Güneşli günler – Bölüm 4

Metehan bey karısı ve oğullarını da alıp gelince Nadire mecburen odasını onlara vermek zorunda kalmıştı. Zaten iki oda bir salon olan gecekondunun yatacak yer konusu sıkıntılıydı. O da mecburen yeğeni Ferhat ile salonda yatmaya başlamıştı. O kanepede, Ferhat da yer yatağındaydılar. Oğlan elindeki telefonla oynamaktan vazgeçmediği için Nadire bir türlü uyuyamıyordu sesten, telefonun ışığından ama yengesi her sabah pişkin pişkin “Geldik seni de yerinden ettik ya biz, ondan uyuyamıyorsun yerini yadırgadın herhalde. Bir haftaya kalmaz bebekler gibi uyursun” diyordu oğluna bir şey diyeceği yerde. Ferhat sahiden laftan sözden anlamayan tuhaf bir çocuk olmuştu. Gece geç saatlere kadar telefonda oyun oynuyor sabah annesi ile babası uyanınca da geçip onların yatağında yatmaya devam ediyordu. Yaşına göre çok kiloluydu ve sürekli de açtı maalesef. Nadire yengesi gelince akşam hiç değilse hazır yemek bulacağını umarken, bir de üç boğaza daha yemek yapmaya başlamıştı. Kahvaltıdan sonra çayını, kahvesini alan Nesrin yengesi kadın programları, diziler akşama kadar televizyon seyrediyordu. Gülten hanım da Nadire işe gidince sessiz evde sıkıldığından eve hareket geldi diye seviniyor, Nesrin hanım ile akşama kadar o da televizyon seyredip sohbet ediyordu.

“Dayı ayrı bir olay zaten!” diye dert yanıyordu Nadire her gün Güneş’e iş bakacağım diye öğlene doğru evden çıkıyor, her gün iş dönüşü kahvede görüyorum kendisini. Her seferinde de bütün gün dolaşıp bir şey bulamayınca, soluklanmaya girdiğini söylüyor.”

“Belki doğru söylüyordur”

“Yok ne doğru söylemesi Güneş, Ertuğrul ağabey söylüyor, onun kardeşi ile akşama kadar batak oynuyorlarmış her gün. Kahveden çıkıp iş baktığı falan yok!”

“O da iş arıyordu değil mi?”

“Güya evet. İki aylak bulmuş bunlar birbirini, yalan dolan gün bitiriyorlar!”

“Gülten teyze ne diyor peki bu duruma?”

“Annem bir şeyin farkında değil, üzülmesin diye bir şey diyemiyorum. Demem o ki şu pastaneyi aç bir önce kurtar beni bu hayattan!” diye gülüyordu Nadire. Sanki pastane açsalar evdeki durumu değiştiren bir şey olacakmış gibi. Güneş de gülüyordu onunla mecbur ama üzülüyordu arkadaşının haline.

Okulunu bitirmesine az kalmıştı artık, anneannesi yorulmasın diye de evdeki tüm siparişleri o hazırlamaya başlamıştı. Nadire’de ev kalabalıklaşınca ona yardım etme bahanesi ile geliyordu her akşam mutfağı topladıktan sonra. Yengesi bulaşığa da girmiyordu hiç ya kolları ağrıyor, ya yeni sürdüğü ojesi bozuluyordu.

“Kendi evlerinde nasıl yaşamış bunlar aklım almıyor Güneş! Hepsi mi tembel olur bir ailenin!”

“Yaşayamadıkları için gelmişler ya size!”

“Vallahi doğru diyorsun, bunlar anneme bakacaklarına ben hepsine bakar oldum!”

“Neyse Gülten teyzenin yüzü gülüyorsa yapacak bir şey yok artık, ben de yardım ederim birlikte hallederiz böyle!”

“Zaten sen olmasan kafayı yerim ben. Bak temizliğe gittiklerimden bir kadın var, kadının adını bir türlü öğrenemedim. Hah! Berfu hanım! Her ay en az iki kere partilere gidiyor, bir kere ben oradayken hazırlandı. Kızım var ya! O dizilerdeki kadınlar bunu görse ağlarlar, öyle güzel kadın. O ellerini görsen, hani şu barbi bebekler var ya aynı onlar gibi. Aramızda kalsın burnunu da yaptırmış herhalde hokka gibi. Bir giyinme odası var, ayakkabılar, tarz pahalı kıyafetler. Öyle kibirli de değil anlatıyor bana gezdiğini tozduğunu. Kızım her şey niye bu kadınlara Allah aşkına?”

“Allah sağlıkla yemek nasip etsin, neyimiz eksin Nadire?”

“Neyimiz eksik Nadire?” diye Güneş’in taklidini yaptı Nadire, “Neyimiz tamam acaba? Bak doğum günün geliyor senin de bu sefer biz de gidip bir şeyler yapalım iki kız ya!”

