“Yok artık! Bu nasıl bir hikaye?” dedi Seher hanım Harun’un başına gelenleri dinleyince, “Kızım hiç mi doğrusu bulmuyor bizi?”
“Ya ne bileyim Seher teyze, çok iyi çocuk tanısan seversin!”
“Mutlaka öyledir ama yani sen drama kraliçesi, o da drama kralı seçilir bir yarışmaya katılsanız!”
Güldü Nefes, “Bence de bir ödülü hakkediyoruz bunca şeye rağmen ayakta kaldık öyle değil mi?”
Seher hanım hüzünlendi o öyle söyleyince, sarıldı Nefes’e, “Sen her şeyin en güzelini hakkediyorsun güzel kızım. Bizim için yaptıklarına bak!”
Avukat evin satış işini hallettikten sonra yengenin payı ailesine teslim edilmiş, kalan parayla da Nefes’in istediği gibi altlı üstlü iki daire alınmıştı. Bunlardan birinde mezun olunca Nefes oturacaktı, alt kattaki daire ise Nefes’in adınaydı ama Seher teyzesine vermişti, tabi ki kira falan almadan. Şimdilik ev işleri ile vakit kaybetmek istemediği için yurtta kalmak işine gelmişti. Bu arada artık parası olduğundan ve ihtiyacı olacak başka öğrencilerde bulunabileceğinden Selim ağabeyinin patronuna teşekkür edip, bursu kesmesini istedi. Daha bir yıl dolmadan hayat yeniden değişmişti. O eski evden çıkıp da böyle güzel yeni yapılmış bir binanın dairesine gelince çok duygulanmıştı Seher hanım, her gün ağlayıp, dua ediyordu Nefes’e. Babası ile konuşup, Selim ağabeyine de daha iyi maaşlı, daha iyi bir iş bulmasını isteyecekti ama henüz ona fırsat bulamamıştı.
Birinci sınıf böylece çabucak bitiverdi. Söz verdiği gibi tatillerde Seher teyzesinin yanına geldi. Zaten henüz kendi dairesine hiç eşyası yoktu. Yaz boyu dolaşıp bir şeyler alırız acele etmeden diye karar vermişlerdi.
Bu arada Nefes’ten görüşme talebi gelmediği için Mehmet bey arada kızına mesaj atıp, hatırını ve bir ihtiyacı olup olmadığını soruyordu. O da teşekkür ederek olmadığını söylüyordu.
“Görüşmeyecek misin babanla?” diye sormuştu Seher hanım bir keresinde.
“Kötü biri değil ama sanırım bir babaya ihtiyacım yok benim. Ona da boş umut verip duyguları ile oynamak istemiyorum!”
“İlahi Nefes!” demişti Selim ağabeyi, “Seni duyan babandan değil de sevgilinden bahsediyorsun sanacak!”
“Ama öyle Selim ağabey, adamcağız baba olma hayaline kapıldı, her halinden belli oluyor. Ben de evcilik oynamak istemiyorum”
“Kızım baba olmak demek her dakika bir şey yapmak demek değil ki zaten, adamcağız ne yapacak sana? Hiç değilse arada bir görüşün! Bak onun da bir suçu yokmuş öğrendin. İstersen bir gün yemeğe çağıralım gelsin. Bak onca şeyi halletti, bir teşekkür için dersin olmaz mı?”
“E olur öyle!” dedi Nefes. Fark etmiyordu ama her şeye ve herkese kızgındı aslında. Annesinin başına gelenlerden sonra herkesin suçu olduğunu düşünüyordu. Mehmet’in yapabileceği bir şey yoktu belki, belki vardı bilmiyordu ama Mehmet’i görmek annesinin başına gelenleri sürekli hatırlamasına neden oluyordu sanki. Tabi ki annesini unutmuyor, onu çok özlüyor, geceleri ağlıyordu ama kötü olayları canlı tutarak yaşayamazdı kimse. Annesi ile güzel anılarını düşünmek onu mutlu ediyordu. Kimsenin kimsenin yaşadığını anlamasına imkan yoktu aslında. Benzer olaylar yaşayan insanlar bile bir yere kadar anlayabilirlerdi birbirlerini. Onun kendini Harun’un yerine koyması, annesinin bakışlarında anlam bulması mümkün değildi mesela. Belki Harun yanılıyor, belki kadıncağız sahiden içten içe suçluyordu onu. Seher teyzesi de haklıydı aslında hep acılar ve acılı insanlar mı buluyordu onları. Yine de seviyordu ama Harun’u.
“Haydi sıra sende şimdi” demişti hemen kendininkini anlatır anlatmaz.
“Ne sırası?” demişti Nefes anladığı halde.
