Kadın elbisesinin eteğine asılmış “Kızım ne yapıyorsun sen?” diye seslendikçe, hayal dünyasından çıkıp dönüp kadına baktı. Az kalsın ayağı kayıp düşecekti kucağında bebeği ile son dakikada toparlandı.
“Denize gidiyorum” dedi hülyalı hülyalı.
Elinde bir paket açılmış bulgurla ona bakan yaşlı kadın, “İyi ya gel biraz konuşalım, sonra gidersin denize. Kaçmıyor işte, çarşaf gibi koca deniz duruyor orada!”
“Konuşmak istemiyorum” dedi Zeliha, Yaren ağlamaya başladı o sırada, kızını öpüp okşadı.
“Çocuk üşür şimdi bu saatte denize girilmez!” dedi kadın, elbisenin eteğine hala sıkı sıkı yapışmıştı.
“Girince alışır”
“Ne olur yaşlı gönlümü kırmasan, şurada iki sohbet etsek de öyle gitsen. Acelen ne ki?”
“Öyle ağır ağır işledi ki içime her şey!”
“Biraz daha ağırdan al o zaman, in şu kayanın tepesinden haydi, kolum ağrıdı eteğine yapışmaktan.”
Yaren’in ağlaması iyice şiddetlenince, Zeliha bir şey düşünemeden kadının dediğini yaptı indi taşların üzerinden yürüme yoluna kadının yanına geldi.
Kadın yavaşça kolunu tutup banka çekti onu, “Sabahın körünce içimden bir ses getirdi buraya biliyor musun?” dedi gülerek.
Boş boş baktı Zeliha, kızı pışpışlıyordu. Yaren pışpışlanıp yürüyünce sustu biraz.
“Yaşlanınca sabahın köründe uyanıyor insan, onca yıl gençlik elden uçup giderken zamanı tutamıyorsun ama yaşlandıkça inat gibi gün uzadıkça uzuyor işte bu erken uyanmalar yüzünden. Seni ne uyandırdı da çıktın taşın tepesine acaba?”
Yine cevap vermedi Zeliha, bu anlamsız sohbete nasıl dahil olduğunu hatırlamıyordu. Başını çevirip denize baktı yine, kalkacak gibi yapınca, kadın tuttu kolundan geri oturttu.
“Uzun zamandır yanıma bir can arıyorum ben. Tek başına hayat kolay değil. Kurşun dökerim, bilir misin sen? Üç beş kuruş öyle geliyor, amcandan kalan maaşımda var ama sırtım belim tutmuyor artık.”
Yaren ağlamaya başladı yine.
“Aç mı bu? Altı da dolmuş sanki.”
Zeliha kızı kaldırıp şişmiş bezine baktı.
“Pişik olacak açmazsan”
Kalktı kızı bankın üzerine yatırıp çantasından çıkardığı hazır bezle değiştirdi. Biraz biraz aklı yerine gelmeye başlamış gibiydi.
“Dinledin mi sen beni?” dedi kadın, Yaren’in bezleme işi bitince.
“Başımı sokacak yerim yok benim, kocam beni bırakıp kaçtı, evlendireceklerdi ben de köyden kaçtım. Üç gündür iş arıyorum. Sokaklardayız. Tükendim artık, gücüm de kalmadı.” diyerek sarsılarak ağlamaya başladı. Tuttuğu her şey bir anda göz yaşı olup aktı gözlerinden. Yaşlı kadının gözleri doldu elinde olmadan, elini tuttu Zeliha’nın. Annesi ağlamaya başlayınca, Yaren’de başladı ağlamaya. Sabah yürüyüşü, koşusu yapanlar ile köpeklerini gezdirenler başlarını çevirip onlara bakıyorlardı.
Yarım saat ağladı Zeliha neredeyse, sessizce izin verdi kadın ağlamasına.
“İçindeki zehir aksın kızım, tutma, seni yer bitirir bu zehir yoksa, denizi içsen arınamazsın. İçinde zehir varken, yer de dar, gök de dar gelir insana. Değil bu denizin dibi, dünyanın en derin çukuruna kaçsan o zehir gelir seninle. Ağla ki göz yaşlarınla akıp gitsin içinden.”
Sonunda ağlaması hafifledi ama iyiden iyiye midesi bulanmaya başladı. Erkenci simitçiler sahil yoluna çıkanlar için dolaşmaya başlamıştı. Kadın çevirdi bir tanesini bir kendine, bir de Zeliha’ya aldı.
“Ağzında çiğne iyice, ona da ver küçük küçük” dedi sonra.
Çantada sonu kalmış meyve püresi aklına geldi Zeliha’nın. Çıkardı onu kızın ağzına ondan verdi az az önce. Yaren tadını sevdiğini şeyi görünce sustu hemen. Bu arada simitten koca bir parça kopardı ağzına attı. Yaşlı kadın elindeki açık bulgur paketinden bir avuç aldı bankın önüne doğru fırlattı. Daha elini yerine koymadan güvercinler uçtu geldi ağaçlardan. Bir anda başları bulguru bulmaya çalışan bir yığın kuş oldu etraflarında. Yaren gülümsedi onları görünce. O gülümseyince Zaliha büyülü bir şey görmüş gibi daldı kızının yüzüne.