“Tamam, tamam yaparız, haydi krema donacak, konuşmayı bırak da sür şunu!” dedi Güneş gülerek.

“Ben plan yapacağım sen de uyacaksın anlaşıldı mı? Bak söz ver!”

“Söz!”

“O gece ben sende kalacağımı söylerim, sen de, bizde kalacağını söylersin!”

“Yok artık ne alakası var? Gece sokakta mı kalacağız?”

“Yok sütümüzü içip yatacağız! Gezeriz ya! Herkes geceleri geziyor!”

“Gündüzleri gezdik, gecemiz eksikti!” dedi Güneş yine gülerek.

“Söz verdin bak!”

“Yaparız bir şeyler tamam o gün gelsin hele!” diye geçiştirdi Güneş, daha bir ay vardı doğum gününe. Öyle dışarılarda harcayacak fazla fazla parası yoktu zaten ikisinin de, ancak hayalini kurabilirlerdi ki, Güneş’in zaten hiç böyle bir hayali yoktu. Anneannesini rahat ettirmek için para istiyordu o, giyinmek, süslenmek, gezmek için değil ama Nadire o kadar özeniyordu ki bütün bunlara, çok paraları olursa mutlaka ona tattırmak istiyordu hepsini. Hayal ettiği kadar zevk almadığını görecekti o zaman. Hayal olunca tatlıydı bu tür şeyler, bal yiyen baldan usanmış diye boşuna demiyorlardı.

Güneş ciddiye almadıkça, Nadire takmıştı kafayı arkadaşının doğum gününe. Bahsettiği Berfu hanım eşinden ayrılmıştı iki yıl önce, ayrılırken de zengin kocasından yüklü bir miktar almıştı. Zaten aileden zengindi ama yine de kocasından para almak istemişti hırsından. Çocukları olmamıştı, daha da doğrusu istememişlerdi. Kendi mimarlık bürosu vardı kadının, gündüzleri orada, akşamları da sürekli dışarılardaydı. Evde yemek falan yapma huyu yoktu. Ocağı bile eskimemişti bu yüzden. Hazır aldıklarını da mikrodalgaya sokup ısıtıyordu. Saçları pırıl pırıl ve her zaman bakımlıydı. Çok da güzel kokuyordu ayrıca. Nadire onun evine gidip geldikçe ister istemez kıyaslıyordu kendisiyle ve kendi hayatıyla. Kıskandığından, gözü olduğundan değil ama özeniyordu.

Tam da Güneş’in doğum gününe bir hafta kala Nadire yine onun evindeydi. Berfu hanım şehir dışına gidecekti iki hafta kadar. Nadire’yi de sevip, güveniyordu gerçekten.

“Kuru temizlemeye verilecek bir kaç giysim var, onları sana versem ben yokken halleder misin acaba diye sordu?”

“Hallederim tabi”

“Kuru temizlemecinin kartını kıyafetlerle birlikte hazırlarım ben şimdi, parasını da koyarım içine. Sana zahmet olacak. Gelirken de getirirsin zaten o hafta döneceğim ben de olur mu?”

“Tabi!” dedi Nadire hemen, o sırada salonu temizliyordu. Sehpanın üzerinde duran iki etkinlik biletini alıp bunları nereye kaldırayım diye sordu. Berfu hanım sürekli bu tür yerlere gidip, partilere davet edildiğinden bunların ne işe yaradığını öğrenmişti Nadire.

“Ya ona gitmek istiyordum ama biliyorsun işte şehir dışına gidiyorum. İstersen sen al!”

“Ben mi alayım?” dedi şaşkınlıkla

“Bu bir tekne gezisi aslında, bir gece denizde kalınacak, sabaha kadar yeme, içme, dans bilirsin.”

Nadire’nin içi gitti “Benim nereden o kadar param olsun ki!”

“Ne parası hayatım davetiye bu, tekneye bindiğin andan inene kadar beş kuruş para vermiyorsun!”

“Sahi mi? E sen kimsin demezler mi bana?”

“Yo niye desinler? Kim kimi tanıyor ki sanki. Bunlar tanıtım için yapılıyor, bu da bir markanın tanıtımı, yazıyordur üzerinde!”

“Alayım ben o zaman bunu!”

“Al diyorum işitmiyor musun?” dedi Berfu hanım gülerek.

Nadire o akşam heyecanla döndü eve bir torba kıyafet ve biletle. Kıyafetleri mahalledeki kuru temizlemeye vermeyi düşünmüştü. Böylece para da artacaktı üzerine. Yengesine güvenemediği için mutfağı toparladıktan sonra torbayı da aldı gitti Güneş’lere. Kuru temizlemeye vereceğini söyleyince, “Olur!” dedi Güneş, “Kalsın burada bir şey olmaz!”

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s