Efsun’un öğretmenlikte ilk yılı umduğundan çok daha iyi geçmişti. Bundan bir yıl önce başına gelenleri düşününce şimdi sahip olduğu hayata inanamıyordu. O zamanlar Cenk ile tereddüt içinde onun memleketine giderken biri başına bunların geleceğini söylese asla inanmazdı herhalde. Sonunda Kaya beyin onun için hazırladığı hayata başlamış, onun desteğini boşa çıkarmadan mesleğine kendi adamıştı. Babasının kim olduğunu bilmese bile Kaya beyi babası gibi düşünüyordu artık. Ancak bir baba onun yaptıklarını yapardı çünkü.
Öte yandan Gül hanımın evinde olaylar onun umduğu gibi gelişmemişti. Cenk, Efsun’dan ayrıldıktan sonra annesinin düşündüğü gibi sakinleşmemiş, tam tersine, kendini içkiye vermiş, evdekilerle ilişkisini en aza indirmişti. Yengesi ve çocukları ile mümkün olduğu kadar görüşmüyordu bile. Onların bir suçu olmadığını biliyordu ama yine de onları görünce başına gelenleri hatırlayıp iyice kötü hissediyordu. Onlarla bir çatı altında yaşamak istemediği için kendine ayrı bir ev tutmuştu. Gül hanıma işlerde yardım ediyor ama işler dışındaki hiç bir konuda ağzını bıçak açmıyordu. Tek konuştuğu kişi Mustafa’ydı. Gül hanım onun oğluyla arasının iyi olduğunu bildiği için ağzından laf almaya çalışmış ama delikanlı ser verip sır vermemişti.
“Daha unutmamış mıdır? Gidip arasak yine?” diye soruyordu Cenk sürekli Mustafa’ya, koşullarda bir değişiklik olmadan kızın geri dönmeyeceğini bilen Mustafa, onu bir yıldır daha erken diye oyalayıp duruyordu. Aslında o da Gül hanım gibi bir süre sonra Cenk’in Efsun’u unutacağını ya da unutmasa bile en azından acısının hafifleyeceğini sanmıştı ama ne yazık ki ikisinin de beklediği iyileşme gerçekleşmemişti. Bu yüzden Cenk’e söylemeden Efsun’u bulabilmek için kendisi bir kaç yere haber bıraktı. Sonunda onun gidip bulamadıkları o yerde ev tutup, öğretmenliğe başladığı haberi gelince Gül hanımdan çekinse de Cenk’e söylemeye karar verdi.
Mustafa, Efsun’un yerini bulmak için haber saldığı sıralarda Halit’te artık Efsun’a olan duygularını açıklamak için sabırsızlanıyordu. Bunca zamandır onun yaşadığı kötü tecrübeleri bildiği için açılamamış, sabretmişti. Ailesi Efsun’u çok sevmişlerdi, sürekli ne zaman konuşacakları konusunda sıkıştırıp duruyorlardı ama Halit zavallı kızı bir çıkmaza sürüklemek istemediği için bekliyordu. Tanışalı bir yıl olmuştu artık ve geçen zaman içinde birbirlerini daha da tanımışlar ve daha da sevmişlerdi. Birinci eğitim yılını tamamlamasının şerefine Efsun’a dışarıda yemek yemeyi teklif etti bir akşam. Bu baş başa dışarıda ilk akşam yemekleri olacaktı. Yine bir arkadaşının göl kenarındaki restoranını ayarlamıştı ikisi için. Burası balık lokantasıydı ama Efsun gölün balıklarını yakalamaya sıcak bakmadığı için onlar için et türü bir yemek hazırlanacaktı. Efsun’da bir yılı tamamlamanın coşkusunu yaşadığı için Halit’in teklifini sevinçle kabul etti.
Ancak hazırlanan masayı, mumları ve kırmızı gül yapraklarını görünce bunun sadece kutlama için düzenlenmiş bir akşam yemeği olmadığını anladı. Buraya geldiğinden beri en yakın olduğu kişiydi Halit, onu sevmekten öte, çok güveniyordu. Cenk’in aksine ne kadar güvenilir bir insan olduğunu defalarca ispatlamış, Efsun için yapmadığı fedakarlık ve iyilik kalmamıştı. Hacer hanım Gül hanımla kıyaslanamazdı bile. Efsun annesi sağ olsa aynı onun gibi olacağını düşünüyordu. Kadıncağızın gözlerinden sevgi fışkırıyordu sanki. Onun gibi sevgi dolu bir insanın yetiştirdiği çocuklar da birbirinden harikaydı elbette. Halit’in ablası ve ağabeyi ile onların aileleri de harika insanlardı. Zaten sürekli Halit ile vakit geçirdikleri için herkes onların yakında evleneceğini konuşuyordu arkalarından. Okuldaki öğretmenler de Efsun’un ağzını arıyorlardı ama Efsun hep arkadaş olduklarını söylüyordu herkese. Cenk’ten sonra kimsenin olmaması gerektiğine karar vermişti kendi kendine ve bu karara uyabileceğini sanmıştı ama Halit nasıl yapmışsa onun kalbini çalıvermişti işte. Bunca zaman hep arkadaşça davrandığı için Efsun onu yanlış değerlendirdiğini sanmıştı zaman zaman ama bu şekilde devam etmesinin daha iyi olacağına ikna etmişti kendini. Halit onun sandalyesini çekip oturttuktan sonra kendi yerine geçmeden bir anda dizlerinin üzerine çöküp cebindeki yüzüğü çıkarıp kutuyu ona doğru uzatınca, kalbi yerinden çıkacak gibi olmuştu Efsun’un.
