Yüzü olmayan melek – Bölüm 3

Efsun mezuniyet yaklaştıkça olacaklar hakkında kararsızlıklarda boğulurken, ikinci dönemin başlamasından hemen sonra Cenk’in memleketinden hiç beklenmedik bir kötü haber geldi. Ağabeyi bir kalp krizi geçirmişti. Uzun süredir diyetisyene gidiyor ve kilo vermeye çalışıyordu. Boyuna göre oldukça yüklü bir kilosu vardı. Karısı ve annesi de onun bu halinden sürekli şikayet ettikleri için diyetisyene gitmişti. Yoksa kendiyle ilgili bir şikayeti yoktu. Ailelerinde kalp hastalığı vardı ama hepimiz gibi o da bunca kilosu da olsa hastalığı kendine yakıştıramıyordu. Bir akşam üzeri yürüyüş yapmış, eve gelip duşunu aldıktan sonra televizyonun karşısında birden fenalaşmıştı. Karısının çığlığına tüm aile toplanmış hemen ambulansı çağırmışlardı ama ne yazık ki hastaneye kadar sağ gidebilse de, öyle çıkamamıştı. Cenk ailesi gibi çok büyük bir şok yaşıyordu. Hemen memlekete dönmesi gerektiği için Efsun’u telefonla arayabilmiş ve yola çıkmıştı. Efsun’da bu haberden çok etkilenmişti. Ailenin nasıl sarsıldığını hayal edebiliyordu. Beklenmedik ve genç bir kayıptı. Üstelik iki tane de küçük çocuğu vardı. Zaten babalarını kaybeden çocuklar, bir de ağabeylerini kaybedince kim bilir nasıl sarsılmışlardı. Cenk bir süre memlekette kalması gerektiğini söylemişti giderken, varır varmaz da aramış, bir süre haber edemezse merak etmemesini söylemişti. Böyle acı dolu bir durumda bu kadarını yapması bile nezaketti zaten. Efsun böyle iyi bir insanla karşılaştığı için kendini çok şanslı sayıyor, onun acısını ta derinde içinde hissediyordu.

İlk bir hafta Cenk ona fazla dönüş yapamazdı, Efsun’da onu hiç sıkıştırmadı. Ağabeyinin annesi ile birlikte tüm işlerin sorumluluğunu üstlendiğini biliyordu. Acılarının yanı sıra şimdi bir de böyle bir boşluk doğmuş olmalıydı. Bir hafta sonra konuştuklarında “Keşke seni de alıp gelseydim, çok özledim!” dedi Cenk. Sesi bitkin ve üzüntülü geliyordu.

“Hiç olur mu hayatım, kim olarak gelecektim ben! Ailenin bunca acısı varken. Sen kendini bırakmamaya çalış. Biliyorum çok zor. Geldiğinde görüşeceğiz nasılsa, ailenin ne kadar ihtiyacı varsa kalmalısın yanlarında!”

“Annem bir süre kalmamı istiyor, ağabeyimin acısı onun için çok zor oldu. Geceleri sabaha kadar dolaşıp duruyor zavallı.”

“Çocukları ne duruma peki?”

“Onlar henüz tam ne olduğunu anlayamadılar. Babalarının bir daha geri gelmeyeceğini söyleyince ağlıyorlar sadece Sonra oyuna dalıyorlar zavallılar. Yengem de çok dağıldı tabi. Onun ailesi de geldi buradalar.”

“Çok yazık gerçekten, neyse ki büyük ve birbirine bağlı bir ailesiniz, sahipsiz kalmayacaklar.”

“Elbette, elbette kalmayacaklar!” dedi Cenk kararlılıkla, “Sen de geldiğinde daha büyük bir aile olacağız, yeğenlerime de birlikte sahip çıkacağız! Tabi ailesi ile henüz konuşulmadı. Bundan sonra ne olacak bilmiyorum henüz.”

“Ailesi ile gitmek isteyebilir kız, sonuçta iki çocuk var geride yetişecek!”

“Annem bunları konuşmak için henüz hazır olmadığından bekliyorlar onlar da!”

“Allah güç ve sabır versin hepinize!”

O hafta Efsun sınavlarına girerken, Cenk’te aile işleri ile ilgilenmeye devam etti. Kız kardeşleri çocuklara sahip çıkıyorlardı neyse ki, yenge ve annesinin toparlanmak için zamana ihtiyaçları olacaktı. Zaten gelen gidenin arkası kesilmediği için herkes henüz şaşkın durumdaydı. Günü yaşıyorlardı. Cenk’in orada olması hepsine güç veriyordu. Şu anda ailenin yegane yetişkin erkeği olarak o kalmıştı.

