Mehmet bey çalan telefona uzanıp da kızının adını görünce çok heyecanlandı.
“Efendim Nefes?” dedi hemen sevgi dolu sesle. Nefes hiç bir şey demeden girdi konuya ve hızlıca olanları anlattı. Bir kez daha kızıyla güzel konuşmayı beklerken kötü haber aldığı için hayal kırıklığına uğradı Mehmet bey. Gülfinaz’ın ailesi güzel olan her şeyi karartmaya meyilli bir çete gibiydi gerçekten. Şimdi de kızına yetişeceklerdi anlaşılan.
“Ben ilgilenirim sen dert etme!” dedi kendinden emin bir sesle, “Ancak ille de aileden biri gelsin derlerse o zaman gelir seni alırım olur mu?”
“Tamam, teşekkür ederim!” dedi Nefes, rahatlamıştı kendi uğraşmak zorunda kalmayacağını öğrenince. Babasını kapatıp hemen Seher teyzesini aradı haber verdi.
“Sanmam ki ona yaptırsınlar tek başına senin imzanı isterler ama olsun, tek olma hiç değilse!” dedi Seher hanım, “Onların her şey için paraları vardır yatsınlar bir bakımevine artık!”
Hastaneden aradıkları sırada ve babası ile konuşurken okulda olan Nefes, telefonu çantasına koyup derin bir oh çekti, elinde olmadan gözleri dolmuştu yine. Ne kadar aklını derslere vermek isteyip, konulardan uzaklaşmak istese durmadan bir şeyler oluyordu.
“Merhaba!” dedi bir ses o kendi dünyasına dalmışken.
“Merhaba!” dedi dönüp, gözlüklü ve dalgalı saçları omuzuna dökülen hafif kilolu delikanlıya bakıp.
“Adım Harun! Bir sıkıntı mı var?” dedi delikanlı hemen Nefes’in yanına oturup.
Onun uzaktan kendisini izlediğini görmüştü Nefes az önce konuşurken ama gözü takılıyor sanmıştı. Genellikle kendisi gibi tek başına takılan biriydi Harun. Kalabalıklardan pek hoşlanmadığı belliydi. Okulda karşılaşıyorlardı sürekli zaten ama hiç konuşmamışlardı. Aynı bölümdeydiler.
“Hallediyorum sanırım!” dedi Nefes.
“Kusura bakma konuşurken ki yüz ifadelerin ve hareketlerini bir sıkıntı olduğunda kendi yaptıklarıma benzettiğim için gelip sorayım dedim.”
Güldü Nefes, “Teşekkür ederim, sanırım sen de genellikle yalnız takılıyorsun! Adım Nefes bu arada.”
“Ne değişik bir isim Nefes” diyerek güldü Harun, “Derslere odaklanmak bana iyi geliyor”
“Sahi mi bana da iyi geliyor!”
“Diyorum ya bir sıkıntın olduğunu anladım. Gerçi ne yapabilirim bilmiyorum ama yine de gelip sorayım istedim” dedi Harun kafasını kaşıyarak. Başını hafifçe yana eğmiş, gözlüklerinin üzerinden bakıyordu şimdi Nefes’e.
“Çok nazik bir davranış, düşünmen yeter!” dedi Nefes o sırada telefonu çaldı, arayan babasıydı.
“Nefes, korkarım gelmen gerekecek, gelip seni alayım mı kızım. Uygun musun?”
“Evet bu gün öğleden sonra dersim yok aslında” dedi Nefes.
“Tamam o zaman ben okulun önüne geleyim sen de on dakika sonra orada ol, olur mu?”
“Olur” diyerek kapattı nefes telefonu.
“Gideceksin galiba!” diye sordu Harun.
“Evet gitmem gerek, tanıştığımıza memnun oldum”
“Ben de öyle! Yarın görüşürüz!”
“Görüşürüz!” dedi Nefes’te gülerek, bunun anlamının yarın yine sohbet edecekleri olduğunu anlamıştı.
Kısa bir süreliğine de olsa kafası dağılmıştı ama şimdi hastaneye gidip o insanları görmesi gerekiyordu. Gerçi tek yapması gereken karar neyse imza atmaktı anladığı kadarıyla. Onlarla yüz yüze gelmesine gerek yoktu. Çantasını omuzuna alıp, kitaplarını topladı ve okulun girişine doğru yürümeye başladı. Yürürken Harun’un iyi bir insan olduğunu düşünüyordu. Bu kez endişelendirmemek için Seher teyzesini aramadı. Mehmet beyin arabasını tanımadığı için yolun kenarında durup gelen her arabanın içine dikkatlice baktı ama biyolojik babasını bile böyle bakarak tanıyacak kadar çok bilmediğini düşündü. Simasını öğrenecek kadar uzun vakit geçirmemişlerdi, ilk buluşmaları da kısacık sürmüştü zaten. Aslında babasına ne kadar benzediğini tespit etmek için biraz dikkatli bakmayı planlamıştı ama konular can sıkıcı bir noktaya doğru sürüklenince unutup gitmişti planlarını.
