Nefes annesi ile gittikleri villadan dönerken onun ağladığını hatırlıyordu sadece. O zamanlar ilkokula gidiyordu. Annesi o yıllarda bir kaç kez onun elinden tutup hiç bilmediği bir mahallede, hiç bilmediği insanların yaşadığı bir eve götürüyor. O evde yaşayanlarla bir şeyler konuşuyor ve ağlıyordu. Evdekileri hayal meyal hatırlıyordu. Yaşlı bir adamla kadın annesinin konuştukları. Çocuk olmasına rağmen ona öfkeyle baktıkları kalmıştı hafızasında. Annesine de bağırıyorlardı üstelik. O eve neden gittiklerini bilmiyordu ama o evle ilgili iyi bir şey hatırlamadığından emindi.
Ne yazık ki sadece hatırlarında değil, devam eden hayatında da ağlıyordu annesi hep. Neredeyse alkolik olan babası durmadan dövüyordu kadıncağızı. Her gün başkalarının evlerinde temizlik yaptıktan sonra eve gelen Gülfinaz hanım, yorgunluğu yetmezmiş gibi elindeki parayı almak isteyen kocasından dayak yiyordu bir de. Süha bey Nefes’e dokunmuyordu neyse ki ama onu da en ufak bir şeyde evi altındaki karanlık kömürlüğe kilitliyordu sinirlenince. Gülfinaz hanım “Yalvarırım ona dokunma!” diye bağırdıkça, kızı kolundan tuttuğu gibi sürüklüyor, kömürlüğün gıcırdayan kapısını açıp kızı içeri savuruyor, üzerine tahta kapıyı kapatıp asma kilidi çıt diye kapatıveriyordu. Tabi anahtarı da daima cebinde taşıyordu. Nefes o kömürlük cezaları yüzünden hayatı boyu karanlıktan korkar olmuştu. Sadece kömürlükte karanlıkta bir başına kalmıyor, yukarıdan “Çıkar çocuğu oradan!” diye yalvaran ve ardından dayak yediği için çığlık atan annesinin sesini de duyuyordu.
Hayatlarındaki tek iyi şey evlerine hemen komşu gecekonduda oturan Seher teyzeydi. Süha bey ellerindeki bütün parayı alıp gittikten sonra boğazlarını doyuracak bile bir şey kalmayınca, hep o yetişiyordu imdatlarına. Seher hanımın da elinde avucunda fazla bir şey yoktu. Oğlu Selim ile birlikte yaşıyorlardı. Selim, hamallık yapıyordu mobilyacılara. Ana oğul yaşayıp gidiyorlardı yan evden gelen ağlama ve dayak sesleri hiç kesilmediği için kadıncağızın içi acıyordu Gülfinaz ve Nefes’e, alkolik adam evden çıkar çıkmaz bir kap yemekle koşup geliyordu hemen. Gülfinaz işten gelene kadar eğer adam evde olursa Nefes’e de sahip çıkıyordu.
Gülfinaz hanımın tek dert ortağıydı Seher hanım, iki kadın gelmiş, geçmiş hayatlarında ne varsa birbirlerine anlatıp içlerini boşaltıyorlardı. Onlar da olması dayanacak başka hiç bir dalları yoktu zavallıların.
Süha bey arada bir de “Seninkiler yine vermediler paramı!” diye kavga çıkarıyordu evde ama Nefes konunun ne olduğunu bir türlü anlayamıyordu. Annesine sorduğunda, “Boş ver kızım, deli o ne dediğini bilmiyor sarhoş!” diyerek geçiştiriyordu ama büyüdükçe hiç değişmeyen bu söylemin aslını merak etmeye başlamıştı. Gülfinaz hanımın sürekli geçiştirdiği bir konuydu bu. Büyüyüp sarhoş sözleri olmadığını Nefes anladığındaysa, “Eski bir hikaye baban borç istiyor gidip beni tanıyan birilerinden ama onlar babanın istediği parayı vermiyorlar haliyle. O da gelip beni suçluyor!” demişti.
“İyi de niye babama para versinler ki o insanlar?”
“Bir kaç kez vermişler işte, bu da devam etsin istiyor!”
“Acıdılar besbelli haline, sonra anladılar gerçek yüzünü!”
“Aynen öyle kızım, sen aldırma o deliye!” diyerek kapatıyordu Gülfinaz hanım konuyu.
Nefes liseye geçtiğinde çok başarılı bir öğrenci olduğu için okullarından bir öğretmen kızın durumunu fark edip Gülfinaz hanımla konuşmuştu.
“Bu kız ziyan olacak bu evde, çok akıllı ve çalışkan bir kız. İznin olursa ben ona ders vermek istiyorum.”
“Aman hocam benim özel derse verecek param yok ki, nasıl kalkarım bunun altından!”
“Para falan istemiyorum senden Gülfinaz hanım. Kızın derslere düzenli gelmesini sağla yeter!” demişti öğretmen.
