Güneşli günler – Bölüm 5

Bu arada Güneş’in okulunun stajı da başlamıştı. Her gün yarım günden fazla gidip bir pastacı da çalışacaktı. Hem yeni bir şeyler öğrenecek, hem okulda öğrendiklerini uygulamalı olarak pekiştirecekti böylece. Nihayet gerçek bir yerde pasta yapacağı için çok heyecanlıydı. Bir yandan da geçimlerini sağlamak için siparişleri yapması gerekse de yine de hepsine yetişebileceğine inanıyordu. Tek şansı stajyer olduğu için cumartesi pazar çalışmak zorunda olmayışıydı.

Nadire elbiseleri getirdiği gün hemen biletten bahsetmemişti Güneş’e. Zaten tam doğum gününe denk gelmiyordu teknenin günü, neredeyse on on beş gün sonrasıydı. O yüzden doğrudan doğum gününde bile verebilirdi arkadaşına hediye olarak.

Bu arada evin kalabalığından mı yoksa hastalığın gidişinden mi Gülten hanımın durumu da kötülemişti biraz. Nadire yengesinin hiç bir işe elini sürmediği için annesinin o işteyken bir şeylerle uğraştığını düşünüyordu. Gerçi eve gelip sorduğunda reddediyordu Gülten hanım ama arada ortaya çıkıveren o kekleri, börekleri yengenin yapmadığı aşikârdı. Necmiye hanımda kalabalıklar diye arada yaptıklarından gönderiyordu onlara. Güneş siparişleri yaparken o da arada sırada böyle etrafa yapıveriyordu. O da yaşlanmıştı iyice çabuk yoruluyordu ama öyle alışmıştı ki elini una değdirmeden rahat edemiyordu. Bu yüzen Güneş eşe dosta yapmasına izin veriyor ama kesinlikle sipariş işine sokmuyordu onu.

Son duyduklarına göre Arif ve ailesi mahalleden taşınıp gitmişlerdi. Neden böyle apar topar gittiklerini kimse bilmiyordu. Çalıştığı tekneden de ayrılmıştı taşınmayı bahane ederek. Necmiye hanım çok sevinmişti serserinin mahalleden gitmesine. Fatma hanımın kızını da ortada bırakıp gitmişti muhtemelen serseri. Kimseye teknede kızı Arif ile gördüklerini söylemediklerinden ona neler olduğunun peşine de düşmediler. Allah korusun bir tatsız şey olsa zaten mahallenin ağzı durmaz yakında gelirdi onun haberi de.

“En azından mahallenin kalanı kurtuldu!” diye homurdandı Necmiye hanım sadece, aklına geldikçe sinirleniyordu hâlâ. Ya görmeselerdi de kızı ona vermiş olsaydı, ya nikahtan sonra ortaya çıksaydı bunu ne mal olduğu, nikahı da bırak, ya kucağına bir çocuk verdikten sonra yakalamış olsalardı serseriyi başkasının koynundan.

“Aman anneanne sen de olmayanı kurup kendini niye üzüyorsun daha fazla!” diyordu Güneş, “Olmadı bak bir şey işte, o da çekmiş gitmiş. Unut artık kurup kuruşturma!”

“Sen gel onu bir de bana sor!” diyordu Necmiye hanım baştan başlıyordu söylenmeye. Güneş ses etmiyordu bu sefer içini boşaltsın diye dinliyordu aynı şeyleri yeniden yeniden.

Pastacı dükkanının sahibi Feridun bey Güneş’i çok sevmişti. Kendisinin de tam beş tane kızı vardı. Onlar da aslen göçmendiler ve kendi mutfaklarından bir şeyleri de tariflerine eklemişti. Güneş anneannesinin tarifini kimseye vermeyeceğine söz verdiği için Feridun beyin dükkanında yapmıyordu ama evde yaptıklarından tatması için ona getirmişti.

“Gerçekten çok iyi bir tarif, bizim büyüklerin yaptıklarına da benziyor ama tam olarak değil. Bak her sene böyle özel veya yöresel pasta tariflerinin katıldığı bir kaç yarışma var. Biz epeyce yıl katıldık, ödüller de aldık. Büronun duvarlarında fotoğraflarımız var bakarsın. Benim kızlarımdan hiç biri senin gibi bu mesleğe heves etmedi. Ben de artık yarışmalar için yaşlandım. Eğer istersen sen katılabilirsin ne dersin?”

“Sahi mi diyorsunuz?”

“Evet elbette sahi. Kişisel olarak başvuru kabul edilmiyor ama sen kendi tariflerinle buranın adına katıl isteğine. Daha öğrencisin bakarsın bir şeylerin kapıları açılıverir önüne değil mi?”

“Feridun bey beni o kadar mutlu ettiniz ki, anneannem de çok sevinecek bu habere!”

“E beş tane kızı olunca insanın kız çocuklarına babalık etmeden duramıyor.”