Mehmet bey onun hemen önünde durup camı indirdi ve seslendi. Nefes hemen bindi arabaya.
“İyi misin?”
“Evet iyiyim, teşekkür ederim. Siz?”
“Ben de iyiyim, aslında ben de seni arayacaktım ama yarın ancak, avukattan haber bekliyordum çünkü.”
Başını sallamakla yetindi Nefes.
“Bunlarla senin uğraşmak zorunda kalmanı istemezdim. Tek yaşayan aile üyesi olduğun için sana ulaşmışlar. Çok üzgünüm. Mümtaz’ın kaybı için de öyle!”
“Onları görmek zorunda değilim değil mi?” dedi Nefes aklındaki soruyu sorarak.
“Hayır, elbette değilsin. Bana söylenilen oğullarını o halde gördükleri için bir travma yaşadıkları ama ondan önce de sanırım nörolojik açıdan pek sağlıklı değillermiş. Mümtaz onlara bakamıyordu zaten bana sorarsan ama evlat acısı yaşamaların istemezdim elbette”
“Annem de evlatlarıydı ama hiç umursamadılar”
“Haklısın” dedi Mehmet bey, hastaneye varana kadar hiç konuşmadılar sonrasında.
Asansörle yukarı çıkarlarken, “Bakım evini sen seçebilirsin istersen” dedi Mehmet bey.
“Hayır! Bu konuda bilgi sahibi de değilim zaten!”
“Tamam, sen gerekli evrakları imzala ben kalanını halledeyim o zaman! Kimliğin yanında değil mi?”
“Evet yanımda” diyerek çantasından çıkardığı kimliği Mehmet beye uzattı Nefes. Mehmet bey baba adı yerinde yazan diğer ismi görünce derin bir geçirdi. Nefes’i oradaki koltuklardan birine oturtup kat hemşirelerinin oturduğu masaya yaklaştı. Biraz sonra elinde imzalanması gerekli evraklarla geri döndü.
“İşaretli yerleri imzalasan yeter! Okuman için bekleyebilirim”
“Okumalı mıyım?” dedi Nefes ona bakarak, hiç istemiyordu bunca kağıdı okumak, ilgilenmiyordu da.
“Aslında hiç bir kağıdı okumadan imzalamalısın. Şu anda o kağıtların içinde annenin mirasından feragat ettiğini ifade eden bir yazı sıkıştırmış olabilirim.”
Nefes şaşkınlıkla baktı yüzüne.
“Elbette öyle bir şey yapmadım. Örnek olsun diye söyledim sadece.”
“Okuyayım o zaman ben!” dedi Nefes bu sefer.
“Tamam oku tabi!” diyerek onun karşısındaki koltuğa oturdu, kızı dikkatle kağıtlarda yazılanları okurken o da rahatça onu seyretti böylece. Güzel bir kızdı Nefes, kumral uzun saçları omuzlarına iniyordu dalgalarla. Gözleri açık kahverengi ve kirpikleri uzun uzundu. Gülfinaz gibi gözlerini kırpıştırarak konuşuyordu. Hatırlıyordu da Mehmet beye en sevimli gelen hallerinden biriydi bu Gülfinaz’ın. Gülünce de burnun üzerinde bir kırışma oluyordu. Nefes’i henüz gülerken görememişti öyle.
“Anlayabiliyor musun?” dedi Mehmet bey, bu tip metinler pek gündelik yazılara benzemezler.
“Pek anlamıyorum” dedi Nefes.
“Yardım ister misin?”
“Olur!”
Mehmet bey yerinden kalkıp Nefes’in yanındaki koltuğa oturdu ve kağıtları elinden alıp her satırı tek tek okuyup açıklamaya başladı. Nefes başını salladıkça diğer cümleye geçiyordu. Okudukları evraklar detaylı hastane evrakları olsa da, kızına ders çalıştıran bir baba gibi hissetmişti Mehmet bey. İlk kez baba- kız bir şey yapıyorlardı. Nefes anlamadığı bir şeye imza atma korkusuyla tüm dikkatini vermiş onu dinlediği için başka bir şey düşünemiyordu. O açıkladıkça onaylıyordu sadece. Bu yüzden her kelimeyi kaçırmadan dinliyordu. Sonunda tüm evraklar bittiğinde Mehmet bey konuşmaktan yorulmuştu ama mutluydu.
“Tamam mı, itirazın olan bir yer var mı?” dedi şefkat dolu bir sesle.
“Hayır yok!” dedi Nefes.
“Tamam kafeterya da bir şey içmek ister misin ben biraz susadım. Sonra seni bırakıp, gelip bu işleri hallederim”
“Olur” dedi Nefes bir kez daha, uyumlu bir kız olduğunu düşünüyordu Mehmet bey, bunca aksiliğin ve acının içinde sakin ve uyumlu kalmayı başarmıştı.
(devam edecek)