Yüzü olmayan melek – Bölüm 11

Tuvalete girip çıkan bir kaç kişi içeriden gelen hıçkırıkları duyunca kapıyı tıkladılar ama “İyiyim” diyerek hepsini geçiştirdi. Bir süre ağlamak iyi gelmişti Efsun’a. Şimdi kendini daha iyi hissediyordu. Göğüs kafesinde tarifi zor bir ağırlık duruyordu ama en azından zihni daha açılmış gibiydi. Kilitlediği kapıyı açıp lavabolara gitti. Aynada kendi yüzüne baktı, “Bunu hakkedecek ne yaptım?” dedi kendi kendine ve sonra yüzüne bir kaç kez soğuk su çarptıktan sonra, saçlarını düzeltip tuvaletten çıktı. Şimdi gidip uçak bileti alacaktı. Daha önce hiç uçağa binmemişti ama buraya kadar geldikten sonra geri dönüp otobüs bakmak çok saçma olurdu. Bilet alınacak yerleri sorup bulduktan sonra ilk uçak için biletini aldı. Güvenlik kontrollerinden geçip bekleme alanını buldu. Piste bakan pencerelerden birine geçip oturdu. Dışarısı karanlıktı. Cenk çoktan onun ortadan kaybolduğunu anlamış olmalıydı.

“Yengemle nikahlandım!” diye yankılandı ses yine, göz yaşlarına halim olmaya çalıştı, bu kez de boğazında birikti her şey ve korkunç bir ağrıya dönüştü. Derin nefesler alıp yatıştırdı kendini biraz. Bir insanın yengesiyle nikahlanması ne anlama geliyordu, ölen ağabeyinin karısı ile mi evlenmişti yani? Neden? Efsun’dan nereye kadar saklayacaktı bunu! Anne ile işleri olmalar, evdeki o garip fısıldaşmalar, herkesin durmadan ortadan kaybolması, Efsun hariç herkes biliyordu muhtemelen.

“Yüzüme baka baka benimle alay ettiler! Bir yalan için kocaman bir merasim planladılar! Kimsesiz, kolay lokma Efsun!”

Eli ayağı buz kesmiş, titremeye başlamıştı sinirinden. Düşündükçe gerçeği daha çok kavrıyordu. Kavradıkça zihni ve bedeni daha şiddetli tepkiler veriyordu.

“Sakin ol Efsun!” dedi kendi kendine, “Buradan bir ayrıl önce! Sonra ne buhranın varsa yaşasın! Önce kendini kurtar!”

Uçak saati gelene kadar durup kurmamak için dolanmaya karar verdi. Uçuş numarası anonsunu duyana kadar fazla uzaklaşmadan dolanıp durdu. Sonra insanların arkasına kuyruğa geçip, uçağa bindi ve koltuğunu bulup oturdu. İşte gidiyordu, bir kaç saat önce evliliğe doğru gittiğini sanırken, şimdi koşar adım bu aileden kaçıyordu. Ne tür insanlardı bunlar böyle? Cenk’in onu sevdiğine, sözlerine, o nezaket ve hassasiyetine nasıl inanmıştı. Koridor tarafında oturduğu için derin bir nefes alıp kendine hakim olmaya çalıştı yine. Ön koltuktan küçük sevimli bir kafa uzanıp ona bakınca gülümsedi. Düğme burunu küçük oğlan uyku akan gözlerine rağmen belli ki ortamdan huzursuz kıpırdanıyordu. Kafa kaybolup biraz sonra koltuğun üzerinden yine göründü. Böyle tatlı bir yüz görmek Efsun’un dikkatini dağıttı çocukla ilgilenmeye başladı. Hostes herkesin kemerini kontrol etmeye başlayınca ailesi çocuğu geri çekti.

Uçak hızlanıp yükselirken az kalsın kusacaktı, hayatında daha önce hiç böyle bir şey hissetmemişti. Yüzü bembeyaz olunca yan koltukta oturan kadın ona bir tane şeker verdi.

“Bunu at ağzına! İyi gelecek!”

Koltuğun kollarına sımsıkı yapıştırdığı ellerini ayırıp kadının uzattığı şekeri aldı. İçindeki her şey boşalıyormuş gibi hissediyordu. Biraz sonra uçak burnunu düzeltince his kesildi.

“Ben de her seferinde korkuyorum ama karadan da yol çok uzuyor!” dedi kadın yine gülümseyerek.

“Teşekkür ederim, ben ilk kez bindim” dedi yüzü hâlâ kireç gibi.

Hostesler dolaşıp içecek servisine başlayınca biraz daha rahatladı. Onlar gezindiklerine göre bir sıkıntı yoktu. Yaklaşık iki saatlik bir uçuştan sonra uçak inişe geçti. Neyse ki iniş, kalkışta ki gibi zorlu değildi ama her sallantıda yüreği ağzına gelmeye devam ediyordu. Tekerleklerin yere değmesi ile sarsıntı onu korkutsa da yere indikleri için derin bir “Oh!” çekti. Kadıncağız onun yine korktuğunu anlayınca elini tutmuştu. Bir valizi olmadığı için inerken ona teşekkür edip vedalaştı ve çıkışı buldu.

