Güneşli günler – Bölüm 18

Polis geldiğinde Nadire henüz tam olarak kendine gelmemişti. Güneş ve Tuna’yı dışarıda tutup, onların da ifadelerine başvurduklarından neler olup bittiğini ancak daha sonra öğrenebildiler.

Dayısının evine geldiklerinde, yengesi ayağını bahane edip bütün temizliği ve eşya yerleştirme işini Nadire’ye yaptırmıştı. Bu beklemedikleri bir şey değildi zaten. Zavallı Nadire nihayet onları evden çıkarıp kurtulmuş olmanın sevinciyle ne dedilerse yapmıştı. Sonra dayısı güya ona teşekkür etmek için biraz gezmeye çıkartmıştı. Açık hava da bir yerde oturmuşlar semaverde çay içmişlerdi. Orada Metehan beyin bir kaç tanıdığına rast gelmişlerdi ama Nadire zaten dayısının yaşadığı şehirde olduklarından bunun altında bir şeyler aramamıştı. Dayısının onu görücüye çıkarttığından haberi bile yoktu zavallının. Bir de halinden memnun olduğunu gösterebilmek için adamların yanında gülümseyip durmuştu. Ertesi gün yeniden gezmeye gitmişlerdi bu sefer kısa süren gezmenin ardından yengesi ona hamama gitmeyi teklif etmişti. Nadire daha önce hayatında hiç hamama gitmediği için sevinerek kabul etmişti bu teklifi. Bilmediği alıcının onu bir de hamamda görmek istediğiydi.

Hüseyin bey tüccardı. Metehan beyin de eski tanıdığıydı. O güne değin hatır için Metehan beye epeyce miktar borç vermiş ancak hiç birini geri alamamıştı. Onun geri geldiğini duyar duymaz da peşine düşmüştü . Metehan bey de yanında getirdiği yeğeni Nadire’yi borçlarının karşılığında teklif edince yaşlı adam genç bir kuma fikrini geri çevirememişti. İlk karısı Sema’yı hamama gönderip kızın her yerine iyice bakmasını istemiş, zaten koca dayağından bıkmış kimsesi olmayan Sema’da mecburen gidip kızı görmüştü. Üzerine kuma gelmesine üzüleceği yerde dayağı bölüşeceği için neredeyse sevinecek hale gelmişti. Yine de içine sinmemiş, hamamda Nadire duymadan yengeye yanaşıp, kıza yazık edeceklerini fısıldayınca, yenge arsız arsız, “Sen onun öyle süklüm püklüm durduğuna bakma, olgun erkek sever o, yatakta da rahat edersin, işini de gördürürsün daha ne istiyorsun” deyivermişti. Karı kocanın hesabı Nadire’yi borç karşılığı verip, evden gelecek paranın da üzerine yatmaktı. Kızı kurtaracağız seni bu hayattan diyerek kandırıp bu defa da evin parasını koparacaklardı.

Sema hanım gidip kocasına, kızın bir kusuru olmadığını söylemesinin ardından Metehan bey üç kişi ayarlamış Hüseyin beyle hemen imama gitmişlerdi. Biri Nadire’ye vekalet diğer ikisi de şahitlik etmiş oracıkta kendilerince kızı adama nikahlayıvermişlerdi. Hiç bir şeyden haberi olmayan Nadire’yi de o akşam çayına ilaç koyup uyutmuşlar, Hüseyin bey gelip kızı kucakladığı gibi eve götürmüştü.

Nadire kendine geldiğinde Sema hanım daha olanı biteni ona anlatamadan Hüseyin bey sesleri duyup gelmiş, kızın koynuna girmeye çalışmış. Nadire direnince basmıştı dayağı. İki üç gündür yarı baygın yatan Nadire’ye gene Sema hanım bakmış, kapıda Tuna ve Güneş’i görünce de hemen çıkarıp onlara teslim etmişti kızı. Kocası Nadire’yi sorunca da kızın kaçtığını söylemişti. Biliyordu ki kız biraz kendine gelse gene koynuna alacaktı hemen kocası. Elinde ölmesin diye bekliyordu, dayağı yiyince dersini alacaktı ona göre, itiraz etmeyecekti nikahlı kocasına bir daha.

Hikayenin tamamı, Hüseyin bey ve Metehan bey karakola getirilip Sema hanımın da ifadesi alınınca ortaya çıkmıştı. Zavallı Nadire neye uğradığını anlayamamıştı bile. Ne görücüye çıkarıldığından, ne çayına ilaç konulduğundan, ne Hüseyin beyden haber bile olmadan gözünü açıp, üzerine çullanan yaşlı başlı adamı görünce panikle karşı koymuştu sadece. Sonra da tek hatırladığı başında duran ama kim olduğunu bilmediği Sema hanım ve hissettiği ağrılardı. Sema hanımda tüm bu olanlardan sonra kocasını terk edip uzaktan kuzeni olan bir tanıdığının yanına sığınmıştı. Zavallı kadına da resmi nikah yapılmadığından hiç bir hak iddiasında bulunamıyordu ama Nadire’nin başına gelenleri gördükten sonra başkalarının başının yanmasına da ortak olmaktansa açlıktan ölmeyi tercih ederim deyip toplayıp eşyasını çıkmıştı evden.

