Mehmet, Nefes’in verdiği buluşma yeri ve saatini okuyunca çok heyecanlandı. Yıllar sonra Gülfinaz ile yeniden karşılaşmak gibi olacaktı bu. Acaba ona benziyor muydu ya da annesine? Karmakarışık duygular yaşıyordu. Sevdiği kadının hayatını bir hiç uğruna, bir komploya yenik düşüp mahvetmişti, üstelik çoktan babalık yapması gereken kocaman bir kızı vardı. Gülfinaz’a çektirdikleri acılar yetmezmiş gibi bir de o serserinin elinde yıllarca fiziki ve ruhsal işkence görmesine izin vermişler sonuçta zavallı kadın pisliğin ellerinde can vermişti. Gülfinaz’ın doğarken yazılan kaderi miydi bu, yoksa onların sürüklediği kader mi?
Nedenini bilmeden Mümtaz’ı aradı. Hafta sonu kızıyla buluşacağını müjdeledi. Garip ama sevincini paylaşabileceği suç ortağından başkası yoktu etrafında.
“Ben de geleyim!” dedi Mümtaz heyecanla.
“Olmaz! Kızımla ilk buluşma bu!” dedi elinde olmadan, “Onunla yalnız konuşmak istiyorum. Sen dayısı olarak sona görüşürsün! Gerçi benim kızım olması senin dayı olmanı sağlamadı, sen hep onun dayısıydın!” dedi kırgın bir sesle sonra.
“Öz dayısıyım” dedi Mümtaz yine şuursuzca anlamadı Mehmet’in ne söylemek istediğini. Mehmet’in şimdi bununla uğraşacak hali yoktu. Kızın ve annesinin başına gelenlerde yalnız değildi, namusu özlük üveylik konusu yapan Gülfinaz’ın ailesiydi en büyük suç ve günah ortağı.
Cumartesi günü geldiğinde Seher hanımla, Nefes buluştular ilkin. Selim onlarla gelemeyecekti çalışmak zorunda olduğu için. Patronunun Nefes için yaptıklarından sonra daha fazla sarılmıştı işlerine. Böylece bu iyiliği karşılıksız bırakmamaya uğraşıyordu. Gönülden yapılan iyiliğin karşılığını vermeye gayret edecek kadar dürüst ve merhametli bir insandı Selim, geri istenmediği, karşılık beklenmediğini bile bile böyle bir iyiliğin karşılığında ne istense yapardı. Yoktu böyle insanlar artık. İyiliğin kıymetini bilen insan kalmamıştı memlekette neredeyse, değil ki gönülden yapılana karşılık vermek için gayret eden olsun.
“En son böyle buluştuğumuzun akşamı gitmişti annem!” dedi Nefes gözleri dolarak.
Seher hanım da sabah evden çıkmadan aynı şeyi düşünmüş ama Nefes’i üzmemek için bir şey dememişti. Yine heyecanla buluşmuş kızın başarısını kutlayacaklar, hayatın geri kalanını daha iyi yaşayacakları diye hayaller kurarken, alacak bir şeyi kalmayan kadının elinden hayallerini, hayatını, Allah’ın verdiği nefesini çalmıştı katil. Şimdi yine Nefes’in geleceği ile ilgili bir hayalin peşinde, kutlanacak bir gelişme için bir araya gelmişleri bir eksik olarak. İkisinin aklına da o günün gelmiş olması çok normaldi, günün farkı bu kez Gülfinaz’ın ömrü boyu sevdiği, çocuğunu doğurduğu adamla buluşacaklardı onun yerine. Annesi gidince üçüncü kişi rolünü babası üstlenmiş gibi.
“Düşünme öyle!” dedi Seher hanım kızın acısına acı katmamak için, “Babanın soyadını alacaksın çok şükür! Annen ne kadar sevinirdi buna. Mal varlığının da sahibi olacaksın bak öyle demiş adam!”
“Aman kimsenin malında gözüm yok Seher teyze! Göz boyamaya çalışmasınlar!” dedi Nefes diklenerek.
“Niye öyle diyorsun kızım adamın senden haberi vardı da mı esirgedi. Evet hatasız demiyorum annene sırtını dönmekle, bir oyuna gelmişler. Şimdi Allah yukarıda biliyorken kuldan saklayacak değiliz, adam senin varlığından bile habersizmiş. Değil kendi kızı, annenin adını söylemek istemediğim itten bir çocuğu olduğunu bile bilmemiş. Senin bu annenin ailesinin yatacak yeri yok biliyor musun? Aslında adama zamanında deselerdi annenin bir kızı olduğunu, en azından şüphelenirdi çocuk benden mi diye?”
“Ne fark ederdi Seher teyze?”
“Aman ne bileyim ne fark ederdi? Hayatınız hayat değil, Türk filmi mübarek, yazıp çiziyorum ben de işte. Akıl mı kalıyor insanda. Şu kendi yaşadığına, kendin inanıyor musun be kızım?”
Elinde olmadan güldü Nefes, “Haklısın Seher teyze vallahi hayatımızı yazsak roman olurdu değil mi?”
