Nadire, Tuna’nın önerdiği ‘Güneşli Günler’ ismini de çok beğenmişti. En yakın arkadaşıydı güneş, sahiden de onun hayatının tek güneşi oydu annesi gittikten sonra. Bu arada teknede tanıştığı çocukla yeniden karşılaşmalarına da çok sevinmişti.
“Bence senden hoşlanmış bu adam!” dedi heyecanla, tam onun sevdiği konulardı bunlar, “Dizi gibi işte bak tanışmanız, sonra bu tesadüf. Demek ki gerçekten olabiliyormuş böyle şeyler!”
“Yani bu diziler konusunda bu güne değin sana pek hak vermedim ama bu defa inan ben de aynı şeyi düşündüm! Sonunda benim hayatımı diziye çevirmeyi başardın galiba sen?”
“Sen de ondan hoşlanıyor musun?”
“Ya Nadire Allah aşkına adam aileden zengin ne yapsın beni, sen o teknedeki kadınları görseydin ne demek istediğimi anlardın.”
“İyi de doğrudan babasının yanına götürmedi de kahve içti seninle ayrıca, demek ki vakit geçirmek istiyor” dedi Nadire inatla, “Hoşlanıyor bu çocuk senden ben anlarım!”
“Duyanda otuz ilişkin oldu sanacak!” diye kahkahayı bastı Güneş, uzun zamandan sonra ikisi yeniden neşeyle sohbet ediyorlardı bu akşam ilk kez.
“Otuz ilişkim olmasa da otuz dizi seyretmişliğim var, orada hepsi öğretiliyor bu konuların!”
“Tabi hayat okulu her biri!”
Nihayet ikisinin hayatında da bir şeyler yoluna giriyor gibi duruyordu uzun zamandır. O akşam bolca sohbet edip ayrıldılar. Güneş, Çetin beyden haber bekleyecekti gelişmeler için. Nadire’de evine çalışmaya gittiği aileye soracaktı evin satış işini nasıl halledebileceklerini.
Güneş ertesi gün Feridun beyin pastacı dükkanına gittiğinde, ustası yine her zamanki haline geri dönmüş, bütün gün Güneş’in canını okumuştu. Sadece gün sonunda “Bir haber var mı?” diye sordu samimiyetle.
“Yok, olunca ilk size söyleyeceğim!” dedi Güneş gülerek.
Tam kapıdan çıktığı sıra da adının seslenildiği yere döndü. Tuna siyah arabasının yanında ona el sallıyordu. Hızlı adımlarla oraya doğru yürüdü.
“Merhaba!”
“Merhaba! İşin var mı?”
“Eve gidecektim, siparişler var yetişecek! Çetin bey mi çağırdı?”
“Hayır ama ben dükkanın adını düşündüysen belki biraz logoyu konuşuruz dedim. Bir kahve içimlik yani”
“Tamam, olur!” dedi Güneş, yarım veya bir saat geç gitmenin çok bir sıkıntısı olmazdı. Nadire akşam uğrayınca hem konuşur, hem hızlı hızlı çalışırlardı nasılsa. Necmiye hanım hayattan ayrıldığından beri mahalledeki markete bırakıyordu yaptıklarını, Saadetin bey dükkandaki boş dolabı kullanmasına izin veriyordu. Müşteriler gelip oradan alıyorlardı paketlerini. Güneş’in stajı olduğu için kendisi elden teslimat yapamıyordu. Böylesi daha kolay oluyordu zaten. Aldığı paranın bir kısmı ile de market alışverişini yapıyor, Saadettin beyden varsa üstünü alıyordu.
“Nadire ile konuştuk dün gece, o kadar heyecanlandı ki!”
“İsme karar verdiniz mi peki?”
“Evet beğendik o ismi!”
“Tamam harika, hem gerçekçi hem insanın içini ısıtan bir isim, tıpkı pastalar gibi.”
“Evet!” dedi Güneş heyecanla. O kadar heyecanlanıyordu ki bunları konuşurken, konu mu yoksa karşısındaki mi daha heyecan verici tam kestiremiyordu. Bir şey olacağından değildi elbette ama her şey dizi gibi olunca Güneş’te kendini kaptırmıştı belki de. Nadire’ye söylese, dilinden kurtulamazdı zaten. O yüzden hiç belli etmiyordu Tuna’dan hoşlandığını ama akşam Tuna’nın da ondan hoşlandığını söyleyince arkadaşı, çok hoşuna gitmiş heyecanlanmıştı.
Tuna renginden, şekline bir sürü öneride bulundu, getirdiği deftere bir kaç çizim yaptı, bir kaç tane telefonundan örnek gösterdi. Logo, kartlara, kutulara, peçetelere, tabaklara basılabileceğinden hepsinde farklı boylarda kullanılabilir ve okunaklı olmalıydı elbette. Çünkü tek renk zeminde kullanılmayacaktı sadece. Bir saat konuşup tam bir karara varamadılar. Güneş’in işleri olduğu için kalkmak zorunda kaldı. Tuna bu kez eve bırakmakta ısrar edince, mahallenin dedikodu yapmasını istemediğini söyleyerek evden biraz önce indi arabadan.
