Güneş yarışmadan sonra olanlardan habersiz hayata kendisi ve Nadire için tutunmaya çalışıyordu. İlk yolladığı tarif beğenilmeyince, o tarifi nasıl geliştirip, değiştirebileceğine dair kafa yormaya başlamıştı. Stajın sonuna doğru ustası onu iyice zorlamaya başlamıştı.
“Eğer iyi bir usta olacaksan, iyi çalışmak zorundasın. Hâlâ eksiklerin var. Sonra bu ustanın yetiştirdiği öğrenci başarısız oldu dedirtmek istemem ben kendime!”
“Merak etmeyin!” diyordu Güneş, “En iyi olmak için elimden geleni yapacağım!”
Feridun bey sahiden Güneş’i çok seviyor ve takdir ediyordu ancak yaşadıklarından dolayı çok sarsılmıştı. İşine dört elle sarılmak onun hem ruhuna iyi gelip, açılan boşluktan kurtaracak, hem de kendi ayakları üzerinde durmak için sağlam temeller atmış olacaktı. Eğer isterse stajdan sonra da gelip orada çalışabileceğini her fırsatta tekrarlıyordu. Güneş’in içini rahatlatan şeylerden biriydi bu da. Gülten hanım öldükten sonra kocasından aldığı maaş yine kesilerek Nadire’ye bağlanmıştı. Güneş’in de Necmiye hanımın da böyle şansları yoktu ne yazık ki. Hoş Nadire’nin ne gündelikçiden kazandığı ne de aldığı maaş evdekilerin gözünü doyuruyordu. Bir ailede üç kişinin birden böyle asalak olmasını aklı almıyordu Güneş’in. İnsan şuncağız kızın eline baktığı için utanır, para kazanmanın bir yolunu arar, olmadı evle ilgilenirdi ama ne yazık ki sanki onlara bakmak için doğmuş gibi her işi Nadire’ye gördürüyorlardı.
Arsa’dan gelen pay yasal işlem ve intikaller tamamlandıktan sonra Güneş’in hesabına yatacaktı. Staj için açtırdığı banka hesap numarasını göndermişti gerekli kişilere. Her gün hiç üşenmeden banka uygulamasına girip para yatmış mı diye kontrol ediyordu heyecanla. Yatsa hemen Nadire’ye söyleyecekti. Stajı bittikten sonra mezun oluyordu zaten. Her şeyi nasıl yapacaklarına karar verene kadar Feridun beyin dükkanında çalışmaya devam eder, o arada kararlar alır, girişimlerini yaparlardı. Yine staj yaparken olduğu gibi gündüz çalışır, akşamları da siparişleri yapmaya devam ederdi. İzin günlerinde de dükkan bakmaya çıkarlardı Nadire ile. Aslında kuryeli satış yapma imkanları olsa daha çok satış yapacaklarını planlamışlardı ama bunun için de kurye masraf ve maaşını ödeyecek kazanç elde etmek gerekiyordu. Ondan önce de bir işletme kurmak tabi yasal olarak. Henüz bunların bile nasıl yapıldığını ikisi de bilmiyordu ama hepsinin üstesinden geleceklerine hiç şüpheleri yoktu.
Para geleceği konusunu duyduktan sonra biraz daha düzelen Nadire son zamanlarda yine o umutsuz ve bezgin haline dönmüştü. Güneş onu neşelendirmeye çalışıyor, ekstra bir şey olup olmadığını sorup duruyordu ama Nadire “Her zaman ki şeyler işte!” diyerek geçiştiriyordu.
“Az kaldı canım benim sabret olur mu? Hepsinin üstesinden geleceğiz!”
“Tamam!” diyordu ağzı ama sanki aklı başka yerlerdeydi.
Tuna ertesi gün diğer pasta evlerinden birine gitmeyi çok istese de beklenmedik şekilde gelişen işler yüzünden gidemedi. Güneş’in onu görünce ne düşüneceğini çok merak ediyordu. Onu nasıl bulduğunu duyunca iyice şaşıracaktı aslında. Neden haber almadığı halde gelip pastasının derecesini sormamıştı ki acaba. Sonuçta olumlu ya da olumsuz herkese geri dönül yapılmıştı sonuçlarla ilgili.
Ertesi gün ikinci adrese gitmek için erken davrandı, gün ilerledikçe beklenmedik şeyler çıktığından ofisten ayrılamıyordu. Feridun beyin pasta dükkanının önüne arabasını park etti ve içeri girdi. Ön kısımda hazırlanan pastalar teşhir ediliyordu. Tezgahta duran kızlar onu gülümseyerek karşıladılar. Tuna burada staj yapan pastacılık öğrencileri olup olmadığını sorunca kızlar onların arkada çalıştıklarını söyledi. Tuna o kısma geçip bir arkadaşına bakmak isteyince de hemen engel oldular. Feridun bey mutfağında bir yabancıyı asla istemezdi. Hem sterilizasyon hem de meslek sırları açısından. Güneş’i sevdiği ve takdir ettiği için her işin içine sokuyordu, yoksa hayatta bu kadar süre yanında tutmaz, okula olumsuz rapor yazıp yollardı.
