Güneşli günler – Bölüm 15

Güneş, Tuna’nın eve yemek davetini alınca çok heyecanlandı.

“Ailesi ile seni tanıştırma yemeği!” dedi Nadire el çırparak.

“Hayır canım yarışmayı kazandım diye ilgileniyorlar benimle sadece.”

“Ya sen neden biraz dizi seyretmiyorsun! Hayat hakkında hiç bir şey bildiğin yok!”

“Ya Nadire sen beni öldürecek misin Allah aşkına! Şu yaşadığın hayatla seyrettiklerin arasında en ufak bir bağlantı var mı sence?”

“Benim hayatımı çekmiyorlar ondan! Hayat bizim ki kadar mı sanıyorsun sen de? Hayat bu olsa kimse yaşamak istemezdi”

“Biz istiyoruz ama?”

“Mecburuz diyelim!” dedi Nadire hüzünle.

“Canım arkadaşım artık moralini bozma! Her şey yoluna girecek sana söz veriyorum!” diyerek sıkıca sarıldı Güneş ona. İkisi yeni bir ağlama krizine daha girdiler. Her akşam mutlaka yaşanılan anlardan biriydi bu.

“Sen onu bunu bırak da, ne giyeceksin yemekte?” dedi Nadire heyecanla başını kaldırarak.

“Aman ne olur sen karışma bu sefer, kendi kıyafetlerimden giyip gideceğim işte!”

“Of tamam! Kuaför ayarlayayım mı?”

“Nadire hayır! Kendimden başkası olmak istemiyorum ben!”

Böylece Nadire Güneş’ten, Güneş Nadire’den heyecanlı hafta sonunu ettiler. Bu arada Nadire’nin evine bakmaya gelenler de oluyor sürekli. Nadire işte olduğu için dayı ve yenge ilgileniyorlardı gelenlerle. Yengenin ayağının burkulması sonra ağrısı tam geçmediği için dayı kahveden bile kesmişti ayağını.

Nadire onların gitmek için mutluluklarına bağlıyordu bu değişimi, demek onlarda Nadire kadar bunalmışlardı. Nasıl olup da bunu daha önce düşünemediklerine yanıyordu şimdi. Ev bir an önce satılırsa, şu pastane işi de o kadar hızlı gelişirdi. Nadire ve Güneş’in yeni hayatları başlardı.

Güneş aynen karar verdiği gibi kendi kıyafetlerinden birini giyip, saçlarını da kendisi tarayarak gitti Tuna’lara. Tuna gelip onu evin yakınlarından aldı yine. Ne olursa olsun onun mahalleye girip de insanların anneannesi öldükten sonra erkeklerle geziyor diye hakkında dedikodu üretmelerini istemiyordu. Maalesef bir de böyle bir şey gelişmişti, nedense birden bire mahallenin delikanlıları ve anneleri için bir hedef haline gelmişti Güneş. Evi vardı, yakında işi de olacaktı, Necmiye hanımın onu ne kadar iyi yetiştirdiğini herkes biliyordu. E başında da kimse yoktu, onu gelin edip sahip çıkmak istiyorlardı. Böyle de iyi insanlardı sahiden. Gencecik kız tek başına ne yapacaktı yoksa, başına bir iş gelirdi böyle. Birilerinin ona mutlaka sahip çıkması şarttı. Nadire için tam olarak böyle gelişmiyordu olaylar. Metehan beyin namını mahallede herkes öğrendiği için onun yeğenini kimse ailesine sokup da onunla akraba olmak istemiyorlardı. Bir sürü insandan borç almış daha hiç birini ödememişti. Çoğunu da ablasının sağlığında güya ilaç parası diye atmıştı cebe. Tabi karısı hariç evdeki kimsenin bunlardan haberi yoktu.

Suzan hanım bu çıtı pıtı kızı görünce hemen ısındı. Kocası ile oğlunun neden bu kızın peşinde dolanıp durdukları belliydi. Güzeldi elbette güzel olmasına ama insanları ona çeken şey dış görünüşünden ziyade çevresine yaydığı enerjiydi. Güçlü ve kararlı bir kız olduğu daha ilk bakışta anlaşılıyordu ama kurnaz kesinlikle değildi. Tam aksine saf ve iyi yürekliydi. Çalışkandı, özveriliydi, güler yüzlüydü. Kendi gençliğini görmüştü onda. Çetin bey bütün akşam konuşturdu durdu Güneş’i, fikirleri hoşuna gitmişti bu genç kızın. Tuna zaten hayranlıkla bakıyordu Güneş’e artık saklamadan. Bütün ailenin beğenisini kazanmıştı o akşam.

“Sen adı Suzan deyince korkmuştum açıkçası!” dedi Nadire o akşamla ilgili konuşurkarken.

“Nedenmiş o?”

