Zeliha tam babasına Haydar’dan bahsetmeye hazırlanırken kapı çaldı ve babasının arkadaşlarından iki tanesi geldi. Osman bey keyfi yerine gelince beraber kafa çekmek için iki arkadaşını daha davet etmişti. Babasının ya da ağabeylerinden birinin arkadaşları gelince odasından çıkması yasak olan Zeliha, mecburen odasına girip kapıyı kilitledi. Hazır böyle hepsinin yüzü gülerken konuşma fırsatını kaçırdığına çok üzülmüştü.
Aynı akşam Haydar’ın anne ve babası da onu karşısına almış konuşuyorlardı.
“Bak oğlum!” dedi Miyase hanım büyük bir ciddiyetle, “Baban bu seviyorum dediğin kızı iyice araştırmış. Kızın ailesi çok sorunlu bir aile, babası alkolik, iki ağabeyleri de dahil hepsi kavgacı biliniyorlar. Düzenli bir işleri bile yok, inşaatlarda amelelik ediyorlarmış.”
“İşte bu yüzden Zeliha ile evlenip o evden kurtaracağım ya!” dedi Haydar göğsünü gere gere.
“Oğlum kızla evlenmekle iş biter mi, bunlar paraları bittikçe senin kapına dayanırlar. Bulmuşlar senin gibi saf oğlanı, kızı üzerine salmışlar anlamıyor musun?” dedi bu defa babası.
“Hayır baba! Zeliha öyle bir kız değil.”
“Ay başımıza gelenler!” diye kendini koltuğun arkasına doğru bıraktı Miyase hanım, “Koş haplarımı getir Haydar! Öldüreceksin beni!”
Haydar panikle yerinden kalkıp annesinin çekmecede duran haplarını getirdi. Babası da masadaki sürahiden bir bardak suyu hazır etmişti. Miyase hanım oflaya puflaya attı hapları ağzına. Sonra başını tutarak kalktı yerinden, yatak odasına doğru yürürken, “Bu kız olmaz Haydar!” diye inledi, “Aklını başına topla!”
Haydar çaresizce babasının yüzüne baktı ama onun yüzünde de bir umut ışığı göremeyince bir şey demedi. Şimdi üstlerine giderse inatlaşacaklarını biliyordu. Zeliha babası ile konuşana kadar o da annesi ve babasının kalplerini yumuşatmak için bir çare bulacaktı elbet.
Zeliha ertesi gün de evde aynı keyifli yüzleri bulma umuduyla girdi kapıdan. Babası daha gelmemişti, büyük ağabeyi kanepede uzanmış televizyon seyrediyordu. Diğeri de banyodaydı belli ki. Hemen üzerini değişti ve mutfağa gitti. Dün akşam odaya kapanması gerekince yemek yapamamıştı. Hızlı hızlı onların sevdikleri bir şeyler hazırlamaya koyuldu. Tam yemeğin altını kapadığı sırada babası girdi kapıdan.
Kanepede uzanan oğluna selam verdi, elindeki şişeyi getirip mutfağa bıraktı, “Haydi kız, sofra hazır değil mi daha?”
“Şimdi tabakları koyuyorum!” dedi Zeliha yan gözle onun yüzünü inceleyerek. Bu günde dünkü kadar keyifli görünüyordu babası, içkisini de alıp geldiğine göre, gene birileri gelmeden konuya girmesi gerekiyordu.
Çabuk çabuk kurdu masayı, hazırladığı salata ve mezeleri dizdi güzelce.
“Kardeşini de çağır gelsin, bir konuşacağım var!” dedi Osman bey kanepede yatan oğluna. Oğlan isteksizce doğruldu, banyodan sonra odaya girip gelmeyen kardeşine seslendi.
On dakika sonra hepsi masanın etrafına dizilmiş, çorbalarını kaşıklıyorlardı.
“Bu gün Yamaçköy’den bir arkadaş uğradı” diye girdi Osman bey söze, gözlerini Zeliha’ya dikmişti, “Zeliha’ya talip varmış.”
Zeliha kaşık eline donakaldı öylece, gözlerini kaldırıp babasına baktı.
“Benden haber bekliyorlar, bir kaç güne gelecekler haber edersem”
Zeliha elindeki kaşığı tabağına bırakmış, tam da şimdi konuşmazsa Haydar ile kavuşamayacaklarını anlamıştı.
“Ben istemiyorum” dedi korka korka.
“Bak sen?” dedi büyük ağabeyi, onlar planın tamamını bildikleri için babasının söylediklerine karışmıyorlardı anlatırken, “Sana soran oldu mu acaba?”
“Bir diyeceği var herhalde!” dedi Osman bey.
“Var ya!” dedi Zeliha birden bire, “Başkasını seviyorum ben, o gelecek istemeye!”
İki ağabey dikildiler sandalyelerinde, babalarına baktılar hemen, onun bir hareketi ile kız kardeşlerinin üzerine atlayacakları belliydi. Osman bey eliyle durun işareti yaptı onlara.
“Haydar!” dedi çürük dişlerini göstere göstere gülerek.
İki ağabeyin başı aynı anda Zeliha’ya döndü.
“Evet” dedi Zeliha, “Benden haber bekliyor, ailesi gelip isteyecek hemen!”
Ağabeyler dönüp babaya baktılar yine, bir şey diyecek oldular, Osman çürük dişlerini göstererek gülmeye devam etti.
