Aslıhan hemen kapıya yöneldi, ittirip merdivenlerin olduğu tarafa geçti, trabzana tutunarak aşağı kadar inip, çıkış kapısına ulaştı. Burası kafenin arka tarafındaki yükleme alanına açılıyordu. Hızlı yürümeye çalışarak caddeye ulaştı ve yolun kenarına parkeden aracın içinde yaşlı bir kadın görünce hemen ona doğru yöneldi.
“Lütfen! Beni arabanıza alır mısınız? Peşimde birileri var ve kendimi hiç iyi hissetmiyorum!”
Yaşlı kadın endişeyle Aslıhan’a baktı, bu tür yöntemlerle insanların zarar verebildiklerini bildiği için aklına hemen kızın rol yaptığı gelmişti. O daha düşünürken şoförü arabadan indi ve Aslıhan’ın kolundan tutup arabadan uzaklaştırdı.
Aslıhan iyice sersemlediği için bir hamle yapmak istese de beceremedi. Şoför onu uzaklaştırdıktan sonra yeniden arabaya yöneldi. Yaşlı kadın kızın kalkamadığını görünce eliyle şoförüne durmasını işaret etti. Aslıhan kadınla göz göze geldi ve yeniden “Ne olur?” diye inledi.
“Onu arabaya getir!” dediğini duydu kadının şoförüne.
“Oğlunuz bunu yaptığınızı duyarsa çok kızar!”
“Getir bu kızcağızı böyle mi bırakacağız!”
Şoför mecburen yeniden Aslıhan’ın yanına döndü ve onu öne kendi yanındaki koltuğa oturttu. Arkada işverenine bir şey yapabileceğinden çekinmişti. Kızın kemerini bağlayıp, yeniden şoför koltuğuna geçti ve hareket etti.
“Teşekkür ederim” dedi Aslıhan, “Çok teşekkür ederim.”
“Bir hastaneye gidelim!” dedi yaşlı kadın. Aslıhan’ın başı önüne düşmüştü bile.
Gözlerini açtığında etrafında perdeler olan bir sedyede yatıyordu. Vücudunda hissettiği ağırlık yüzünden hareket edemiyordu. Çok susamıştı. Başını çevirince kolunda takılı bir serum olduğunu gördü. Damlalar sakin bir ritimle ince plastik borudan aşağı tek tek iniyorlardı.
“Uyandınız mı?” dedi perdeyi açan erkek hemşire, “Epeyce uyudunuz”
“Sahi mi?”
“Evet sizi sabah getirdiler, neredeyse gece yarısı olacak!”
“Kim getirdi beni?”
“Büyükannenizdi sanırım, yanlışlıkla ilaç içtiğinizi söyledi.”
Aslıhan arabasına bindiği yaşlı kadını hatırladı. Demek onu hastaneye getirmişlerdi ve belli ki bunca zaman boyunca Pınar hanım ve Ertuğrul bey onun peşine düşmemişlerdi.
Hemşire serumu kontrol edip, “Bitmek üzere çok sürmez sizi serbest bırakacağız!” dedi gülümseyerek ve perdeyi çekip gitti yeniden.
Aslıhan gözlerini kapatıp, vücudunun ağırlaşmasına direnmeyi bıraktı, fırsat varken biraz daha dinlenmek iyi olacaktı.
Yaklaşık kırk dakika sonra hemşire gelip, biten serumu çıkardı ve damar yolu açmak için elinin üzerine taktığı parçayı nazikçe çekti.
“Doktor birazdan gelecek! Sonra evinize gidebilirsiniz!”
“Eve! Evet!” dedi Aslıhan acı acı gülümseyerek. Doktor geldiğinde doğrulmuş sedyede oturuyordu.
“Geçmiş olsun, biraz uyudunuz bizimle ama iyisiniz. Bir daha lütfen üzerini okumadan ilaçları içmeyin!”
“Tamam teşekkür ederim!” dedi Aslıhan gülümsemeye çalışarak, sedyenin etrafındaki perde açıldığı için duvardaki saati görebiliyordu. Gece yarısını çoktan geçmişti. Şimdi buradan çıkıp nereye gidecekti ki? Otele gitse onu orada hemen bulabilirlerdi. Hemşire yeniden gelip ona elindeki kağıtları imzalattı. Herhangi bir ödemesi yoktu. Çantasını alıp, acilin kapısından çıktı.
Biraz ileride sigara içen adam sigarasını atıp onun yanına geldiğinde onun yaşlı kadının şoförü olduğunu anlayabildi.
“Siz beni mi beklediniz?” dedi şaşkınlıkla.
“Evet Süreyya hanım beklememi söyledi, siz burada durun ben arabayı getireyim!” diyerek koşar adımlarla uzaklaştı. Zavallı adamın gözlerinden uyku akıyordu. O arabaya binse bile nereye gideceğini bile bilmiyordu ama adam ona konuşma fırsatı bile vermediği için mecburen bekledi.
Şoför önünde park edip inip ona bu defa arka kapıyı açtı. Aslıhan’da bindi düşünmeden, araba hareket etti adam bir şey söylemeyince o da söylemedi ve başını çevirip dışarıyı izlemeye başladı. Yaklaşık on beş dakika sonra iki katlı bir evin garajının önüne geldiler. Geç olmasına rağmen evin ışıkları yanıyordu.
“Süreyya hanım sizi bekliyor. Merak etti” dedi şoför ve ona kapıyı işaret edip arabayı garaja çekti.
