Yüzü olmayan melek – Bölüm 21

“Mutlu bayramlar!”

Okuldan haber gelmesini beklerken yayınevinden yeni bir iş için haber geldi Efsun’a. Daha bir kaç gün önce Cenk’ten ayrılıp yüz yüze çalışmayı planlarken, Efsun’un planları yine uzaktan çalışma şeklinde değişmişti. Bir okuldan haber beklediğini yayınevine bildirdi bu yüzden. Onlar için çizimleri uzakta yapıp göndermesinin bir sakıncası yoktu şimdilik. Diğer çalışan doğum iznine de ayrılsa bu şekilde çalışmaları mümkün olabilirdi. Tercihi Efsun’a bırakıyorlardı. Bu defa özel bir iş istedikleri için çizim malzemelerini Efsun’un bildireceği adrese göndereceklerdi. Efsun bu konunun da bir hafta içinde belli olacağını söyledi. Şimdilik kendisi de ne yapacağını bilmiyordu. İyi ki Halit ile karşılaşmıştı, o olmasa okul müdürü ile de bu kadar kolay iletişime geçmesi mümkün olmayacaktı.

Cenk geri döndüğünde Efsun’un odasına girdi, annesi tüm eşyalarını toplatmış odayı eski haline getirtmişti bile. Koşarak aşağı indi ve annesini buldu.

“Nerede Efsun’un eşyaları anne? Onları da atmadın değil mi?”

Günlerdir görüşmedikleri ve onun onayı olmadan kızın peşine gittiği halde, Cenk’in selamsız sabahsız önce eşyaların sorması germişti Gül hanımı. O yıllardır duygularını saklayarak yaşamaya alıştığı için hiç bozuntuya vermedi.

“Hepsini sapa sağlam koliledi Kevser, merak etme! Nereye gönderilecekse gönderelim.”

“Onları kendim vereceğim anne! Efsun’dan vazgeçmeyeceğim!”

“Sorumluluklarını görmeze gelemezsin Cenk!”

“Ağabeyimin ölen karısı ile nikahlanmak mı benim sorumluluğum anne? Onun ölümü yüzünden hepimizi cezalandırmaktan başka ne işe yarıyor bu söylesene? Benim henüz yeni başlayan hayatım ne olacak peki? Benim seçtiğim kadın, yuva kurup, çocuklarımın annesi olsun istediğim kadın ne olacak?”

“Bunların iyi şeyler olduğunu ben söylemiyorum!” dedi Gül hanım şiddetle “Töreleri de ben koymadım! Bunca zamandır başıma gelen her şeyi gönüllü yaptığımı mı sanıyorsun sen?”

“Neden direnmiyorsun o zaman?”

“Babanın soyadına leke mi sürelim, onun mirasına böyle mi teşekkür edelim?”

“Ben böyle mirasın…!” diye içinden saydırarak dönüp gitti Cenk, annesinin bu katı ve halden anlamaz tavırları onu iyice germeye başlamıştı.

Gül hanım onun sakinleşip mantıklı düşüneceğine emindi. Gelini çoktan çocuklarla gelmişti ama şimdi Cenk’e bundan bahsedip iyice germek istemiyordu. Nasılsa kahvaltıda karşılaşacaklardı.

Efsun daha fazla kalmasının yetimhane müdürünü zora sokacağını bildiğinden Halit’ten haber gelir gelmez gidip otobüs biletini aldı. Aslında bu süre zarfında gidip Kaya beyin evinde de kalabilirdi ama hem evden eşyalar çıkıyordu bir yandan, hem de henüz kendi evi gibi göremiyordu orayı ve rahat edemeyeceğini düşünmüştü. Herkesle beraber Aslan bey de kapıdan sevgiyle uğurladı onu.

“Birileri gelip beni sorarsa artık hiç bilgi verme Aslan amca olur mu?” dedi Efsun vedalaşırken.

“Tamam kızım ama sen de bizi unutma gel gene!”

“Gelirim sizlerden başka kimim var ki?”

Efsun, Sami beyin söylediği gibi kiralık bir ev tutmaya karar vermişti Isparta’da, Halit’in arkadaşı emlakçı ona bir kaç ev gösterecekti şimdi gittiğinde. Kaya beyden kalan para Efsun’un banka hesabına geçmişti artık. Efsun hayatında hiç bu kadar parası olmadığı için hem çok şaşkın, hem de çok mutluydu. Oraya varır varmaz ilk istediği yine annesinin mezarını ziyaret etmekti. Onu bulduğundan beri hayatında her şey daha iyi gitmeye başlamıştı. Halit’e çok yük olduğunu düşündüğü için onu daha fazla yormak istemedi ama Halit mezarlığa da gelmekte ısrar edince bir şey diyemedi. Garaja onu karşılamaya geldi ve birlikte arabayla yeniden köyün mezarlığına gittiler.