İşte alıştığı o şehir ve havaya geri dönmüştü. Bir korku filminden çıkmış gibi yorgun ve gergin hissediyordu. Önce yetimhaneye gidip müdüre olanları anlatacaktı, bir kaç gün onu misafir edebilirlerdi herhalde, yüzü olmayan meleği ile tanıştıktan sonra ne yapacağına karar verecekti. Cenk’in gelip onu burada da bulmasını istemiyordu. Biraz sakinleşip plan yapmalıydı.

Cenk annesi ile konuştuktan sonra saatine baktı, yirmi dakika geçmiş olmasına rağmen Efsun hâlâ aşağı inmemişti. Gelinliği tek başına çıkarmakta mı zorlandı diye düşünüp aradı ama telefon açılmadı. Bu sefer duşa girmiş olabileceğini düşündü, şimdi hiç gereği yoktu ama rahat edememişti demek ki, biraz daha bekledikten sonra dayanamadı ve yukarı çıktı. Kapıyı çaldı ama duyuramayınca bu sefer Efsun’a bir şey oldu sanıp koşarak aşağı indi ve oda için başka bir anahtar alıp yeniden yukarı koştu. Efsun’u odada göremeyince iyice şaşırdı. Gelinlik yatağın üzerinde duruyordu, o gece takılan tüm takılar da üzerine bırakılmıştı. Efsun ve çantası ortada yoktu. O yukarı çıkarken başka yoldan aşağı mı indi diye kuzenlerini aradı ama onlar da Efsun’u göremiyorlardı. Yine telefonunu aradı ama ses odadan gelmedi, açılmadı da. Bu sefer telaşla üst üste aramaya başladı. Telefon ulaşılamıyor mesajına geçince panikle aşağı indi. Lobidekilere karısını görüp görmediklerini sordu. Valizleri taşıyan çocuklardan biri onu lobide görmüştü. Kınadan çıkanlarla otobüslere doğru gitmişti.

“Ne otobüsü?” dedi Cenk şaşkın şaşkın, annesi ile konuşurlarken dışarıda bekleyen otobüsleri fark etmemişti. Dahil olmaya mecbur olduğu bu nikah oyununu yüzünden o kadar gergindi ki, bir an önce otelden ayrılmak istiyordu.

Ağabeyi öldükten sonra yengesinin ailesi kızlarını da alıp gitmek istediklerini söylediler. Tabi çocukları da. Erken evlendikleri için kız henüz gençti ailenin onu götürürse yeniden evlendirebilecekleri iması Gül hanımı çok sinirlendirmişti. Oğlunun çocuklarının başka bir adama baba demesine asla izin veremezdi. Ayrıca ile kızı başkası ile evlendirirlerse mal varlığı da bölünecekti. Acılı geline kimsenin fikrini sorduğu yoktu, Cenk’e de öyle. Adet olduğu üzere bu tür durumlarda geriden gelen erkek kardeş ağabeyinin dul karısını nikahlardı. Bu nikah resmen yapılsa da fiziksel olarak işlemesi şart değildi elbette. En azından artık öyleydi neyse ki. Önceki nesillerde maalesef durum böyle değildi.

Cenk annesi ile çok tartışmıştı bu konuyu ama söz konusu olan yeğenleri olunca fazla karşı koyamamıştı. Efsun’u seviyordu gerçekten, ondan vazgeçmek istemiyordu. Durum böyle olunca annesi böyle bir alternatif önermişti. Yenge ile evlenmekten kaçış olmayınca o da kabul etmişti. Bunu Efsun’a söylemezdi, söylese onunla gelmeyeceğini biliyordu. Onu seviyordu, her şeyi onundu zaten, bir imza bunları değiştirmeyecekti Cenk’e göre. Gül hanım yaptığı şeyin sonuçlarının elbette farkındaydı. Kocası hayatta olmadığı için bu kararı almak ona kalmıştı. Gelinini aile içinde tutmak zorundaydı. Yapmazsa bütün memleketin diline düşerlerdi. Zaten acısı büyüktü, ölçüp tartacak ruh halinde olduğu da söylenemezdi aslında ama kocası öldüğünden beri hiç üzerine almak istemediği sorumlulukları almak zorunda kalmıştı. Çocuklarına sahip çıkmak, kocasından kalanları korumak için onun işlerine soyunmuştu. Yoksa düzeni koruması mümkün olmayacaktı. Zayıf bir kadın olsa onun da başına türlü işler gelecekti ama o her şeyi göze alıp direnmişti. Aile de geri çekilmişti sonunda. Sadece oğulları işlerin başına geçene kadar yapacaktı bu işleri. Çok yorulmuş, yıpranmış, kocasının acısını yaşayamadan bunların savaşına girmişti. Emrindekiler bile önce onu ciddiye almayacak gibi olmuşlar, onun sert tavırlarını görünce eski hallerine geri dönmüşlerdi.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s