Necmiye hanım Güneş’in daha staj yaptığı yerde böyle sevilip başarılı olmasına çok seviniyordu. Feridun beyle gelip o da bir kez tanışmıştı. Gerçekten efendi ve dürüst bir adamdı. Güneş’in meslekte ilerleyeceğine o da en az Feridun bey kadar inanıyordu. Aklına geldikçe “Ya evlendirseydim bu kızı? Ya yoluna gitmesine mani olaydım!” deyip duruyordu hâlâ.

“Aman kızım mesleğini eline al, sen mutlu ol, ne istersen onu yap!” diyordu artık, evlilik lafını unutmuştu çoktan. Kendi isterse bir hayırlı damat bulurdu elbet. Gülten hanım da gözü arkada kalmasın diye erkek kardeşini getirmişti eve ama daha beter yakmıştı kızını. Nadire’nin gündüz elin evinde ayrı, akşam kendi evlerinde ayrı çalışmaktan rengi solmuştu iyice. Annesinin hatırı için ses etmeden çalışıyor, Güneş’e gelip anlatınca biraz rahatlayıp aynı hengamenin içine geri dönüyordu zavallı.

Bu arada Nadire bir hafta geçmesine rağmen getirip bıraktığı elbiselerden bahsetmiyordu bir türlü.

“Nadire unuttun mu bunları bak temizlemeye vereceğim demiştin. Kadın geldiğinde hazır olmazsa mahcup olursun!” diye sordu Güneş sonunda.

“Yok unutmadım sen merak etme! Hiç açıp baktın mı çok güzel iki elbise var içinde!”

“Başkasının kıyafetine niye bakayım Nadire?”

“Ya ne olacak canım açıp bakınca incileri mi dökülecek elbisenin. Zaten temizlemeye gidecekler.”

“Emanet şey, sen al götür bunları bir an önce. Ne zaman gelecekmiş Berfu hanım?”

“İki hafta diye gitti ama dört hafta çıkmış mesaj attı. Ben zor durumda kalmayım diye verecekmiş arada boş geçen haftayı da. Çok da eli açık kadın ya!”

“Allah razı olsun, öyle insanlar da kalmadı şimdi.”

“Annem diyor ya para ile imanın kimde olduğu belli değil diye!”

“Ne ilgisi var şimdi yani?”

“Yani zengin ama o dizilerdeki zenginler gibi şımarık değil, iyi bir kadın Berfu hanım!”

Güldü Güneş yeniden ama bozmadı arkadaşını.

“Evdekiler ne alemde?”

“Ya bu Ferhat var ya okumaz ben sana diyeyim, boşuna kursa yazdırdılar onu”

“Kursa mı yazdırdılar.”

“Tabi canım toplantısına gitmiş dayım. Dersleri berbat. Yengem taşındı çocuk alışamadı diyor ama bildiğin et beyinli bana sorarsan.”

“E neyle ödeyecekler kurs parasını dayın işe girdi mi?”

“Yok be nerede? Ben ödeyeceğim şimdilik!”

“Sen mi? Kızım senin canın neye yetecek ben anlamıyorum ki?”

“Annem ödeyiver dedi, ne diyeyim şimdi kadına. Zaten iyice kötü oldu biliyor musun. Kilo veriyor sürekli, hiç beğenmiyorum durumunu.”

“Dinlenemiyordur ki, keşke hiç gelmeseydi şu dayınlar!”

“Bence de öyle ama ne yazık ki gitmeye de çalışmaya da hiç gönülleri yok. Kene gibi emiyorlar kanımızı! Bu arada doğum günün için bana söz verdin unutma bak!”

“Ya Nadire bak bir de çocuğun kursunu ödeyeceğim diyorsun hâlâ ne doğum günü derdindesin acaba?”

“Ya hiç mi yaşamayalım Güneş, hiç mi bir hayalimiz gerçek olmasın bizim de! Hallettim ben o işleri hem, sen parayı dert etme!”

“Ne yaptın yoksa Berfu hanımdan fazla para mı aldın?”

“Ya yok sen de Allah aşkına, iyi kadın dediysek o kadar da değil! İki güncük kaldı doğum gününe sabret öğreneceksin”

“Bak ben staja gidiyorum, yarışma için de pasta yapacağım bu hafta gece falan çıkamam bir altı yedi gün tamam mı?”

“Tamam, doğum gününden sonra yaparız, önemli olan sözünü tut sen!”

“Allah bize akıl fikir versin!” diye güldü Güneş elinde olmadan. Pastacıda çalışmaya başlayınca böyle bir yeri açmanın ne kadar zor olduğunu anlamıştı iyice. Onun işinde gelişip, para kazanıp da bir yer açması için çok uzun yıllar geçmesi gerekecekti. Arkadaşını dayısı ve asalak ailesinin elinden kurtarması şimdilik pek mümkün görünmüyordu ama canı sıkılmasın diye ona bir şey söylememişti henüz.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s