Halit’te aralarında bir sevgi olduğundan emin olmakla birlikte yine de reddedilmekten korkarak uzatmıştı o gece yüzüğü. Efsun onun gözlerindeki endişeyi görebilecek kadar tanımıştı onu. O yüzden şaşkınlığına rağmen hemen “Evet!” deyivermişti hüzünlü gözlere bakmak istemediği için. Halit’in “Olley!” diyerek yerden fırlayışına dönüp bakmıştı herkes, sonra elindeki yüzüğü ve kızın parmağına takışını görünce alkışlamışlardı. Efsun yüzünün alev aldığını sanmıştı o an. Sonra Halit onu çekip kendine sarılıverince onunla bir ömür geçirebileceğine emin olmuştu gerçekten.
İşte Mustafa’nın saldığı adamların öğrenmeyi kaçırdığı bilgiydi bu yüzük olayı. Onlar Efsun’un bekar olduğu bilgisi ile yetinmişlerdi sadece ve Mustafa’da bu umutla Cenk’e söylemişti onun yerini. Cenk daha ertesi günü çıkmıştı yola sevdiği kadını ikna etmek için. Bu defa Mustafa’ya bile söylememişti yola çıktığını. Tek düşündüğü bir an önce Efsun’u bulup ayaklarına kapanmaktı. Ne isterse yapacak, ailesine sırtını dönecekti, kararlıydı. Ne miras, ne soyadı hiç bir şey istemiyordu Efsun’dan başka.
Halit ve Efsun’un kendi aralarında yüzük taktıkları haberi de yayılmıştı hızlıca çevreye, Hacer hanım düğün hazırlıklarına başlamıştı bile. Hem kız, hem oğlan annesi sayıyordu kendini o yüzden kızıyla birlikte kız tarafının yapacağı hazırlıkları da yapıyorlardı. Halit yeni ev açmak istese de, Efsun kendine ait bu ilk evden hiç çıkmak istemiyordu. İkisine de yetecek kadar büyük bir evdi burası, Halit’i bu evde oturmaya ikna edince, Halit’te ev sahibi ile konuşup, evi satın almaya ikna etti onu. Böylece Efsun’un kendine ait yaşamını kurduğu ilk evi, sahiden kendilerinin oldu. Artık eve istedikleri her şeyi yaptırabileceklerdi böylece.
Efsun gelinlik sözünü duyunca hüzünlendi ama belli etmedi Halit ve ailesine, Hacer hanım sandığından aile geleneği bir gelinlik çıkarmadı, kızı ile onu gelinlikçiye yollayıp ne istiyorsa onu almasına izin verdi aksine. Efsun damatlığın parasını ödemek isteyince onu da kesinlikle kabul etmedi.
“Ben senin hem kayınvaliden, hem annenim artık!” dedi sıkıca sarılıp. Efsun’un yıllarca hasret kaldığı anne kucaklaması bütün bedenine yayılıyordu dalga dalga, Hacer hanım ona sarılıp sarılıp ne söylese kolayca ikna olurdu yapmaya. O da durup durup sarılıyordu o yüzen kayınvalidesine, komşuları “Kaynanasını böyle seven gelin görmedik!” diye gülüşüyorlardı kendi aralarında.
Böyle neşe ve heyecan içinde devam ederken yaz, çıkageldi Cenk bir akşam üzeri. Efsun daha kapının önünde parkeden duran arabayı görür görmez anladı onun geldiğini. O siyah büyük araba hayatını kabusa çevirmişti bir dönem. Efsun’un artık Cenk’ten saklanacak bir durumu olmadığı için açtı kapıyı.
“Ne işin var burada?” dedi açar açmaz ters ters, “Ne yüzle geldin?”
“Efsun seninle konuşmam gerek inan çok pişmanım!” diyerek dizlerinin üzerine çöktü Cenk hemen, bir yandan özürler diliyor bir yandan ağlıyordu.
Efsun bu kadarını beklemediği için afalladı Cenk’in haline, yaşanılanlar özür dilemek ile unutulacak gibi değildi ki.
“Sen çok haklısın, ben ağabeyimin acısıyla doğru kararları veremedim, annemin etkisinde kaldım. Senin açından hiç bakmadım olaylara, sana olan sevgim yeter sandım Efsun! Taşındım onlarla yaşamıyorum bile, bir yıldır çok acı çekiyorum. Sana yaptıklarım için, seni kaybettiğim için, çok utanıyorum ama seni unutamıyorum! Yalvarırım affet beni!”
(devam edecek)