“Aslı, sana bu mesajı bırakarak gittiğim için üzgünüm. Yakında döneceğim. Özür dilerim.”
“Hepsi bu mu?” dedi Aslı şaşkınlıkla kafasını telefondan kaldırıp.
“Evet hepsi bu?”
“Ama nasıl olur? Peki ya sana bıraktığı mesaj!”
“Benim ki de böyle!”
“Pınar teyze babam bu kadarcık bir açıklama ile ortadan kaybolmuş olamaz!”
“Aslıcığım yok işte! Ne söylememiş istiyorsun! Onu çok aradım, gidebileceği yerlere, arkadaşlarına ulaşmaya çalıştım ama yok!”
“Polise haber verdin mi peki?”
“Benim vermeme gerek kalmadı ki, alacaklı banka ve diğerleri zaten onun peşinde!”
“Eminim bu iş halletmenin bir yolu vardır. Konuşup bir çıkış bulabiliriz!”
“Aslıcığım inan bana sen gelmeden bunları çözmek için her yolu denedim. Günlerdir yarı aç yarı yok sürekli düşünüyorum. Sahip olduğumuz her şeyi kaybettik. Artık tek yapmamız gereken bundan sonra ne yapacağımızı planlamak hepsi bu!”
“Babamın başına bir iş mi geldi acaba?”
“Ah onu bilmiyorum ama bizim başımıza epeyce iş açtığı ortada!” dedi elinde olmadan Pınar hanım, sonra Aslıhan’nın yüzündeki ifadeyi görünce hemen özür diledi. Aslıhan onu anlayabiliyordu, kızacak değildi.
“Yarın sabah seni bir yere götürüp biriyle tanıştıracağım. Onunla konuşmanı istiyorum!”
“Tamam kim peki?”
“Tanışınca anlarsın, bizi bu durumdan kurtarabilecek belki de son kişi inan bana!”
“Gerçekten mi? Bir şansımız olabileceğine çok sevindim. Babamın arkadaşlarından biri mi peki? Ben tanıyor muyum?”
“Hayır tanıştıracağım dedim ya? Şimdi çok yorgunum” diyerek çantasından bir paket bisküvi çıkarttı ve yarısını Aslıhan’a bölerek kendi yatağına geçti Pınar hanım, “Haydi ye! Bu gün başka bir şeyimiz yok ne yazık ki!”
Aslıhan uçakta verilen şeylerden epeyce yemişti. Kadıncağız günlerdir muhtemelen bu haldeydi. Bisküvileri almaya utandığı için elini sürmedi. Çantasını açıp pijamalarını giydi ve çekyata uzandı.
“Eminim sabah gözlerimi açacağım ve bunlar sona ermiş olacak!” dedi içinden ve uyumaya çalıştı ama uyuyamadı tabi. Hava çoktan kararmıştı, aşağıdan bağrışlar geliyordu. Anlaşılan sokak geceleri gündüz olduğundan çok daha hareketliydi.
Gün ağardığında kabuslarla dolu kısa bir uyku uyuyabilmişti. Pınar hanıma baktı dönüp, hâlâ uyuyor gibi gözüküyordu. Komodinin üzerine bıraktığı bisküvilerin bir tanesini yiyip, kalanını götürüp Pınar hanımın yanına bıraktı.
Bu gün görüşecekleri kişi ile sabah buluşacaklarını söylemişti. Banyoya gidip kapıyı kilitledi, sıcak su akması gereken musluğu açtığında musluk sadece garip bir gurultu çıkardı. Diğer musluktan akan su çok soğuk olduğundan sadece eğip başını yıkamaya karar verdi. Yanında şampuan getirmemişti, Pınar hanımın olduğunu düşündüğü şampuan çok az elini sıktı ve onunla saçını köpürtmeye çalışarak duruladı. Küçük kötü bir saç kurutması makinası duvara monte edilmişti ama bu kadar erken çalıştırırsa Pınar hanımı uyandırabileceği için saçına bir havlu sarıp çıktı banyodan. Çantasından temiz kıyafetler çıkardı ve tarağı ile suları damlayan saçlarını tarayıp yeniden havluya sardı ve beklemeye başladı. Sokak yine sessizliğe bürünmüştü. Karşı binanın penceresine konan güvercinler yiyecek bir şeyler bakınıyor gibiydiler.
Pınar hanım bir saat sonra uyandı, o da banyoya girip kapıyı kilitledi ve anladığı kadarıyla buz gibi suyla duşunu aldıktan sonra daha ayılmış olarak geri döndü.
“Uyuyabildin mi?” diye sordu Aslıhan’a
“Pek değil, sanırım yoldan geldiğim için” dedi kibarca
Pınar hanım kızın nezaketine gülümsedi ama bir şey demedi. O da üzerini giyindikten sonra, “Gideceğimiz yerde canın ne çekiyorsa sipariş et ve mümkünse patlayana kadar ye tamam mı? Günün devamında yine bisküvi yiyebiliriz!”
“Peki tamam! Bu gideceğimiz kişi bize nasıl bir yardım yapacak?” dedi merakla.