Gülfinaz öğretmene dualar ederek babasından gizli yollamıştı haftanın üç günü derslere. Zaten başarılı olan Nefesin dersleri bu özel derslerle daha da iyi olmaya başlamıştı. Çocuk ne kadar akıllı ve çalışkan olsa da evde olanlardan etkilendiği için zaman zaman bildiğini de unutuyor, başarısız oluyordu. Onun neden böyle iniş çıkışlar yaşadığını merak eden öğretmeni kızın peşine düşünce anlamıştı neler yaşandığını ve ona sahip çıkmaya karar vermişti. Gülfinaz hanım “Evinize temizliğe geleyim!” diye yalvarsa da kabul etmemişti.
“Bir karşılık istemiyorum Gülfinaz hanım, rahat ol! Nefes’in başarısı bana en büyük teşekkür olacak sen merak etme. Ben ona güveniyorum” diyordu sürekli.
Nefes lise son sınıfa geldiğinde öğretmeni sayesinde o yıla kadar olan tüm konuları iyice öğrenmişti sık yaptığı tekrarlarla. Bu sayede son sınıfta yorulmadan çalışabileceğini söylemişti öğretmeni. Sürekli tekrarlanan sınav sistemi değişikliği bu yıl olmazsa lise son sınıf konuları hariç neredeyse hazırdı sınava. Ancak lise sonda on sekiz yaşına bastığı için Süha bey peşini bırakmamaya başlamıştı bu kez.
“Çalışacaksın sende annen gibi mezun olunca, üniversite falan yok duydun mu? Bu eve para lazım.”
Gülfinaz hanım tembihlediği için sadece başını sallamakla yetiniyordu Nefes. Bir öğretmenden ders aldığını duysa iyice kıyameti koparır gitmesine engel olurdu babası. Bu yüzden ne dese sanki yapacak gibi baş sallıyorlardı ana-kız. İtiraz etseler dayak yiyeceklerdi ikisi de. Kız büyüyünce kömürlüğe sürükleyemediğinden ona da bir iki tokat indirmeye başlamıştı Süha bey. Gülfinaz hanım her defasında kızın önüne atlasa da bu hareket Süha beyi daha da delirtiyordu.
Nihayet sınav günü geldiğinde her gün gündüzü kahvede tüketen Süha bey görmesin diye Selim ağabeyi, çalıştığı mobilyacıdan aldığı kamyoneti arkasına saklayıp götürmüştü onu sınava. Sırf Nefes için ödünç istemişti patronundan. Adam da iyi bir adammış ki neden istediğini duyunca vermişti kamyoneti. Üniversite sınavına bir kamyonetin kasasında saklanarak giden tek öğrenciydi herhalde Nefes. Mahalleden çıkınca durup hemen onu öne almıştı Selim. Evde Seher hanım ile Gülfinaz hanım bin dua okumuşlardı Nefes’in arkasından.
Bu arada lise mezuniyeti gelen Nefes’in artık çalışabileceğine kanaat getiren Süha bey bir esnaf lokantasında bulaşıkçılık işi ayarlamıştı ona. Çok sinirlendiği halde bir şey diyemeyen Gülfinaz hanım kız mezun olsun önce sonra gider diye biraz ertelettirebilmişti kocasına ama mezuniyet töreninden sonra laftan sözden anlamayacağı açıktı adamın.
“Şehir dışı yazsa da bari kendini kurtarsa!” diyordu Seher hanım, “Burada kalırsa bu adamla sen bu kızı okutamazsın.”
“Şehir dışında okutmaya benim nasıl gücüm yetecek Seher abla!” diyordu çaresizce Gülfinaz hanım, “Burada bile aç karnımızı sen doyuruyorsun çoğu zaman!”
“Dur bakalım sonucu gelsin hele bakarız!” diyordu Seher hanım da.
Buraya kadar gizlemeyi başarmışlardı ama kazandıktan sonra kızın okuyacağını söylemek zorunda kalacaklar ve muhtemelen Süha bey kıyameti koparacaktı.
Nihayet sonuçlar açıklandığında Selim ağabeyi iş yerindeki bilgisayardan Nefes’in sonucuna baktırıp nefes nefese eve gelmişti haber vermeye.
“Emin bey dedi ki, bu puanla her yere girermişsin!” diye müjdeledi hemen.
Gülfinaz hanımla, Seher hanım göz yaşlarına boğuldular sevinçten. Nefes’te aldığı puanı görünce inanamadı. Kendi bile bu kadarını beklemiyordu kendinden. Selim haberi verdikten sonra tekrar işe dönmek zorunda kaldığı için üçü birden akşama kadar hem ağladılar hem güldüler.
“Bunu kutlamamız lazım mutlaka boş geçemeyiz!” dedi Gülfinaz hanım. Kocasına duyurmadan ertesi gün yakındaki sahil bahçesine gidip bir çay içmeye karar verdiler. Kocasından sakladığı az bir parası vardı koynunda. Seher hanım da evde kurabiye yapıp getirecek, Gülfinaz hanım işten geldikten sonra gidip biraz nefes alacaklar ve kendilerince bir kutlama yapacaklardı.
(devam edecek)