“E Türk filmlerinde bu isim iyi kalpli kadınlara verilmez de ondan.”

Güneş bastı kahkahayı hemen, “Ya bize iyi görünüp kandırıyorsa?” dedi sonra gözlerini kısarak.

“Ha işte onu bilemem tabi ama Çetin bey Hulusi Kentmen gibi adam belli ki, e tabi Tuna’da Tarık Akan oluyor bu durumda!”

Güneş artık gülmekten konuşamıyordu, “Pastanenin adını da ‘Güneşli Günler’ yerine ‘Neşeli Günler’ mi koysak acaba ne dersin?”

Bu sefer Nadire başladı gülmeye, “Benimle senin kim olduğumuzu niye sormuyorsun?”

“Kimmişiz?”

“Ben Ayşen Gruda, sen de Gülşen Bubikoğlu!”

Yine neşe dolu bir akşam geçirip, siparişleri hazırladılar. Her şey gerçekten harika gidiyordu. İkisinin de hayatında bu kadar iyi dönem çok az olduğu için nazar değecek diye ödleri kopuyordu.

Tuna’da, annesinin Güneş’i beğendiğini anlamıştı. Nadire’nin dediği gibi Suzan hanım, “Bu fakir kız bizim ailemize yakışmaz!” diyecek kadın asla değildi. Önemli olan insan olmasıydı, insanlığı eksilmemiş herkes için kapıları daima açıktı. O da kendi oğlunu karşısındakini önce insan gören, kendisi de önce insan olmayı bilen biri olarak yetiştirmeye gayret etmişti. Onu izledikçe de bunda başarılı olduğunu görüyor ve gurur duyuyordu.

Bu arada Güneş’in giderken özel tarifi ile yapıp götürdüğü pasta ertesi güne bile kalmadan tükenmiş ama konusu günlerce devam etmişti.

Bir kaç hafta sonra nihayet Nadire’nin evi de satıldı. İşlemler gerçekleşip, para Nadire’nin hesabına geçtikten sonra artık bekleyecek bir şeyleri kalmamıştı. Dayı ve yenge gitme hazırlıklarına başlamışlar, Nadire’nin alabilecekleri söyledikleri hemen her şeye de talip olmuşlardı. Bu yüzden bir kamyonet tutulacak eşyalar da ona yüklenecekti. Ancak dayısı ve yengesi onun tüm iyiliklerini ellerinden geldiğince ödemek istediklerinden gelip bir süre onlarda misafir kalmasını istiyorlardı. Hem yengesinin ayağı da tam iyileşmediği için uzun süredir kapalı kalan evi açmak, bunca eşyayı yerleştirmek için de yardıma ihtiyacı olacaktı. Sonra onu gezdirecekler, onun ağırladığı gibi bir süre ağırlayacaklar, sonra da otobüse bindirip evine gönderecekleri ve tabi yeni hayatına.

“Ne gerek var ki böyle bir şeye?” diye kızdı Güneş, “Basbayağı hizmetçiliğe götürüyorlar seni oraya!”

“Gittiğim evleri bırakmış olacağım zaten, gidiyorlar ya sen ona bak! Bir kaç gün kalır kaçar gelirim ben sen merak etme. Şimdi yengem iyileşene kadar kalalım derler diye korktuğumdan hemen kabul ettim ben! Ne olacak sanki her gün yaptığım iş!”

“Emin misin?”

“Evet, sen merak etme! Anahtarı teslim edip gideceğiz zaten yeni sahibine, dönüşte direkt sendeyim ve yeni hayatımıza başlıyoruz! Öleceğim heyecandan, o yüzden hiç bir şey umurumda değil artık!”

“Güzel yürekli arkadaşım benim, çabucak git, çabucak gel o zaman. Aklım sen de kalacak benim de, hiç içime sinmedi bu gidiş!”

“Gidip evlerine yerleştiklerinden emin olurum iç değilse!” diye kıkırdadı Nadire, “Artık canımı hiç bir şey sıkamaz benim! Sadece ikimiz olacağız, oh be!”

O hafta Güneş’in evine geçirecekleri ile pastanede kullanabileceklerini düşündükleri her şeyi taşıdılar Güneş’lere. Gündüz işe gidip, akşam hem sipariş, hem eşya ayıklama ve taşıma işi çok yordu ikisini de ama heyecanlı bir başlangıçta olduklarından hiç umursamadan devam ettiler çalışmaya. Geriye kalanların büyük bir kısmı kamyonet yüklenecek, bir kaç parça da evde bırakılacaktı. Yeni sahibi ister kullansın ister atsın diye.

Güneş’te arkadaşı gelene kadar onun odasını hazırlayıp sürpriz yapmayı planlamıştı. Gelince bir de eşya açma işi ile uğraşmasını istemiyordu. Doğrudan kendi işleri için çalışacaklar, sadece kendileri için yorulacaklardı artık.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s