha pişmen gerektiğini düşünüyorsan, tecrübeli bir doktorla ortak olabilirsin belki ama ben kendi işinin patronu ol istiyorum”
“Bu teklif gerçekten mutlu etti etti beni çok teşekkür ederim” dedi Nefes. Seher hanım da çok heyecanlanmıştı, “Belki burada değil de başka yerde açarım” dedi sonra.
“Niye?” dedi Mehmet bey merakla, “Burayı sevmiyor musun?”
“Seviyorum, seviyorum ama biraz karışık şeyler var”
“Anlıyorum” dedi Mehmet bey kızının onunla paylaşmak istemediği bir durum olduğunu düşünmüş canı sıkılmıştı yine.
“Biliyor musunuz yemek çok güzeldi ama ben de genç bir kadın değilim, yorgun hissediyorum. Selim ile biz eve gidelim de siz baba kız devam edin izin verirseniz” dedi Seher hanım. Baba kızın biraz dertleşmesi için çok uygun bir zamandı ona göre.
“İyi misin Seher teyze?” dedi Nefes hemen telaşlanarak.
“Mutlulukta insanı yoruyor kızım yaş ilerleyince. Yarın konuşuruz nasılsa, kal sen babanla şimdi” dedi Seher hanım ve Selim onun bir işareti ile kalktı hemen izin isteyip ayrıldılar. Mehmet bey de, Nefes’te Seher hanımın neden gitmek istediğini anlamışlardı. İşin garibi bu kez Nefes’te babası ile konuşmak istiyordu. Seher hanımlar gidince Harun ile ilgili her şeyi kendiliğinden anlatmaya başladı Onunla tanıştığı günü Yusuf’u, Hürmüz hanımı, o son yemeği ve bu gün törene gelmeyişini. Mehmet bey kızının hayatı ile ilgili ilk kez bir şey anlatışını duygulanarak ve dikkatle dinledi sonuna kadar.
“Biliyorum bir çok insan öyle gibi görüyor ama sevmek kendini adamak veya feda etmek değildir Nefes!” dedi Mehmet bey, “Sevmek iki kişinin kendilerini yok etmeden bir olmasıdır. İnsan ne kadar severse sevsin, ne kadar karşılık beklemeden sevdiğini söylerse söylesin, mutsuz hissettiğinde hepsinin hesabına girer zihni. Yapılan tüm fedakarlıkların, verilen tavizlerin, her şeyin. Eğer karşılıklı bir denge kurulmamış, bir taraf diğer için fazlasını yapmışsa bu konu eşitlenene dek mutlaka ortaya çıkıp dengeyi bozmaya devam eder. Başkasını mutlu etmek için, bu kim olursa olsun kendini yok etmemelisin. Ölçülü tavizler ve fedakarlıklar yapılır elbette, yapılmalıdır ama bir denge çerçevesinde.”
“Yani doğru mu yapmışım sence?” dedi Nefes merakla.
(devam edecek)
Harika son hızla okuyorum.
BeğenLiked by 1 kişi