“Olurdu güzel kızım olurdu, bari mutlu sonla biten bir roman olsa!”
“Amin!”
Yavaş yavaş yürüyerek Mehmet ile buluşacakları çay bahçesine geldiler. Nedense yine öyle bir yerde buluşmak istemişti Nefes. Annesinin de öyle olmasını istediğini düşünmüştü. Keşke annesi ve babası yıllar sonra bir çay bahçesinde buluşup, aşklarına kaldıkları yerden devam etselerdi diye hayal etmişti, babasının ona mesaj attığı akşam. Belki o fikir çelmişti aklını.
Mehmet geceden uyuyamadığı için erkenden gelmişti buluşma yerine. Ne giyeceğine, kızına neler söyleyeceğine karar vermeye çalışmış, eli ayağı bir birine karışmıştı daha evden çıkmadan. Takım elbise giyse çok tepeden bakıyor olacağını, spor giyinse ciddiye almıyormuş imajı bırakacağını düşünmüş. En sonunda kumaş pantolon üzerine spor bir triko giymeye karar vermişti.
Nefes daha çay bahçesinin yan duvarından ana kapısına yürürken görmüş anlamıştı onun babası olduğunu. Durup Seher hanıma gösterdi.
“Yakışıklı adammış sahiden!” dedi Seher hanım.
Nefes güldü yine, “Evet annemin ondan neden etkilendiği belli değil mi?”
“Senin bu endamının kime çektiği de belli, baksana boylu poslu bir adam belli ki!”
İkisi sanki ne yapacaklarını unutmuş gibi kenardan bir süre baktılar Mehmet beye kıkırdayarak. Sonra toparlandı Seher hanım, “Ay yürü hadi, ergenler gibi bana yaptırdığına bak, buraya adamın boyu posuna mı geldik Allah aşkına, senin annenin hayatını mahvetmiş bu adam!”
“Doğru söylüyorsun Seher teyze, benim de aklım karışık herhalde iyice!” dedi Nefes’te ciddileşerek. Pişman olmuştu söylediklerine annesinin başına gelenler aklına gelince. Hızlı hızlı yürüyüp gittiler Mehmet’in oturduğu masaya doğru, Nefes tam masaya yaklaşacakken Seher hanım arkasından yapışıp, “Ya o değilse!” diyene kadar Mehmet’te başını kaldırıp kızını gördü.
“Nefes?” dedi ayağa kalkıp hemen, o gözlerin Gülfinaz’ın gözleri olduğuna yemin edebilirdi.
“Bu da Seher teyze!” dedi Nefes hemen ne diyeceğini bilemediği için arkasını dönüp kadıncağızın öne geçmesini bekledi.
Başını salladı Seher hanım bir şey demeden geçip oturdu sandalyenin birine, Nefes diğerine oturuken, Mehmet bey hayran hayran kızına bakıyordu. Ne söyleyeceğini şaşırdığı için “Ne içersiniz?” dedi hemen.
“Çay!” dediler ikisi birden. Mehmet bey garsonu çağırıp üç çay istediğini söyledi hemen.
“Soyadınızı vereceğinizi söylemiştiniz?” dedi Nefes, konuşacak başka konuları olmadığı için hemen konuya girmeyi uygun bulmuştu.
“Keşke varlığından çok önce haberim olsaydı da çok önce verseydim soyadını da hayatınızı da geri size?”
“Bunlara girmeye gerek yok!” dedi Nefes yine ciddi bir sesle, “Ne yazık ki yaşanılanları düzeltmenin imkanı yok. Annemin hayatını mahvetmişsiniz ona inanmayarak!”
“Haklısın” dedi Mehmet bey başını öne eğip.
İkisinin gerildiğini fark edince “Bu işler nasıl yapılıyor?” dedi Seher hanım araya girip.
“Çok emin değilim ama sanırım DNA testi ve kimliklerimizle mahkemeye başvurup halledeceğiz. Zaten soyadımı aldıktan sonra yasal varisim de olacak Nefes. Bu işi halledecek avukatlarım var, hepsini hallederiz siz merak etmeyin”
“Mal varlığınızın peşinde değilim!” dedi Nefes. Bir türlü babasının yüzüne bakamıyordu nedense, sürekli masa örtüsünün desenine, yerdeki bir yaprağa, çantasının sapına, babası hariç her şeye dikiyordu gözünü. Mehmet ise gözünü ondan ayıramıyor, yüz hatlarına, ellerine her şeye bakıyordu. Annesine de, ona da benzemişti Nefes. Saç rengini babasından, gözlerini ve burnunu annesinden almıştı. Parmakları Mehmet’in kine benziyordu aynı. Gülfinaz’ın el yapısı farklıydı. Bunda yıl sonra bile onunla ilgili her detayı hatırladığını ve kızını görene kadar tüm bunları hafızasının arka taraflarına nasıl ittiğini düşündü hayretle.
(devam edecek)
Çok kısa yaaaaa tadı damağımda kalıyor okurken
BeğenLiked by 1 kişi