Kafeterya da baba kız kahvelerini içerlerken, “Dayının cenazesi yarın olacak sanırım. Bu gün ilgilenecek kimse olmadığından, işlemler yetişmedi. Katılmak ister misin?”
“Hayır!” diye cevap verdi Nefes kesin bir tonlama ile.
“Tamam, haklısın. Anne ve babası da katılacak durumda değiller zaten.”
“Siz mi gideceksiniz sadece”
“Birinin cenaze arabası ile gitmesi gerek zaten! Annenin kardeşiydi ne de olsa”
“Evet annemin kardeşiydi” diye tekrarladı Nefes. İçinden “Annem gitmemi ister miydi?” diye sordu kendine. Cevap veremedi. Artık annesi olmadığına göre kendi karar alabilirdi. Kesinlikle istemiyordu orada olmak.
“Arkadaşlarınla aran nasıl?” dedi Mehmet sohbet olsun diye, aslında çok yorulmuştu olanlardan ve onları hastanede bir araya getiren şartlar ne olursa olsun kızı ile yakınlaşmak, onu tanımak istiyordu.
“İyi” dedi Nefes uzatmadı. Sohbet konusunda henüz babası ile aynı fikirde değildi. “Sizin bir karınız yok mu? Çocuklarınız?” dedi sonra pat diye.
“Hayır yok”
“Neden?”
Durdu Mehmet, şimdi durup anneni sevmekten hiç vazgeçmedim dese çok klişe bir laf olacaktı ve Nefes buna asla inanmayacaktı. İstemedim dese, kızı alınabilirdi belki.
“Cesaret edemedim” dedi dürüstçe, “Yani olanlardan sonra birini daha sevmeye cesaret edemedim”
“Aldatılmaktan mı korktunuz?” dedi Nefes ısrarla.
“Canımın yanmasından korktum”
“Anneme ne olduğunu hiç merak etmediniz mi?”
“Annenin o adamla evlenip gittiğini söylediler bana. Onları birlikte görmüştüm, evlenip gidince de onu sevmediği ya da adamın bir sahtekar olabileceği hiç aklıma gelmedi. Annenin seçimi sandığım için saygı duydum.”
Doğru söylüyordu. Mehmet’in ne Nefes’ten, ne de düştükleri tuzaktan haberi olmamıştı. Ta ki olaylar bugüne gelene kadar. Her şeyi yeni öğreniyordu.
“Annem size gelip gerçekleri anlatsa inanır mıydınız?”
“Yıllar sonra mı?”
“Ne fark eder?”
“Bilmiyorum belki ilk zamanlar öfkeme yenik düşer onu dinlemezdim diye düşündüm. Yani adamdan umduğunu bulamadı bana geldi diyebilirdim. Ben mükemmel değilim Nefes. Öyle bir iddiam yok.”
“Yıllar sonra gelseydi peki?”
“Babalık testi ile ikna olmamam mümkün mü sence?”
“Yaptırır mıydınız?”
“Neden yaptırmayım? Baban olduğum ispatlandıktan sonra seni bırakmazdım ki, annene kızgın bile olsam senin mutluluğun için onu da affederdim.”
Nefes şaşkınlıkla baktı babasının yüzüne.
“Ne desem boş değil mi? İspatlanması mümkün olmayan şeyler bunlar, ne desem seni kandırmaya çalıştığımı düşünüyor olmalısın.”
“Hayır öyle düşünmüyorum”
“Sahi mi?”
“Şimdilik”
“Teşekkür ederim, böyle düşünmene çok sevindim”
“Annemin bir tuzağa sürüklendiğini o anda öğrenseydiniz. Yani başkası ile bile olsa bunun bir tuzak olduğunu, kabul eder miydiniz onu yine de?”
“Ahlak anlayışımı mı, yoksa sevgimi mi sorguluyorsun”
“İkisini de”
“Ona sırtımı dönmezdim.”
“Bu ne demek?”
“Onu düşürüldüğü durumda yalnız bırakmaz, yaralarını sarmasına yardım ederdim”
“Peki ya sevgi”
“Sevmediğin birine yapar mısın bunları”
“Evlenir miydiniz?”
“Annenin de ne istediği önemli olurdu”
“Annem ona inanmanızı isterdi”
“Olaylara doğru beni sürüklediklerinde ve bir şeyler gösterdiklerinde ve sonrasında ben bütün bunların bir tuzak olduğunu bilmiyordum Nefes.”
“Evet, biliyorum!” dedi Nefes iç çekere, “Benim artık gitmem gerek, ders çalışmak zorundayım!”
“Tamam, seni bırakayım” diyerek kalktı Mehmet’te birlikte arabaya gittiler.
Onu cezalandırmak mı istiyor, sorgulamak veya tanımak mı emin olamıyordu Mehmet ama ne olursa olsun onu kaybetmek istemiyordu. Bunu da en iyi dürüst olursa yapabileceğini düşünmüştü. Nefes dürüst bir kızdı. Kurnaz ya da sinsi görünmüyordu. Öyle olsa zaten Mehmet ile iletişimini daha farklı kurardı. Yol boyunca sessiz kaldılar yine. Nefes yurdun önünde indi bu kez.
“Burada mı kalıyorsun?”
