Efsun yetimhaneye üç yaşında getirilmişti. Onu getirenler kimliklerinin gizli tutulmasını istemişlerdi ki zaten çocuğun ailesi değil, onu oraya getirmek üzere görevlendirilmiş kişilerdi. Yetimhaneye verilen bilgilere göre kızın anne ve babası yoktu ve kimsesizdi. Sakin ve sessiz bir çocuktu Efsun. Önüne boya kalemleri ve kağıt konuldu mu ondan mutlusu yoktu. Saatlerce karalamalar yapıp, resim çizmeye veya boyama yapmaya bayılıyordu. Diğer sevdiği şey ise resimli hikaye kitaplarıydı. Onların resimlerine bakıp kendince hikayeler uyduruyor veya resimleri kendince yeniden çiziyordu. Yetimhane de ona düzenli hikaye okuyacak kimse olmadığı için resimler onun için hikayenin kendisiydi.
İlkokula başlayıp okuma öğrendikten sonra kütüphanedeki bütün resimli kitapları sırayla okudu. Elbette en sevdiği ders yine resimdi. Çevresindekilerle fazla iletişim kurmadan, kendini oyalayabilen akıllı bir kızdı. Büyüdükçe resimli kitaplardan hiç vazgeçemese de artık resimsizleri de okumaya başlamıştı. Kendisine kitap okuyacak kimse bulamadığı için, o güzelim resimli kitapları, küçük yaş gruplarına gönüllü olarak okuyordu. Çocuklarla arası hep iyiydi, yaşıtlarından ziyade onlarla olmaktan daha mutlu oluyordu. Derslerine önem verdiği için sınıflar yükseldikçe daima başarılı bir öğrenci olmaya devam etti, tabi resimli kitaplar ile resim çizmeyi asla bırakmadı. Yetimhanede herkes onu çok seviyordu, az konuşan ama yardımsever ve güleç yüzlüydü. Diğer arkadaşları ödevlerinde ne zaman zorluk yaşasa hemen onlara yardım ederdi. Hatta çoğunun ödevlerini bile yapıyordu. Tüm bunların yanı sıra yabancı dillere yeteneği ve ilgisi olduğunu keşfetmişti. Bu yüzden daha liseye başlarken İngilizce Öğretmeni olmaya karar verdi. Tüm öğretmenleri ve yetimhane yetkilileri onun bu kararını gönülden desteklediler, çünkü öğretmenlik tam da Efsun’a göre bir meslekti. Onun sevilen ve yıllar boyu hatırlanan o harika öğretmenlerden biri olacağına kimsenin şüphesi yoktu.
Lise son sınıfa geldiğinde kararını değiştirmemiş, istediği bölümü kazanmak için harıl harıl çalışıyordu. O sene yetimhanedeki başarılı öğrencilere burs sağlayan bir yardım severin olduğunu, Efsun’un tüm dershane masraflarını karşılayacağını öğrendi. Böylece çoğu öğrencinin aksine o bir dershaneye giderek sınava daha iyi hazırlanabilecekti. Yetimhane müdürünün odasında bu haberi alıp çıkar çıkmaz çoktan dershaneye gidemeyenlerle bilgilerini paylaşmaya karar vermişti bile. O sene en başarılı öğrenci o olduğu için bu dershane şansından o faydalanabilecekti müdürün demesine göre. Bu yarım severin kim olduğunu bilmese de geceleri uyumadan onun sağlığı için dua etti. Bunun geleceği için ne kadar önemli bir destek olduğunu bilecek kadar bilinçli bir çocuktu o.
Sıkı hazırlandığı bir senenin ardından sınava girdi ve beklediği puanların hepsini alarak tercihine sadece okumak istediği tek okul ve bölümü yazdı. Onun bu başarısı öğretmenleri ve yetiştiricileri için büyük gurur kaynağıydı. Henüz liseye başlarken koyduğu hedefine böylece ulaşmıştı. Üniversiteye başlamanın diğer bir sonucu on sekiz yaşını doldurduğu için yetimhaneden ayrılmaktı ne yazık ki. Aslında son bir yıldır kafasında sürekli bu düşünceyi taşıyordu ama zamanı gelmeden dikkatini dağıtmaması için erteleyip duruyordu. Sınavı kazandığı belli olduktan sonra, yetimhaneden ayrılma zamanı geldiğini de biliyordu. Devletin yurtlarına başvursa bile onların hemen çıkmadığını duymuştu. Bu konuda destek ve bilgi istemek için müdürün yanına gitti. Müdür onun endişesini dinleyince gülümsedi.
“Sana bunu daha önce söylemem gerekiyordu ama düşünemedim çok özür dilerim!” dedi önce, “Senin dershane ücretini ödeyen şu hayırsever senin için harika bir yurt ayarladı bile. Tüm okul ve yurt masraflarını o karşılayacak. Tabi diğer tüm ihtiyaçlarını da sen sadece çalışıp okulunu bitireceksin tamam mı?”
“Gerçekten mi?” dedi Efsun hayretle, bu kadarını gerçekten beklemiyordu.