İfadeler ve sorgular devam ederken, Tuna komiser ile görüşüp Nadire’nin orada kalmasına gerek kalmadığını öğrendikten sonra kızı alıp Güneş’in evine getirmişlerdi. Zavallının fiziksel acıları yetmezmiş gibi ruhunda da çok derin yaralar açılmıştı yaşadıklarından sonra, hâlâ başına gelenlerin şokunu atlatamadığından sürekli ağlıyor, gece uykularında Hüseyin beyin üzerine çullandığını görüp avaz avaz bağırarak uyanıyordu. Güneş bir hafta izin alıp gece gündüz arkadaşının başından ayrılmadı. Tuna da psikolog bir arkadaşını alıp getirdi. Dayısı da esnafın da şikayetleri ortaya çıkınca pek çok suçtan ve adam kaçırmaya ortak olmaktan, dolandırıcılıktan ve bir kaç suçtan daha içeri girecekti. Hüseyin bey de adam kaçırmak ve alıkoymakla suçlanıyordu ve tecavüze kalkışmakla tabi. Ancak avukatların söylediğine göre ona fazla vermezlerdi. Ülke bu tür vakalarla doluydu ve ne yazık ki cezaların caydırıcı hiç bir yanı yoktu. Adam muhtemelen cezası bitince karısı da kaçtığı için yeni bir kadın peşine düşecek ve aynı şeyleri yapmaya da devam edecekti.

“Aman bizden uzak olsunlar da!” dedi Güneş’te. Nadire’nin başına gelenlere karşılık hem suçluluk duyuyor, hem de aklı almıyordu bir türlü insanların kötülüklerini. Eskiden ikisi de büyük bir aileleri olmadığı için üzülürlerdi ama şimdi iyi ki de yokmuş diye dua eder hale gelmişlerdi. Nadire aklına geldikçe Güneş’e sarılıp “Teşekkür ederim. Sen olmasan bana ne olurdu!” diye ağlıyordu sürekli.

“Seni hiç bırakmayacağımı söylemiştim unuttun mu?” diyordu Güneş’te göz yaşları içinde, “Toparlan sonra yeni hayatımızı kurmak için el ele devam edeceğiz seninle.”

Bütün bunlar yaşanırken Tuna her gün onları görmeye geliyor, yapılacak işleri, varsa alışverişi her şeyi hallediveriyordu. Güneş onun gibi biri yanlarında olduğu için çok mutluydu. Hayatı boyunca anneannesi ve Nadire’den başka onu böyle düşünen, koruyan başka kimse olmamıştı. Tuna sadece Güneş için değil, Nadire için de elinden geleni yapıyor ve çok çok üzülüyordu başına gelenlere. Çetin beyle karısı da çok üzülmüşlerdi duyunca.

Nadire’nin tam olarak olmasa da yeniden normal hayatına devam edebilecek kadar ayağa kalkması iki haftayı buldu. Duygusal açıdan ise daha uzun bir zamana ihtiyacı vardı. Yattığı süre boyunca Güneş ısrar etmesine rağmen tek bir dizi bile izlemeyi kabul etmemişti. Hayatın ona hiç bir şeyin dizi gibi olmadığını acı bir şekilde öğrettiğini tekrarlıyordu sürekli. Bundan sonra o yalan hayatlara, yalan insanlara inanmayacak, çevresindeki gerçek insanlara sarılacak, onlarla gerçek bir gelecek planlayacaktı.

“Yine de arada bir seyrederiz olmaz mı?” diyordu Güneş onun en sevdiği şeyden böylesine acı bir şekilde vazgeçişine üzüldüğü için ama Nadire kesinlikle kararlıydı bir daha hiç dizi izlememeye. Tuna’nın desteği ile Güneş’in mezuniyet törenine gidebildi en azından. Feridun bey, Çetin bey ve karısı da geldiler. Güneş herkesin ailesinin katıldığı törende bu güzel insanların onun yanında olmasına çok sevindi. Necmiye hanımın da bir yerlerden torununu izlediğine emindi. Çetin bey o akşam hepsini kutlamak için güzel bir yemeğe götürdü.

“Bu aileye gelin olacaksın sen!” dedi Nadire o akşam eve döndüklerinde.

Arkadaşının nihayet eskisi gibi konuşmaya başladığını duyan Güneş gülümsedi.

“İnşallah!” dedi o da ilk kez duygularını ve niyetini saklamadan. İki arkadaş eski günlerdeki gibi sarılıp dertleştiler ve ağladılar o gece.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s