Efsun üniversite bittikten sonra olsun kendine destek olan hayırsever ile tanışmayı ve teşekkür etmeyi umduğu için yurt müdürü ile bu konuda bir kez daha konuştu. Müdür hayırseverin avukatına bu isteği iletti ama ne yazık ki yine olumlu bir yanıt gelmedi. Hayırsever şimdilik görüşmeyi kabul etmiyordu. Efsun’un evlenmeyi planladığı ve başka bir şehire gideceği bilgisini de ona vermişlerdi ama bu sonucu değiştirmemişti. Aslında kimse bu hayırseverin hangi şehirde oturduğunu bile bilmiyordu. Efsun en azından bu kez tanışmayı umduğu için biraz hayal kırıklığına uğramıştı ama üsteleyecek bir durumu yine olmadığından sineye çekmek zorunda kaldı. Öyle ya zaten bu hayırsever onu tanımak istese çocukluğundan itibaren bir sürü fırsat yaratabilirdi ama o tercih etmemişti.

Cenk’in memleketinden dönmesi neredeyse iki ayı buldu Kalan az dersi olduğu için her durumda mezun oluyordu zaten. Gelir gelmez Efsun’u aradı ve buluştular. Biraz canı sıkkın gibiydi ama ağabeyinin acısı henüz taze olduğu için Efsun bu konuda hiç bir şey söylemedi. Ona destek olmak ve moralini yüksek tutmak için elinden geleni yapacaktı.

“Senin mezuniyet töreninden sonra hemen gideriz!” dedi Cenk, “Bütün işler anneme kaldığı için benim de artık oyalanmadan yanında olmam gerekiyor.” Cenk’in mezuniyeti bir yıl önce okulu bitiren arkadaşları ile olduğu için bu seneki törene yeniden katılmayacaktı. Efsun’un törenini bekleyecek sonra da onu alıp hemen memlekete gideceklerdi.

“Ağabeyimi yeni kaybettiğimiz için öyle şaşalı bir düğün yapamayacağız aşkım. Şimdilik sade bir nikah töreni olacak, daha sonra düğün yapacağız senin için sorun olmaz değil mi?”

“Hayır elbette olmaz, hatta düğüne hiç gerek bile yok!” dedi Efsun, “Şimdi bu acı varken benim seninle gelmem ve bu nikahın olması bile uygun değilse, bir şeyler buluruz inan bana!”

“Olur mu, ben bu seneyi sırf senin için bekledim burada, seni burada bırakıp gideceğimi nasıl düşünürsün. Tören biter bitmez hemen gideceğiz ikimiz birden!”

“Tamam nasıl istersen ben seni ve aileni zor durumda bırakmak istemedim sadece.”

“Merak etme ben annemle konuştum, her şeyden haber var herkesin. Bizi bekliyorlar! Sadece başlangıçta biraz yoğun günler geçirebilirim, sonra her şey yoluna girecek!”

“Tamam canım, sen kendini üzme, ben seninle her yerde mutlu olurum!” dedi Efsun. Onun güzel gözlerinin böyle acı ve hüzünle bakmasına hiç alışık değildi. Böyle bir kaybın tesellisi çok zor, telafisi ise mümkün değildi.

“Yengen nasıl oldu peki? O toparlanabildi mi?”

“Toparlanacak.” dedi Cenk, Efsun’da kafası dağılsın diye daha fazla bu konudan bahsetmedi ve başka konular açtı. İkisinin ortak öyle çok konusu vardı ki, saatlerce konuşsalar tükenmiyordu sözleri. Efsun sınav döneminde olduğu için görüşmeleri fazla sıklaştırmadan sınav dönemini atlattılar. Efsun’un yurt arkadaşları onun hemen evlenmesine çok seviniyorlardı. Onların da erkek arkadaşları olmuştu ama hiç birinin ilişkisi Cenk ve Efsun’un ki gibi ciddi bir sona bağlanmamıştı. Bu yüzden Efsun’un endişelerini yersiz buluyorlardı. Okulu başarı ile bitirip, sevdiği ve maddi durumu da oldukça iyi bir adamla evleniyordu. Başka ne olabilirdi ki? Hayat ona gülmeye başlamışken, bunun tadını çıkarmayacak mıydı yani?

Bu arada Cenk, sınav haftası bittikten sonra Efsun’dan bir ricada daha bulundu.

“Annem senin çalışmanı istemiyor tatlım! O zor bir dönemden geçiyor. Biz de kadının çalışmasına pek hoş bakmıyorlar ama ben onunla konuşacağım. Sadece senden ricam gider gitmez ona çalışacağından söz etme olur mu? O sorar da çalışmayacağını söyle!”

“Ama?” dedi Efsun hayretle

“Bu sadece annemi idare etmek için güzelim. Ne olur! Acısını biraz dindirsin ben onunla konuşacağım. O sert mizaçlı bir kadındır ve kolay ikna olmaz. Yıllardır babamın yerine geçmek zoruna kaldığı için şartlar onun sert mizacını daha da kemikleştirdi.”

“O çalışıyor ama?”

“Biliyorum tatlım. Bunu onunla konuşacağım zaten, sana söz veriyorum. Sen yapmak istediğin öğretmenliği yapacaksın! Sadece bir süre için bana güven olur mu?”

“Peki, olur!” dedi Efsun gönülsüzce. Şimdi bu acının üzerine aileyi üzmenin bir alemi yoktu aralarına girer girmez. Zaten hiç bilmediği bir yerde gider gitmez de öğretmenlik işi bulacak değildi. Önce oraya ve evliliğe alışır sonra da Cenk’in annesi ile konuşurlardı.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s