“Sonra gene gelirim bu böyle olmadı!” dedi Tuna o inince.
“Tamam konuşuruz yine, acelemiz yok henüz!” diye el salladı Güneş ve yüzüne yerleşmiş kocaman bir gülümseme ile eve döndü.
Bir saat sonra da Nadire geldi, iki kız hemen gün içinde olanları anlattılar birbirlerine. Nadire evin satış işini konuşmuştu. Dayısının haberi olmadan satmak ne yazık ki mümkün değildi, çünkü eve bakmaya geleceklerdi almak isteyenler ve onlardan biri mutlaka evde olacağından da saklayamayacaktı. Kimse fotoğraflarına bakıp ev almazdı ki.
“E söyle o zaman, bilsinler!” dedi Güneş, “Hatta söyle sonra bize gel doğrudan, şimdi sen evi satıyorsun diye bunlar demediklerini bırakmazlar canını sıkarlar. Çek kapıyı gel eşyalarını alıp, bunlar da ne halleri varsa görsünler, ev satılınca nasılsa gidecekler!”
“Eve bir zarar vermesinler diye emlakçı gelip her yerin fotoğraflarını çekecek, o gittiğim evin tanıdığıymış zaten. Böylece eve bir şey olursa bunların yaptığı belli olacak dava açabilirmişim ya da en azından öyle korkutabilirmişim”
“Ah bu süper işte, benimde aynı şey aklıma geldi çünkü her şey beklenir bunlardan”
“Bu akşam bir şey demedim seninle konuşayım önce diye ama yarın mutlaka söyleyeceğim”
“Tamam söyle sonra eşyanı topla gel buraya benim yanıma!”
“Yok ya o kadarına ne gerek var!”
“Ne bileyim bunlar pek hoş karşılamazlar sanki bu satışı”
“Evet ama bana bir şey yapacak halleri yok. Yapsalar hemen belli olur onların yaptıkları. Sen merak etme, dırdır etseler duymaza gelirim ben”
“Tamam nasıl dersen ama çok bunaltırlarsa saat kaç olursa olsun çık gel tamam mı?”
“Tamam, zaten senden başka kimim var ki!” dedi Nadire sevgiyle.
Güneş’te arkadaşına anlattı Tuna’nın gelişini ve konuştukları logo şekil ve rengini.
“Logo konuşmaya gelmiş yani” dedi Nadire imalı imalı.
“Evet”
“Daha ortada fol yok, yumurta yokken acil bir konu muymuş bu acaba?”
“Canım vakti varmış gelmiş işte, o da heyecanlandı bizim gibi herhalde!”
“Onun niye heyecanlandığı ortada!”
“Ya Nadire!” dedi Güneş gülerek. Nadire arkadaşının da boş olmadığını anlamıştı çoktan. Bütün gece onu kızdırıp sonra döndü yeniden eve. Güneş’e bir sürü hava basmıştı ama aslında bu insanlara “evi sattım gitmeniz gerek” demeye o da çekiniyordu. Onlara kıyamadığı için falan değil, cinliklerinden çekindiği için. Karı koca ağızlarını açtılar mı Nadire’ye değil konuşmak, nefes alacak fırsatı vermiyorlardı her konuda. Zavallı kız sonunda bunların çenesinden kurtulmak için her şeye “evet” demek zorunda kalıyordu. Bütün gece tam olarak nasıl ve ne söyleyeceğini planladı durdu içinde. Ev de satılırsa, arsadan da gelen parayla birleştirip bir yer tutarlar ya da yeterse alırlardı. Duyulması, tutunması kısımlarında da Çetin bey ile Tuna yardım edince, her şey harika olacaktı zaten. O bilet sayesinde arkadaşının şansının böyle yaver gitmesine çok seviniyor, durmadan şükrediyordu. Hatta Berfu hanıma da olanları kısaca anlatıp teşekkür etmişti son gittiğinde, tabi onun elbiselerinin giyildiğini söylemeden.
“Ayol ben size veririm yine bilet bu kadar işe yaradıysa!” demişti kadın da gülerek.
Elbette bir daha o partilerden birine gidecek değildiler, Nadire neyin dizi gibi olduğunu, neyin olmadığını güzelce arkadaşından öğrenip rahatlamıştı. Sahiden ne tür insanların o tekneye bindiklerini kimse bilemezdi. İyi ki gitmişti Güneş. İyi ki Tuna ile de tanışmıştı. Hem belki pastane açıldıktan sonra o da tanışırdı birileri ile Tuna’nın arkadaşlarından biri ile hatta belki. Hep birlikte gezer eğlenirlerdi o zaman. Hatta evlenirlerdi bile belki. Nadire’nin hayallerinin hiç sonu yoktu.
(devam edecek)