“Evet ama annemin ailesinin bilmesini istemiyorum”
“Tamam merak etme, görüşürüz, avukattan yarın haber gelir ama Mümtaz’ın cenazesi olacağı için seni sonraki gün arayabilirim sanırım olur mu?”
“Olur”
“Görüşürüz kızım.”
“Görüşürüz.”
Nefes hareket eden arabanın arkasından baktı bir süre, Mehmet dikiz aynasından görmüştü onun baktığını, henüz birbirlerini çözememişlerdi.
Nefes yukarı çıkmadan yurdun bahçesindeki kameriyeye oturdu ve Seher hanımı arayarak olanları anlattı, konuştukları her şeyi de beraber.
“Ne diyorsun Seher teyze?”
“Neye ne diyorum?”
“Yani kötü birine benzemiyor değil mi?”
“Kötü olsa annen ona aşık olmazdı herhalde değil mi?”
“Doğru” diye gülümsedi Nefes.
“Bana sorarsan onunla ilişkini zamana bırak. Senin açından acele etmeyi gerektirecek bir durum yok.”
“Evet sanırım en doğrusu bu”
Ertesi sabah okula gittiğinde Harun hemen yanına geldi.
“Günaydın”
“Günaydın Harun”
“Bu gün derslere seninle girmemde bir sakınca var mı?”
“Hayır yok” dedi Nefes ve birlikte sınıflarına yürüdüler. O gün boyunca derslerde yan yana oturdular ve aralara birlikte çıkıp çay içtiler.
“Bugün daha iyi görünüyorsun” dedi Harun.
“İyiyim.”
“Çözülebilir dertlerin olmasına sevindim”
“Senin çözülmez dertlerin mi var?” diye güldü Nefes.
“Bazen ok yaydan çıkar işte” dedi Harun, sesi titremişti bunu söylerken, Nefes üzüldü güldüğü için.
“Ben alay etmek için gülmedim lütfen öyle anlama!”
“Öyle anlamadım!”
“Tamam, anlatmak ister misin?”
“Bu gün mü?”
“Evet”
“Hayır bu gün anlatmak istemem doğrusu”
“Neden?”
“Tanışır tanışmaz böyle şeyler konuşmak pek normal gelmiyor bana!”
“Nasıl istersen” dedi Nefes. Gerçekten benziyorlardı herhalde.
Ertesi gün Mehmet, Gülfinaz’ın anne babası için hastanenin önerdiği bakımevine gitti sabahtan, oradan da Mümtaz’ın cenazesine. Ailesine cenazenin ne zaman olduğunu söylenmemiş onlar da sormamışlardı zaten. İki ihtiyarın da akılları günlük hayatlarını yürütebilecek düzeyin çok altına inmişti bu son olayla.
Mehmet Gülfinaz’ı geri getirmemesi için Süha’ya para ödemelerine ve onun bir çocuk sahibi olduğunu söylememiş olmalarına çok bozulmuştu. Tabi Gülfinaz’ın ölümünden zerre etkilenmezken, Mümtaz’ın ölümüyle böyle şoka girmiş olmalarına da canı sıkılmıştı. Üstelik Mümtaz’ın rehabilitasyon merkezindeki karısı ile de ilgilenilmesi gerekiyordu şimdi ama neyse ki onun ailesi sağlıklı ve hayattaydı. Mümtaz’ın intiharından onlara haber verilip verilmediğini bilmiyordu. Cenaze de maalesef ondan başka kimse yoktu. Mümtaz’ı tanıyanları tanıyan da kimse kalmadığı için muhtemelen ölümünü bile çok sonra duyacaklardı sosyal çevresi. Belki de gazete bir ilan vermek gerekirdi diye düşündü ama zaten artık çok geçti. Mezarlıkta kendini gerçekten kötü hissetti. Eve döndüğünde başı çatlayacak gibi ağrıyordu. Avukatı arayıp ertesi gün görüşmek için her şeyin uygun olup olmadığını sordu. Avukat bir güne daha ihtiyacı olduğunu söyledi, çünkü Mehmet, Mümtaz’da öldükten sonra Gülfinaz’ın ailesinin mal varlığının yönetiminin Nefes’e geçmesi gerektiğini düşünüyordu. Avukatın bu konuda da çalışma yapmasını istemişti. Anneanne ve dedesi hem yaşlı hem de akıl sağlığından yoksun olduklarından anneanne ve dedesinin vesayetini alıp her şeyin yasal sahibi ve karar vericisi durumuna geçmesi gerekiyordu çünkü bakımevinde de olsalar alınması gerekli kararlar mutlaka olacaktı ve paranın da yönetilmesi gerekti. Yengesinin durumu onun ailesinin konusuydu. Eşinden ona da pay düşecekti elbette. Nefes’in bunlarla tek başına uğraşması mümkün değildi. Çözülmüşken her şey aynı anda çözülürse, kızı da, o da rahat ederlerdi.
Avukatın bir güne daha ihtiyacı olabileceğini düşünerek “Ben senden haber bekliyorum o zaman!” dedi.
Nefes’e de “Avukat annenin ailesinden alacağın pay ile de çalıştığı ve son olaylarla payların yeniden hesaplanması gerektiği için görüşmeyi bir iki gün erteledi. Soyadı meselesini bekletmek istemem dersen yarın o konu için görüşebiliriz” yazdı. Yine aramaya cesaret edememişti.
“Hayır acelem yok!” diye yanıtladı Nefes.
(devam edecek)