Necmiye hanımın bağırışını ve Arif’in süklüm püklüm evden çıkışını gören Nadire koşup geldi hemen.
“Necmiye teyze! Meraklandık, hayırdır ne oldu?”
“Gir kızım, gir!” dedi yaşlı kadın soluk soluğa kalmış, hâlâ söyleniyordu, “Bu denilen ahlaksızdan Allah korudu gün ışığımı”
Nadire içeri girdi şaşkın şaşkın bir Güneş’e bir sinir küpüne dönmüş Necmiye hanıma bakmaya başladı. Necmiye hanım sakin bir kadındı, öyle kolay kolay bağırdığı, sinirlendiği mahallede duyulmamıştı. Onu bu kadar delirttiğine göre Arif kesin çok kötü bir şey yapmış olmalıydı.
“Anneannem Arif’i başka bir kızla yakaladı!”
“A! Nasıl yani!” dedi Nadire iyice hayretle, “Nerede yakaladı, daha yeni şenlikteydik ya hepimiz, şenliğe mi getirdi kızı yoksa ben gider gitmez!”
“Ay yok!” dedi Necmiye hanım elini boşlukta bir şey kovalar gibi sallayarak, “O salağa gözleme götürmedik mi kızım tekneye?”
“Ha doğru ya!”
“İşte orada kamarada bir kızla öyle görmüş!” dedi Güneş kıkırdayarak.
“Ne gülüyorsun kız! Az daha varacaktın bu serseme!” dedi Necmiye hanım bu defa hiddetlenerek.
“Ya Necmiye teyze, iyi ya işte zamanında görmüş, kurtarmışsın Güneş’i. Neye kızıyorsun ki daha? Güneş zaten onu sevmiyordu ki, sen istedin diye evlenecekti!”
“Nadire sussana!” dedi Güneş hemen.
“Ah dilim kopaydı o ailesine demeyeydim olur diye!”
“Ya olan olmuş, aman ne iyi de olmuş, Güneş bana kalmış yine! Hem onun suçu ne ki bağırıp duruyorsun.”
“Kız sussana!” dedi Güneş gene fısıldayarak, Nadire saf saf konuştukça, Necmiye hanım iyice geriliyordu.
“Yavrum ben niye kızayım torunuma, kendime kızıyorum, bir de o salak kıza? İnanmış da bu ahlaksıza! Tövbe, tövbe!”
“Kız kimdi ki?”
“Kimse kimdi!” dedi Necmiye hanım gene sinirle, yürüdü mutfağa gitti sonunda.
“Ya Nadire sen de anneannemi iyice delirttin geldin! Kadıncağız zaten şoka girmişti tekneden indiğinde!”
“Ne görmüş ki, öpüşüyorlar mıymış yoksa?”
“Ne bileyim ne görmüş ama Arif pantolonunu toplaya toplaya çıktı dışarı!” diye kıkırdadı Güneş, Nadire haklıydı aslında Arif’i hiç sevmemişti sahiden, böyle iş bozulunca da sevinmişti kendi kendine. Anneannesi üzüldü diye üzülüyordu bir tek.
“Ay keşke ben de görseydim neler olduğunu!” dedi Nadire heyecanla.
“Bu saflıkla gösterirler sana yakında!” diyecek oldu Necmiye hanım geri döndüğünde kızın söylediklerini duyunca, vazgeçti sonra. Nadire sahiden çok iyi bir kızdı. Çok saftı ama her şeye inanıveriyordu zavallı. Seyrettiği dizilerde gibi sanıyordu hayatı çoğu zaman.
İlk temizliğe başladığında koşa koşa Güneş’e gelip, “Biliyor musun bu zenginler hiç öyle evde ful makyaj, ayakkabı giyip gezmiyorlarmış, sen ben gibi eşofman, çorap falan hepsi!” demişti. Güneş çok gülmüştü arkadaşının seyrettiği şeyleri sahi sanmasına ama bir şey demeyip şaşırmış gibi yapmıştı oda. Tamam hiç zengin evi görmemişti, dizi de seyretmezdi fazla ama hiç dizilerdeki gibi yaşamları hayal de etmemişti açıkçası.
“Bir gün çok paramız olduğunda o dizilerdeki kadınlar gibi süslenip kahve içmeye gidelim şöyle pahalı bir yerde, bir kez de uçağa binelim tamam mı? Çok merak ediyorum” diyordu Nadire sürekli.
“Tamam, sana söz!” diyordu Güneş’te her zaman.
Necmiye hanım nihayet biraz sakinleyince, Nadire’de hemen eve koştu olanları annesine anlatmaya.
“Sakın ola bu yarım akıllıya kızın kim olduğunu demeyesin!” diye tembihledi Necmiye hanım Güneş’i, “Ağzından kaçırır bir yerde, bizden bulmasın!”
“Tamam anneanneciğim! Sen hiç merak etme!” dedi Güneş ona sarılıp, yanağına bir öpücük kondurdu.