En azından bu gece sokakta kalmadığına sevindi elinde olmadan eve yürürken. Daha kapıya vardığında kapıyı orta yaşlı bir kadın açtı ve onu içeri aldı.
Süreyya hanım sabahlığı ile salonda oturuyordu.
“Hoş geldin kızım, daha iyi misin?” dedi onu görünce gülümseyerek.
“Evet çok teşekkür ederim. Beni hem kurtardınız hem tedavi ettirdiniz!”
“Ah ne tedavisi seni sadece acile götürdük biz, gerisini doktorlar yaptı.”
“Sağolun”
Kadın gülümseyerek ona bakmaya devam edince o da gülümsedi.
“E anlatmayacak mısın?” dedi Süreyya hanım bu kez.
“Neyi?” dedi Aslıhan şaşkınlıkla.
“Hikayeni! Beni kurtarın demiştin ama ne olduğunu anlatamadan kendinden geçtin!”
“Şey ben, yanlış insanlarla birlikteydim” dedi Aslıhan, “Siz olmasaydınız bana kötülük yapacaklardı.”
“Hepsi bu kadar mı?”
“Evet hepsi bu kadar!”
“Nerede yaşıyorsun peki? Ailen nerede?”
“Annem ben küçükken öldü, babam da ortadan kayboldu. Şimdilik bir evim yok”
“Sokakta mı yaşıyorsun yani?”
“Hayır tüm bu karmaşa yeni oldu aslında, ben iş arayacağım, tabi kalacak bir yerde. Yarın!”
“Anlıyorum, Feriha sana bu gece kalman için bir yatak hazırladı. Sabah kahvaltısını birlikte edebiliriz senin için uygunsa. Bu konuyu yeniden konuşuruz o zaman!”
“Olur!” dedi Aslıhan, bu eve düşünmeden gelmişti ama tedirgin olmuştu birden. Bu kadının kim olduğunu bile bilmiyordu. Kötü bir olsa ona yardım edip, hastaneye götürmezdi herhalde ama yine de ona tüm hikayeyi anlatmak istemedi. Bundan sonra daha temkinli olması gerekiyordu.
Kapıyı açan Feriha hanımın gösterdiği küçük odaya girdi ve kapıyı kilitleyip, hazırlanan yatağa üzerindekilerle uzandı. Hala sersemliği geçmediği için hemen uyuyakaldı.
İçeriden gelen seslerle yeniden uyandığında sabah olmuştu. Odanın ince tüllerinden gün ışığı olduğu gibi içeri doluyordu. Kalkıp yatağı düzeltti, üzerini değiştirme şansı olmadığı için kendince toparlanıp odadan çıktı. Tam karşısındaki kapının aralık kapısından banyo olduğunu anlayınca oraya yöneldi. Akşamdan beri hiç tuvalete gitmemişti. Elini yüzünü yıkayıp, salona geldiğinde Süreyya hanım masada onu kahvaltıya bekliyordu.
“Günaydın! Daha geç uyanacağını düşünüyordum!”
“Günaydın! Sanırım dün de yeterince uyumuşum!”
“Ah doğru! Haydi gel Feriha bize kahvaltı hazırladı! Haydi Feriha sen de çayı al gel katıl bize!”
Kadıncağız başıyla onaylayıp mutfağa gitti. Burası müstakil eski bir evdi. Eşyaların Süreyya hanımın gençliğinden kaldığı anlaşılıyordu. Büyük değildi ama zevkli ve rahat döşenmişti. Aslıhan dünkü kahvaltıdan sonra bir şey yemediği için kurt gibi aç hissediyordu. Ayıp olmasın diye her şeyden biraz tabağına aldı ve yemeye başladı.
“Adın Aslıhan öyle değil mi?” dedi Süreyya hanım.
“Evet efendim”
“Daha önce çalıştın mı Aslıhan? Ne tür bir iş arıyorsun?”
“Şey ben, çalışmadım şimdilik bulduğum her işe razı olacağım sanırım”
Süreyya hanım gülümsedi, “Feriha on gün sonra işten ayrılacak. Beş yıldır benimle birlikte sağ olsun. Ancak gelini hamile olduğu için onun yardımına gidecek ve sonrasında da torununa bakacak.”
Aslıhan Feriha hanıma dönüp gülümsedi, “Allah bağışlasın şimdiden!”
Kadıncağız başını sallayarak karşılık verdi.
“Bir türlü uygun birini bulamadık. Ben bu evde tek başıma yaşıyordum. Şoförüm Necati dün seni alan delikanlı yani, bir yere gideceksem gelip beni alıyor. Aslında oğlumun yanında çalışıyor. Oğlum bu evi beğenmediği için kendine bir daire tuttu. Anlayacağın ben yalnız ve yaşlıyım. Feriha gittikten sonra ise temelli yalnız kalacağım!”
“Benim mi sizinle kalmamı istiyorsunuz!” dedi Aslıhan.
“Daha açık nasıl sorabilirim bilmiyorum!” dedi Süreyya hanım gülerek.
“Tamam, kalırım tabi.”
“Yalnız oğlum biraz aksidir. Seninle nasıl tanıştığımızı ve senin hiç tecrüben olmadığını duyarsa hemen kapının önüne koyar. O yüzden onunla mutlaka sana öğrettiğim şekilde konuşman gerekiyor!”
“Olur nasıl isterseniz!” dedi Aslıhan, problemine böyle kolay bir çözüm bulabileceği hiç aklına gelmemişti.
(devam edecek)