Efsun bu defa annesinin hikayesinden biraz bahsetti Halit’te.

“Yani bu köyde annenin tanıyanlar olabilir öyle mi?”

“Evet akrabalarımız olabilir!”

“Neden oraya da uğrayıp sormuyorsun?”

“Bunu çok düşündüm ama annem pek köy geleneğine uygun bir hayat sürmemiş, başına türlü işler gelmiş. Onca yıl ne onu, ne de beni arayan soran olmadığına göre, sence beni görmekten memnun olurlar mı, orada olsalar bile!”

“Belki annenin başına gelenleri de bilmiyorlardır!”

“Annemi getirip buraya gömmüşler, adı yazıyor mezar taşında, doğum tarihi de! Sence onu fark etmemiş olabilirler mi küçücük mezarlıkta.”

“Haklısın! Belki de sadece nüfusu buradadır ama belki buralı değildir annen!”

“Evet o da olabilir tabi, onun nüfus cüzdanını görmedim!”

“Neyse önemli olan onun da senin de bir sebepten buraya gelmiş olmanız! Bunlar olmasa tanışamazdık öyle değil mi?”

“Şu tanışma anını fazla hatırlamak istemiyorum açıkçası! Göle düştüm resmen aptallar gibi!”

“Unutulmazdı!” dedi Halit mahcup bir sesle. O sırada mezarlığa geldikleri için arabadan indiler ve tahta kapıyı açıp içeri girdiler.

Efsun duasını edip, annesi ile sessizce konuşurken, Halit geride durdu. Mezarlığın kocaman olmuş ağaçlarının dallarında kuşlar ötüşüyordu. Gölgenin serinliği ve mezarlığın sessizliği insanın içine garip bir huzur dolduruyordu. Halit küçükken mezarlıklardan korktuğu zaman babaannesi, “Ölülerden değil, dirilerden kork evladım, asıl tehlike onlar!” derdi. Şimdi o da bir başka mezarlıkta yatıyordu. Tanıdığı insanlar öldükçe mezarlıkların korkutucu yerler olmadıklarını öğrenmişti Halit, insan sevdiklerini toprakla buluşturduğu yerlerden niye korksundu ki. Hayat ona babaannesinin neden öyle söylediğini de öğretmişti en ağırından olmasa da.

Efsun göz yaşları içinde mezarın başından kalkıp gelince, o da bu sessizliği bozmak istemedi. Birlikte arabaya yürüdüler.

“Biraz gölün kenarı da bakmak ister misin? Buradan manzarası gerçekten harika!” dedi Halit o açılsın diye.

Efsun kabul edince birlikte göle doğru yürüdüler. Gölün sahile dönmüş kıyısında ördekler bağrışıyorlardı. Otobüste yemediği kek parçasını çıkarıp onlara attı Efsun, bir anda bütün ördekler kekin parçalarının düştüğü yere doğru koşuştular bağıra bağıra.

“Ördek, kuğu ya da sülün gibi narin ve naif görünen hayvanlardan bu kocaman ve cırtlak seslerin nasıl çıktığını anlamak zor!” dedi Halit gülerek.

“Evet sülün sesini ilk duyduğumda ben de çok şaşırmıştım. Bir kümes dolusu tavuğu kovalıyordu yemlerini yemek için! Bir okul gezisine gitmiştik sanırım!”

“Biz bahçeli bir evde oturuyoruz. Annemler öyle alıştıkları için apartman dairesine geçmek istemediler. Bir gün seni bizim eve davet etmek istiyorum. Hem bu yaygaracıları görürsün hem de bahçede oturur sohbet ederiz olur mu?”

“Çok memnun olurum eğer rahatsızlık vermezsem tabi!”

“Hayır annem misafiri çok sever göreceksin! Haydi gidip senin evinle ilgilenelim şimdi!”

“Acaba bahçeli bir ev bulabilir miyim bende?”

“Bilmem gidip neler bulmuş bizimki bir soralım önce!”

Akşama kadar ancak üç eve bakabildiler. Efsun birini beğenmişti ama daha bakacakları başka evler de bulunduğu için hemen karar vermek istemedi. Bahçeli ev isteklerinden de emlakçıya bahsedince, o da elinde bir kaç ev olduğunu söylemişti. Efsun yine aynı otelden yer ayırtmıştı kendine. Yol yorgunluğu üzerine akşama kadar dolaşmaktan yorulmuştu epeyce. Emlakçıyla işleri bittikten sonra Halit yine onu otele bıraktı.

“Aslında böyle otelde kalman içime sinmiyor, bizim ev müsait ama sen rahat edemezsin diye söyleyemiyorum”

Efsun gülümseyerek onayladı bunu, “Yakında bir evim olacak nasılsa!” diyerek uğurladı Halit’i.

Onun bu samimi ilgisi hem çok güven veriyor hem de hoşuna gidiyordu. İyi bir dost edinmişti göle düşerek.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s