“Gerçekten!” dedi Müdür, gülümsemeye devam ederek.
“Ah bu güzel insanla tanışıp teşekkür etmeyi çok isterdim gerçekten!”
“Ne yazık ki kendisi kimliğini gizli tutmak istiyor güzel kızım. Bu yüzden onunla tanışman imkansız. Aslına bakarsan onu biz de tanımıyoruz. Avukatı aracılığı ile bizimle iletişime geçiyor. Kim olduğunu, nerede yaşadığını hiç birimiz bilmiyoruz.”
“O bir melek olmalı!” diyerek odada ayrıldı Efsun, o kadar mutlu olmuş ve rahatlamıştı ki, bu harika insan için mutlaka bir şeyler yapmak istiyordu. Hemen koşarak odasına gitti ve boya kalemlerini çıkarıp, harika bir melek resmi çizdi. Ancak koruyucusunun kadın mı, erkek mi olduğunu bilmediği için bu meleğe bir yüz çizmedi. Resmin yanına onun hayatını koruduğu ve geleceğini sağladığı için uzun bir teşekkür mektubu yazdı. Gelecekte mutlaka koruyucusu ile tanışmak istiyordu. Ona bu şansı verirse çok çok mutlu olacaktı. Resim ve mektubu tamamladıktan sonra yeniden müdürün odasına gitti ve bunları yardımsevere ulaştırmasını rica etti. Müdür avukatı bağlantı kurduğunda ona teslim edeceğine söz verdi.
Efsun’un yetimhanede son günleri bir sevgi yumağı içinde geçti, yaşı küçük olanlar dahil herkes onun ayrılacağına çok üzülüyordu. Küçüklere hikaye okumak için mutlaka geri geleceğine söz vererek göz yaşları içinde günü gelince yetimhaneden ayrıldı. Bütün çocukluğu ve ilk gençliğini geride bırakarak şimdi kendi ayakları üzerinde durmak üzere hayatın yeni bir aşamasına geçmişti. Hoş kurtarıcısı olmasa adımlarını böyle rahat ve güvenle atması asla mümkün olmazdı. O olmasa şimdi gidecek yeri olmayan ürkek bir genç kız olacağı kesindi.
Yetimhaneden sonra yurda geçmek Efsun için zorlayıcı olmadı. O zaman çocukluğundan beri kalabalık odalarda yatmaya, ders çalışmaya ve yaşamaya alışmıştı. Ailelerinden ilk kez ayrılıp yurda gelenlere nazaran en rahat uyum sağlayan oydu bu yüzden. Hatta yetimhanede olduğu gibi hemen diğerlerine yardımcı olmaya veya üzülenleri teselli etmeye başlamıştı bile.
Okuldaki ilk gününde de çok heyecanlanmıştı. Derslerine dört elle sarılıp, önceki okullarında olduğu gibi bunu da başarılı ile bitirmeye kendi kendine söz vermişti. Buraya kadar kolay gelmediğini, bu başarıya ulaşması için onun destekleyenlerin yüzünü kara çıkarmaması gerektiğini biliyordu. O yüzden daha ilk günden görmedikleri derslere bile kendi kendine çalışmaya başladı. Dersten bunaldığı zaman resim defterini çıkarıp çizimlerini yapmaya devam ediyordu. Arkadaşları onun çizdiklerini görünce hayran kalmışlar neden resim ile ilgili bir bölüme girmediğini sormuşlardı. Resim çizmeyi çok seviyor, çok da geliştirmişti ama çocukları ve öğretmenliği de çok seviyordu. Resim çizmekle ilgili bir bölüme girerse çocuklarla çalışması zor olurdu. Belki resim öğretmeni olabilirdi ama o İngilizce öğretmeni olmayı seçmişti nedense. Şimdiden öğretmen olduğunda kullanabileceği İngilizce kelime kartları ve resimlerini tasarlamaya başlamıştı bile.
Yetimhane yıllarından beri en çok sevdiği bir başka şey ise çay içmekti. Şansına okulun kantininde inanılmaz güzellikte çay demliyorlardı. Her ders arası ve sonunda koşa koşa kantine gidiyor, çantasından kitabını çıkarıp, çayını içerek kitap okuyordu. Bu onun en sevdiği ritüeli olmaya başlamıştı. Arkadaşları buluşup gezerler veya sohbete dalarlarken o sessiz bir köşeye gidip çayını içip, kitaplarını okuyordu. Hafta sonları da söz verdiği gibi yetimhaneye uğrayıp küçüklere resimli kitaplar okumaya devam ediyordu. Aslında yazabilse kendi resimlediği bir hikaye kitabı yazıp çocuklara okumak istiyordu ama bir kaç kez denemesine rağmen bir türlü güzel bir hikaye yazmayı başaramadı.
(devam edecek)
Efsun’u bir başka sevdim, çünkü o da çay seviyor :))) . Yüreğinize sağlık…
BeğenLiked by 1 kişi
Süper, çok teşekürler ❤
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkürler. Çok güzel bir başlangıç sevdim. kaleminize sağlık.
BeğenLiked by 1 kişi
❤
BeğenLiked by 1 kişi