“İnsanın içindeki duyguların yoğunluğu kadar dönüşür nefret sevgiye, sevgi nefrete” demişti Halit bir keresinde Efsun’un başına gelenleri dinleyince. Şimdi karşısında diz çöküp af dileyen Cenk’i görünce hissettiği her şeyin yok olup gittiğini anladı Efsun, sevgiden nefrete dönüşen her şeyi çekip atmıştı içinden Halit ve yeniden sevgi dolu olmasını sağlamıştı.
“Önemli değil!” dedi durgun bir sesle.
Cenk’te afalladı bu cevaba, şaşkın şaşkın baktı Efsun’un yüzüne bu affedildiği anlamına mı geliyordu?
“Beni affettin mi yani?” dedi sesi titreyerek, neredeyse düşüp bayılacaktı heyecandan.
“Affettim!” dedi Efsun, “Seninle alacak verecek hesabın kalmadı!”
“Ne? Nasıl yani?”
“Seni affettim ve serbest bıraktım işte, bunun için gelmedin mi? İçini rahatlatmaya?”
“Seni almaya geldim!”
“Çık geç kaldınız!” dedi arkasından Halit’in sesi. Efsun’un gözlerindeki ifadenin nasıl değiştiğini gördü Cenk önce sonra başını çevirip bakınca Halit’i gördü, “Yakında evleniyoruz biz!” dedi Halit nazikçe konuşmaya devam ederek.
Cenk ne diyeceğini şaşırmıştı, doğruldu dizlerinin üzerinden, “Bilmiyordum” diyebildi sadece, dönüp Efsun’a baktı yeniden. Efsun hiç bir şey demedi ama gülümsüyordu. Cenk başını önüne eğdi, “Allah mesut etsin!” diye mırıldandı ve dönüp çıktı bahçeden, siyah araba kalkıp gitti kapının önünden.
“İyisin değil mi?” dedi Halit müstakbel karısına, “İçinde en ufak bir şüphe varsa ben anlayabilirim inan bana!”
“Hayır yok!” dedi Efsun, “Onu görünce iyi ki kaçmışım dedim, iyi ki kaçıp seni bulmuşum!”
Halit sevgiyle baktı ona, “Tam zamanında geldim ama değil mi?”
“Evet sahi ayarlasak böyle denk gelmezdi!”
Cenk büyük bir hayal kırıklığı ve acı içinde bastı gaza, saatlerce hiç durmadan yol aldı. Evinin önüne geldiğinde yorgunluktan bitkin haldeydi. Yol boyunca, ağlamış, bağırmış, durmadan çalan telefonunu duymamıştı. Daha arabayı park eder etmez, onun dönüşünü bekleyen Mustafa atıldı üzerine, “Ağabey eve gelmen lâzım!”
“Neden ne oldu?” dedi Cenk, “Anneme mi bir şey oldu yoksa?”
“Hayır ama yengen! Kendini asmış dün gece!”
“Ne?”
Zavallı kız, ölen kocası üzerine, kendi isteği dışında kayınbiraderi ile nikahlandırılıp yeterince kötü hissetmişti kendini. Konağa geri geldikten sonra Gül hanımın dul olduğu için artan baskısı, Cenk’in başına gelenler ve sonunda evi terk etmesi, zaten ruh hali iyice bozulan kıza iyice ağır gelmişti. Başında kocası olmadığı için Gül hanım onu iyice cendereye sokmuştu. Çocuklarına nasıl bakacağından, ne giyeceğine, nasıl konuşacağına kadar her şeye karışıyordu. İyice bunalıma giren kız sonunda çocukları bile düşünmeyi bırakıp kendi canına kıymıştı. Şimdi çocuklar hem anasız, hem de babasız kalmışlardı. Cenk şok üzerine, şok yaşıyordu. Mustafa ile eve gittiklerinde annesini öfke içinde buldu. Kendi canına kıyan gelinine kızıyordu. Zavallı çocuklar yukarıda kız kardeşlerinin yanındaydılar. Gül hanımın öfkesinden herkes bir tarafa kaçışmıştı. Kızın ailesi cenazeyi gelip almıştı bir saat önce. Onlar da Gül hanıma epeyce kötü söz sarf etmişlerdi. Kızlarını ikinci kez gelin ettikleri bu evden kefenle alıp gitmişlerdi.
“Bu değil miydi istedikleri zaten!” dedi Cenk, Mustafa’dan olanları dinlerken, “Gelinlikle girsin, kefenle çıksın istemediler mi? Ben de ölsem ne olacaktı, benim on iki yaşımdaki kardeşime mi nikahlayacaklardı zavallı kızı?”
Eve gidip annesinin öfkesini görünce iyice midesi bulandı her şeyden!
“Mutlu olman gerek! Hepimizin hayatını sen bu hale getirdin!” diye bağırdı Gül hanıma, sesi evin her yanından duyuldu. Torunlarının, oğullarının, gelinlerinin herkesin hayatını mahvettin, mirası korumak uğruna babamın asıl mirası ailesini yok ettin sen! Şimdi mutlu musun?”
Gül hamım donup kaldı bu sözler karşısında, Cenk biraz daha bağırıp çağırdıktan sonra çıkıp gitti evden.
Efsun ve Halit’in evliliklerinin üçüncü ayında geldi siyah araba yeniden kapıya, bu defa arabadan inen Gül hanımdı. Halit geleni tanımadığı için seslenip karısını çağırdı.
Efsun karşısında neredeyse yaşlanmış, çökmüş kadını görünce iyi şeyler yaşanmadığını anladı içeri buyur etti.
Gül hanım olanı biteni kısaca anlattıktan sonra, “Senden özür dilemeye geldim kızım!” dedi başını önüne eğerek, “Hepsi bu!”
Halit dönüp karısının yüzüne baktı, eğer geçmişi hiç bilmiyor olsa, şimdi neler hissedecek olduğunu düşündü. Özür dilemeye gelen bu kadın yine sadece kendini düşünmüş, kızın kurduğu yuvada huzuru bozabileceğini bile aklına getirmemişti.
“Artık karımı rahat bırakın, siz de aileniz de!” dedi Halit kendini tutamayıp, “Bir daha sizi evimizde görmek istemiyoruz!”
Efsun hiç sesini çıkarmadı. Gül hanım onun gözlerine baktı ama umduğunu bulamayınca kalkıp gitti, aslında buraya gelmesinin tek nedeni oğluna kendini affettirmekti. Efsun’un ya da kocasının affına ihtiyacı yoktu. Mustafa ile gelmişti ki Cenk bilsin. Arabaya bindi yüzünde donuk bir ifadeyle ve Mustafa’ya geri döneceklerini söyledi. Cenk için ailenin ya da mirasın bir önemi yoktu artık, kendi payını hem annesiz, hem babasız kalan yeğenlerine bıraktığını söyledi ve Efsun ile tanıştıkları şehre dönüp, tek başına yaşamaya başladı.
Efsun annesinin yanı başında iki kız evlat sahibi oldu Halit ile ve ömürlerinin sonuna kadar mutlu yaşadılar.
Bayramın son gününde tüm hayatlarımızın bayram tadında geçmesi dileğiyle, onlar ermiş muratlarına biz çıkalım kerevetlerine.
SON
Harikaydı. Mutlu sonlara bayılırım. Töre çok canlar yakmış, sanırım hala da yakıyordur. kaleminize sağlık. Selam ve sevgiler…
BeğenLiked by 1 kişi
Sizlere de sevgiler ❤️
BeğenLiked by 1 kişi