“Anlatma sırası işte, ben anlattım”
“Yok ben anlatmayacağım”
“Neden ama?”
“İstemiyorum”
İstemiyordu gerçekten, Harun’a anlatmak istemiyordu değil, babasını gördüğünde hissettiği gibi acıları yaşatmak istemiyordu. Anlattıkça geri geliyordu her şey. Çok canı yanıyordu, zaten yanıyordu ama sürekli yansın da istemiyordu. Ayakta kalmak zorundaydı o. Hayatının sonuna kadar Seher teyzesi ile Selim ağabeyinin şefkatine sığınamazdı. Geceleri ağladıktan sonra “Güçlü olmak zorundasın!” diye telkin veriyordu kendine. İnsan altından kalkamam dediği her şeyle yaşamayı öğreniyordu zamanla. Unutmak olmasa kimse mutlu olamazdı zaten. Harun’u düşündü sonra yeniden, ağabeyi ölmese bambaşka biri olacağı açıktı. Nefes değişmemişti acılarla ama büyümüştü.
Harun onunla sırlarını da paylaştıktan sonra iyice bağlanmıştı Nefes’e, okulda neredeyse hiç peşinden ayrılmadığı gibi, onun tatillerde de aynı şehirde kaldığını öğrenince sevinçten havalara uçacaktı neredeyse. Nefes sonunda onu Seher teyzesi ile tanıştırmak zorunda kaldı. Tanıştırmasa da Harun zaten çıkıp gelecekti belli ki. Neredeyse her hafta bir iki akşam Seher hanımlara geliyordu Harun artık. Tatil bitince böyle olmayacaktı elbette. Seher teyzesinin babasını çağırdığı gece bir işleri olduğunu söyledi Harun’a sadece. Babası ile de tanışıp her şeyi bilmesini istemiyordu şimdi.
Mehmet bey Nefes’in davet mesajını alınca neredeyse ağlayacaktı sevinçten “Hiç yorulmasın Seher teyzen, ben hepinizi yemeğe götüreyim” yazdı.
“Kesinlikle olmaz!” dedi Seher hanım Nefes sorunca, Mehmet bey de kabul etti. Seher hanımla bundan önceki görüşmeleri de gergin geçmişti ama kızıyla arasını bulmak için bu yemeği düzenlediğine emindi. Nefes’te Selim ağabeyine iş bulmasını isteyeceği için ikisinin bu yemekte tanışmasının uygun olacağını düşünmüştü.
Seher hanımın sanki İngiltere kralını ağırlayacakmış gibi özenip, heyecan yapmasına bir anlam veremese de o da coşkusuna katılıp yardım etti bütün hazırlıklara. Seher hanım Nefes’in artık gerçek bir ailesi olması gerektiğini düşünüyor ve babası ile sağlıklı bir ilişki kurmasını istiyordu. Henüz gencecik bir kızdı, mezun olacak, belki evlenecek, anne olacak, ailesinden bir can isteyecekti yanında. Şimdi bunları düşünemiyordu. Seher hanım da genç değildi. Ona da bir şey olduktan sonra Selim ne kadar ağabeyi de olsa aile gibi olamayacaklardı çünkü elâlemin çenesi huzur vermeyecekti her zaman ki gibi. Seher hanım yeni evinde ilk misafir olarak ağırladı Mehmet beyi böylece.
Adamcağız gelirken ne alacağını bile şaşırmış, bir kilo tatlının en doğrusu olduğuna karar vermişti. Seher hanım ve kızının yaptığı yemekleri büyük bir keyifle yemiş, Seher hanımın yerinde Gülfinaz olsa da bir masanın etrafında aile gibi olsalar diye hayal bile kurmuştu. Seher hanım yıllar boyu neler yaptığını, anne babasına neler olduğuna kadar anlattırmıştı Mehmet beye. O sormasa hepsinin susup oturacağını tahmin etmişti zaten. Selim zaten hiç konuşmazdı. Nefes desen babasının yanında iyice sessizleşiyordu. Elin adamı ile ne konuşacaktı başka, merakını giderecek soruları sordu o da. Mehmet beyde keyifle uzun uzun anlattı. Neyse ki o seviyordu konuşmayı hem de kızı onun hakkında her şeyi bilsin istiyordu. En azından Seher hanım Nefes gibi sorguya çekmiyor, nazik nazik soruyordu sorularını. Gecenin sonunda herkes memnun ayrıldı birbirinden.
“Gerçekten çok naziksiniz!” ded Mehmet bey ayrılırken Seher hanıma, “Bu iyiliğinizi unutmayacağım”
“Ne demek, kızınızla vakit geçirmeniz gerektiğini düşünüyorum!” dedi Seher hanım Nefes duymadan.
“İnanın ben de çok istiyorum!”
(devam edecek)