“Daha görecek güzel günleri olacak bu çocuğun” dedi kadın, elini sokup pakete bir avuç daha savurdu kuşlara, yenileri de eklenince bankın etrafında grili, siyahlı bir sürü kuş heyecanlı heyecanlı bulgur avına giriştiler.
“Her canlı kendi rızkının peşinde gördün mü? Bir kaç gün şans yüzüne gülmedi diye bu sabinin rızkını mı keseceksin kendi aklınla sen?”
Güldü Zeliha acıyla, şans ne zaman gülmüştü ki ona acaba?
“Şans bu kucağındaki can!” dedi kadın anlamış gibi, “Bak sana çok dil dökecek değilim. Adım Hayriye benim, dinlemediysen yeniden anlatayım, kurşun dökerek hayatımı sürdürüyorum ben. Yalnız yaşıyorum. Tek başıma hayat zor, bir can yoldaşı arıyorum”
“Beni hiç tanımıyorsunuz ki?” dedi Zeliha karnına bir şeyler gidip, kızının da yüzü gülünce iyice aklı başına gelmişti.
“İyi ya işte, beni mahcup etme o zaman. Kurşun döktüren azaldı artık iyice zaten, ben kızına bakarım. Sen de girer çalışırsın bir işte! Bana da yardım edersin.”
“Sahi mi diyorsunuz?” dedi bu kez heyecanla.
“Tövbe tövbe, sabahın köründe buraya beni bir şey getirdi işte be kızım! Seni denize itmeye gelmediysem, demek ki elinden tutmaya gelmişim!”
Zeliha’nın yüzüne kocaman bir tebessüm yayıldı bir anda.
“Gülünce güzel oluyormuşsun da bu kokuyla güzellik çabuk soluyor. Haydi tut kolumdan kalkalım gidelim eve de ana kız bir paklanın!”
Zeliha hemen kalktı banktan, kadının koluna uzanıp kaldırdı onu da. İçinden bir ses “Başına bir şey gelirse ya!” diyordu, diğeri “Bu kadın olmasa şimdi balıklara yem olmuştun kızınla!”
Denize düşmeyi biraz erteleyip, bu şansı da denemekten ne çıkardı ki, kendi canıyla şu çocuğun canını da alacaktı az önce.
Hayriye hanımın evi yürüyerek yirmi dakika bir mesafedeydi, tabi onun adımları ile gidince böyle sürüyordu. Birbirine yapışık gibi dizilmiş evlerin olduğu bir sokağın başındaydı ev. Dışarıdan iki katlı gibi duruyordu ama içeri girince anlıyordunuz ki, girişte sadece antre gibi geniş bir alandan merdivenle yukarı çıkılıyordu. Hayriye hanım oflaya puflaya çıktı sekiz basamaklı merdiveni, eski tahta kapıyı açıp, onları içeri buyuru etti.
“Sıcak su var, banyo şurası, temiz çamaşırın yoksa vereyim ben şimdilik” diyerek odalardan birine girdi, elinde bir fanila, bir yüksek belli, paçalı alt çamaşırı vardı, “Al bunları, ihtiyar bir kadından bu kadarı çıkar!”
Zeliha hemen kızını da soydu banyoya girdi, hem Yaren’i hem kendini güzelce yıkadı. Su tenine değdikçe üzerinden bir yük kalkıyor gibi hissediyordu.
“Allah’ım sana şükürler olsun!” diye dua ediyordu içinden. Yaren’i temiz kalanlarla giydirdi çamaşır makinasının üzerine yaydığı kuru havluların üzerine yatırdı. Çantasından ve üzerinden çıkan kirlileri de bir güzel çitileyip duvara dayalı leğenin içine alıp, çıktı banyodan.
“Kızım koca makinayı görmedin mi?” dedi Hayriye hanım bir leğen yıkanmış çamaşırı görünce, “Çamaşır askısı içerdeki odanın kapısının arkasında, çocuğu bana ver git as bari!”
Zeliha banyo yapınca yanakları yeniden pembe pembe olan kızını Hayriye hanımın kucağına bırakıp, içeri geçti.
“Adı ne bu yavrucağın?” diye seslendi Hayriye hanım içeriden o çamaşırı asarken.
“Yaren!”
“Aman da minik bir kız mısın sen? Pamuk gibi mi olmuşsun yıkanınca!” diye sesleri gelmeye başladı sonra. Ardından bir şarkı mırıldandı hafif hafif. Zeliha çamaşırı asıp geldiğinde Yaren çoktan mışıl mışıl uyumuştu.
“Al kızını da geç içeride uyudu biraz haydi sen de! Kalkınca uzun uzun konuşuruz!” dedi eliyle demin çıktığı odayı göstererek.
Banyo yapınca Zeliha’nın da eli ayağı çekilmişti. Simit karnını da tutmuştu şimdilik. Hiç ikiletmeden kızını aldı geçti içeri, daha başını yastığa koyar koymaz derin bir uykuya daldı.
(devam edecek)