Kızlardan biri Feridun beyi çağıracağını söyleyip, arkada kaybolunca, Tuna’da mecburen beklemek zorunda kaldı. Kız ustanın kulağına eğilip söylediği için Güneş ne konuştuklarını duymamıştı. Feridun bey onu arayan biri olduğunu duyunca, ona söylemeden öne geçti. Dört kız babası olunca, karşısında genç bir kızı soran delikanlı görünce hemen suratsız halini takındı ve Tuna’yı sorguya çekmeye başladı. Ancak onu dinledikçe yüzündeki kaslar teker teker gevşemeye başladılar. Zaten nasıl olup da yarışmadan hiç haber gelmeyişine o da çok şaşırmıştı. Hemen arkaya geçip Güneş’i çağırdı. Güneş stajyerlerin öne geçmesinin yasak olduğunu bildiği için bir anlam veremedi ama ustasını dinleyip ön kısma geldi.
“A siz?” dedi Tuna’yı görür görmez, Tuna Feridun beye bir arkadaş ortamında karşılaştıklarını söylemişti, tekneden bahsetmemişti, “Nasıl buldunuz ki beni?” dedi Güneş hayretle, biraz da gerilmişti. Acaba takım elbisesinin parasını mı istemeye gelmişti bu adam şimdi? Ustasının yanında tekneyle ilgili bir şey söylerse diye kalbi hızlı hızlı atmaya başladı.
“Bu genç adam senin katıldığın yarışmanın sponsoruymuş!” dedi Feridun bey, Tuna’ya fırsat vermeden tok sesiyle. Tuna hızlıca göz kırptı Güneş’e. Güneş konunun tekne olmadığını anlayınca derin bir “Oh!” çekti ama Tuna’nın tekne konusunu gizlemek için böyle bir şey söylemiş olabileceğini düşündü.
“Güneş hanım pastanızı teslim ettikten sonra neden hiç uğrayıp sonuçlarla ilgilemediniz?” dedi Tuna gülerek.
“Sonuçlar bildirilecek denmişti ama?”
“Sizin ki bildirildi mi?”
“Hayır!”
Feridun bey genç adamın gereksiz lafı uzattığına karar verip yine araya girdi, “Yarışmayı kazanmışsın!”
Güneş şaşkın şaşkın bir ustasına bir Tuna’ya bakmaya başlamıştı. İkisi bir olup ona şaka mı yapıyorlardı acaba?
“İzin verirseniz ben Güneş hanımı alıp kurulun olduğu yere götüreyim, orada durumu kendisine daha net bir şekilde açıklarız!” dedi Tuna ciddiyetini takınarak.
“Tabi tabi haydi gidin!” dedi Feridun bey gururla, “Yarın görüşürüz, haydi bekletme insanları, geç arkaya önlüğünü çıkar!” dedi Güneş’e.
Güneş hâlâ ne döndüğünü tam anlayamadan arkaya geçti, o yarışmaya katılalı neredeyse bir yıla yakın olmuştu. Ayrıca Tuna’nın yarışma ile ne ilgisi vardı. Kesin başka bir şey vardı onu dükkandan çıkarmak için böyle söylüyordu. Takımının lekeri bunca ay sonra mı aklına gelmişti bu adamın? Aklında bin bir soruyla, üzerini değişip Tuna ile dükkandan çıktı ve o gece binmeyi kabul etmediği siyah arabaya bindi.
“Hiç soru sormayacak mısın?” dedi Tuna gülümseyerek.
“Ben ne olduğunu anlayamadım!” dedi Güneş çekinerek, çünkü duyacağı şeyin iyi bir şey olmayacağını düşünüyordu.
“Yarışmayı kazandın, dedi ya ustan!”
“O yarışma olalı neredeyse yedi sekiz ay oldu”
“Biliyorum ama senin pastanın formu kaybolduğu için aylardır sana ulaşmaya çalışıyor kurul!”
“Yani bu kandırmaca değil mi?”
“Kandırmaca mı?” dedi Tuna saf saf yüzüne bakan Güneş’e dönüp, bir yandan da araba sürdüğü için onun tepkilerini tam göremiyordu ama aynı o gece hatırladığı gibi olduğunu düşünüyordu yine. Doğal, saf ve güzel.
“Şey! Ben sandım ki sen ustaya öyle söyledin.”
“Neden öyle söyleyeyim ki gelip ustana?”
“Bilmiyorum belki takımın için falan?”
“Bak ne diyeceğim gel önce bir kahve içelim birlikte ben sana olanı biteni anlatayım olur mu?”
“Olur” dedi Güneş yine saf saf.
(devam edecek)