“İyi ya sana iki gün mühlet veriyorum. Madem sevdiğin var. Söyle gelsin istesinler. İki gün içinde gelmezlerse Yamaçköy’e haber salarım bilesin.”
“Tamam” dedi heyecanla Zeliha, çok sevindiği belli olmasın diye bitiremediği çorbasıyla tabağını aldı mutfağa koşturdu.
Ağabeyler, babalarının bu tavrına bir anlam verememiş, homurdanmaya başlamışlardı bile.
“Nasıl böyle bir şeye göz yumarsın? Kim bu Haydar? Kıralım, ağzını burnunu!”
“Merak etmeyin!” dedi babaları, “Bu gün geldi haberi, oğlanın babası soruşturmuş Zeliha’yı, zaten istemiyorlarmış. Kuru temizlemenin oğlu Haydar!”
“Şu esmer oğlan mı?”
Osman bey kadehine bir rakı daha doldurup başını salladı. Oğlanlar ikna olmamıştı ama onun kendinden emin tavrını görünce ses etmediler.
Sabahı zor etti Zeliha. başı önünde atölyeye girmeden, kuru temizlemenin önünden geçti bu sefer ama dükkan daha açılmamıştı. Öğlen arasında tuvalete gideceğini bahane etti indi aşağı yine. Haydar onu hemen gördü koridorda, o da tuvalet bahanesi ile çıktı hemen.
“Tamam iki gün verdi babam!”
“Ne diyorsun?” dedi heyecanla Haydar, “Bu gün konuşsam ancak yarın olur!”
“Olsun, yarın gelecekler derim ben!”
Birbirlerine sevgiyle bakıp, ayrıldılar hemen. Zeliha koşa koşa döndü atölyeye, yanakları pembe pembe olmuştu heyecandan.
Haydar dükkanda babasına açtı konuyu hemen ama babası ters ters bakıp cevap vermedi. Haydar’ın ağabeyi Mesut’un olanlardan haberi yoktu. Beş yıl önce evlenmişti o. Babasına baktı merakla.
“Bir kızı seviyorum ağabey!” dedi Haydar, “Bu pasajda çalışıyor ama annem istemiyor! Allah aşkına sen bari benden yana dur!”
“Ailesi beş para etmez!” dedi babası, Mesut’a cevap hakkı vermeden. Haydar bir şey desin diye ağabeyinin gözünün içine baktı, ama Mesut başını eğip işine devam etti.
Annesini ikna ederse hepsinin ikna olacağını bildiği için akşam çıkar çıkmaz eve koşturdu Haydar. Zeliha ile öğlen konuşmuşlardı nasılsa. Akşam yemeğine oturdukları sırada açtı konuyu yeniden.
“Kesinlikle olmaz!” dedi Miyase hanım yine.
“Anne yarın akşam gidip istememiz lazım”
“Neymiş bu acele? Kokmuş etleri mi var kakalayacak bize bunların?”
“Babası iki gün süre vermiş”
“Ne?” dedi babası bu kez, “Daha neler artık? Oğlum senin gözünü kör etmiş bu kız anladık ama kulağını da sağır etmiş belli ki!”
Haydar o gece ne kadar dil dökse de annesi ile babası ikna olmadı. Bir günü kalmıştı, ertesi gün onları ikna edecek mutlak bir şey bulmalıydı.
Zeliha sevdiği adamın ailesinin onu istemediğinden habersiz heyecandan yerinde duramıyordu. Babasının bu kadar kolay ikna olmasına o bile şaşırmıştı. Ağabeyleri de hiç ses etmemişlerdi. Böylece evlenmeleri için önlerinde hiç bir engelleri kalmıyordu. Şans nihayet onun da yüzüne gülmeye başlamıştı demek. Ertesi akşam giymek için en güzel kıyafetini yıkadı, sabah erkenden kalkıp ütüledi ve hazır etti. Az kalsın geç kalıyordu atölyeye.
Haydar sabaha kadar düşünüp plan yapmıştı, eğer anne ve babası ikna olmazsa, Zeliha’yı kaçıracaktı. Ondan başkası ile olmaya hiç niyeti yoktu. Ağabeyini de annesinin seçtiği bir kızla evlendirmişlerdi. Yengesi iyi bir kadındı ama Mesut’un mutlu olmadığı anlamak için müneccim olmaya gerek yoktu. Ona rağmen Haydar’ın arkasında durmaya cesaret edememişti. Babasının yanından çalıştığı için eli kolu bağlanıyordu muhtemelen. Haydar evlendikten sonra başka işe girip çalışmak istiyordu o yüzden. Kaçarlarsa zaten mecburen öyle olacaktı. “Allah verede bu gün ikna olsalar” diye geçirdi içinden.
(devam edecek)
SİSTEM NE ACI DEĞİLMİ BİREY OLARAK KARAR VERMEYİ YASAKLAMIŞ HAYDAR SEVDİĞİ KIZ İÇİN HERŞEYİ GÖZE ALIYOR ABİSİ MENFAATİ İÇİN SES ETMİYOR ZELİHA DİĞERLERİNDEN SORUMLU TUTULUYOR SONLARI GÜZEL OLUR İNŞALLAH
BeğenLiked by 1 kişi
Teşekkürler, umarız ki gerçek hayatta her şey bu hikayeden çok daha güzel olur
BeğenBeğen