“Benim bir şey söylemem uygun olmaz, çok detay bilmiyorum zaten, seninle konuşmak istediğini söyledi. Gidince öğrenirsin!”
“Peki” dedi Aslıhan yine Pınar teyzesine her zaman güvenirdi. Kadıncağızın onların yüzünden düştüğü durumlara çok ama çok üzülmüştü. Hele babasının yaptığını aklı almıyordu. Nasıl olup hem öz kızını hem bu zavallı kadını bu halde bırakıp kaçabilirdi. Hem de bu kadar uyduruk bir mesaj bırakarak.
“Sence babam geri gelecek mi?” dedi mırıldanır gibi.
Pınar hanım dönüp üzüntüyle ona baktı, “Bilmiyorum” dedi açık yüreklilikle.
“Dönecek, o benim babam!” dedi Aslıhan kendini ikna etmeye çalışır gibi.
“Umarım, çıkalım mı?”
“Çıkalım!”
Kötü sokak boyunca yürüyüp caddeye çıktılar. Pınar hanım onu otobüs durağına götürdü.
“Çok uzak değil ama buradan yürümek iyi bir fikir olmayabilir!” diyerek açıklama yaptı.
Aynen söylediği gibi bir kaç durak sonra otobüsten indiler ve daha lüks bir caddedeki kafeye doğru yürüdüler. Pınar hanım hiç tereddüt etmeden masaların birinde tek başına oturan adama doğru yürüdü. Aslıhan’da onun kim olduğunu görmeye çalışarak peşinden geldi.
“Merhaba Ertuğrul bey! Bu Aslıhan, Tekin beyin kızı! Aslıhan, bu da Ertuğrul bey, sana bahsettiğim kişi!”
Aslıhan adamın uzattığı elini sıkarak geçip masaya oturdu. Pınar hanım ile adam kısa bir sohbet yaptıktan sonra, adam Aslıhan’ın mezun olduğu okulu ile ilgilendi biraz ve bir kaç soru sordu. Aslıhan bütün soruları kibarca yanıtladı.
“Çok donanımlı bir genç bayansınız! Babanız sizinle gurur duymuş olmalı” dedi Ertuğrul bey.
“Teşekkür ederim.”
“Siparişlerimizi verelim isterseniz!” dedi Pınar hanım hemen.
Hepsi garsonun önlerine bıraktığı menüye bakmaya başladılar. Pınar hanım menünün arkasına saklanarak Aslıhan’a istediği her şeyi sipariş etmesini hatırlattı ama Aslıhan öyle boğazına düşkün bir kız değildi. Ayrıca ne kadar yerlerse yesinler, hepsi yirmi dakika içinde hazım olacaktı. Sinirleri yüzünden mide asidi bu kadar yüksekken iyice şişirip gününü mahvetmesini istemediği için hafif bir kahvaltı ile bir kahve istedi. Pınar hanım onun nezaketen böyle yaptığını sanıp gözlerini devirdi ama o aldırmadı.
Garson siparişleri alıp gidince, “Pınar teyze bize yardımcı olabileceğinizi söyledi ama babamı tanımıyor muşsunuz sanırım öyle mi?” diye sordu hemen Aslıhan. Bu kahvaltıyı bu şartlar altında gereksiz sohbetlerle uzatmanın bir anlamı yoktu.
“Babanızı tanımıyordum demeyelim. Yakından tanımıyordum. Bir kaç kez karşılaşıp kısa sohbetler etme şansımız olmuştu, hatta sizi de karşılaştığımız toplantılardan birinde görmüştüm, o zaman daha gençtiniz!”
“Anlıyorum, peki ne yapabilirsiniz?”
Pınar hanım ikisinin konuşmasını hiç bölmeden garsonun getirmeye başladığı yiyeceklerden atıştırmaya başlamıştı. Sadece gözleriyle pinpon maçı izler gibi bir Aslıhan’a bir Ertuğrul beye bakıyordu.
“Siz akıllı bir kızsınız belli ki!” dedi Ertuğrul bey sesini daha da ciddileştirerek, “Lafı dolandırıp, uzatmaya gerek yok. Anladığım kadarıyla Pınar hanım size detay vermemiş!”
“Hayır vermedi!” dedi Aslıhan Pınar hanıma bakarak, “Sizin açıklamanızın uygun olacağını söyledi.”
“Evet! O halde ben anlatayım Aslıhan hanım. Ben babanızın piyasaya ve bankalara olan tüm borcunu kapatacak güce sahibim.”
Aslıhan yüzüne yerleşen gülümsemeye engel olamadı.
“Yani eğer sizinle anlaşabilirsek, şirketin uğradığı tüm zararı karşılarım ve şirket yeniden kaldığı yerden devam edebilir. Babanızla veya o olmadan! Onca çalışan, onca emek de boşa gitmemiş olur. Tabi Pınar hanım ve siz de bu durumdan kurtulursunuz. Zira babanızın ikinizi düşürdüğü durum gerçekten korkunç ve sizler için içinden çıkılmaz gözüküyor!”
(devam edecek)
Hadi hayırlısı diyemedim neden se…🤷♀️
BeğenLiked by 1 kişi