“Bana bak, sen sahiden istemiyor muydun bu oğlanı?” dedi sonra gözlerini devirerek.
“Yani!” diye yarım yamalak bir cevap verdi Güneş, “Ben kendime yeterim anneanne ya! Sen hiç merak etme! Bir kocaya emanet edilmeye ihtiyacım yok!”
“Aman bu yeni nesilden koca moca olmaz zaten! Ne istiyorsan onu yap, sakın bu Arif denilen ite de yüz verme bir daha, konuşma bile! Annen de saftı bu Nadire gibi, böyle bir ite kandı gitti işte! “
“Tamam sen hiç merak etme canım anneannem benim! Ben senin sözünden zerre ayrılmam!”
Güneş o zaman anlamıştı anneannesinin neden o kadar kızıp, üzüldüğünü. Annesini hatırlamış, torununu da aynı tuzağa sürüklediğini anlamıştı. Kimse kimsenin iç yüzünü bilemezdi ki dışarıdan bakınca. Herkes evinde başka, içinde başka, sokakta başkaydı işte. Onu daha fazla sinirlendirip üzmemek için kapattı konuyu o da, başka şeylerden bahsetmeye başladı. Nadire eve gider gitmez Gülten hanıma olanları bir bir anlatmıştı hemen. Gülten hanım da saflığından korktuğu kızına nasihat üzerine nasihat vermişti olaydan yola çıkarak. Nadire dinlediği tüm nasihatlara rağmen bir gün zengin olup, hayatının aşkını bulacağını hayal ederek uykuya dalmıştı yine her zaman ki gibi.
Arif biraz daha Güneş’in peşinde dolandıktan sonra vazgeçmişti. Ailesi Arif’in yaptıkları yüzünden yüzüklerin atıldığını öğrenince Necmiye hanıma haberler yollamış, özürler dilemişti ama Necmiye hanım kararından dönmemişti, “Benim onlara verilecek kızım yok, komşuluk baki!” diye haber göndermişti cevaben. Sonuçta oğlanın yaptıklarından ailesine küsecek değildi, mahallede yüz yüze gelecekleri günler olacaktı. Komşusunun kızına canı sıkılmıştı ama görüp de anasına babasına söylese, kızı kıtır kıtır keserler, o olmasa da zaten kendi kızı kocaya kaçtı, bizimkine iftira atıyor diye üste çıkmaya da kalkabilirlerdi. Böyle şeylerin olduğunu görecek, bilecek kadar yaşı vardı. İstemeyen insana iyilik etmemek gerektiğini öğrenmişti çoktan. Zaten sonuç hangisi olursa olsun, kızı Arif’le gördüğünü söylese, kızın adını lekelemekten ötesine varamayacaktı. Gördüklerine bakılırsa olan olmuştu zaten. Düzeltilecek bir kısmı yoktu daha. Gördüğünü unutmaya karar verdi, Güneş’i de defalarca tembihledi, kimseye söylemeyeceğine dair.
“Allah yüzüne baksın da hayatı rast gitsin!” diye dua etti sadece içinden.
Kendi kızına söz geçiremediği için kimsenin kızına edecek lafı yoktu, insan kendi başına gelmeden bilemiyordu böyle şeyleri. Bazen ne kadar özenirsen özen, evlat bildiğini okuyor, zarara uğruyordu. Kim bilir nerelerde, başına neler gelmişti kızının. Hiç bir haber gelmemişti ardından, Gülten hanımla bazen dertleştiklerinde kadıncağız “Kötü bir şey olsa ilk sen duyardın merak etme!” diye avuturdu onu, “Ne hikmetse böyle şeyler hemen duyuluverir! Belki evlenmiş mutlu olmuştur bir yerlerde, yüzü tutmuyordur geri gelmeye! Bir gün bakmışın çıkagelmiş!”
Necmiye hanım onun iyi niyetini bildiğinden acı acı gülümseyip sallardı başını ama kızının başına ne iyi bir şey geldiğine inanıyordu, ne de bir gün çıkıp geleceğinden. Hatta gelirse Güneş’e dert olacağından bile korkuyordu aslında. Bunca yıl sonra başı sıkışmadan dönmezdi çünkü. İnsan hem anasını hem yavrusunu terk edecek kadar vicdansız olabiliyordu işte. Kızından biliyordu.
Bu arada bir ay çabucacık tükenmiş Nadire’nin dayısı ile ailesi gelip Gülten hanımlara yerleşmişlerdi. Gülten hanım uzun süredir görmediği kardeşini görünce çok sevinmişti. Yeğenini de son gördüğünde küçücük olduğundan karşısında neredeyse bıyıkları çıkacak delikanlı bulunca gözlerine inanamamıştı. Nadire annesinin sevincini gelip anlatmıştı Güneş’e hemen. Hastalığı yüzünden iyice sararıp solan kadının uzun süredir ilk kez böyle aydınlanmıştı yüzü.
(devam edecek)