Gökçe ofisin kapısında durmuş karşısındaki adama bakıyordu. Timur onu görür görmez tanımıştı, onu altı ay önce Serdar’ın cenazesinde Ayça’nın yanında görmüştü. Bu ofiste en son görmeyi beklediği kişi o olduğu için ziyarete bir anlam veremedi.
“Hoş geldin” dedi tereddüt dolu bir sesle, aklına ilk gelen şey Ayça’ya bir şey olması olasılığıydı. Ne kadar gerildiğini çocuğa belli etmemeye çalışarak gülümsedi.
“Annem iyi” dedi Gökçe onun gösterdiği koltuğa yürürken, “Endişeni yüzünden görebiliyorum, saklamana gerek yok”
Timur cevap veremedi bu söze, “Ben senin için tehdit değilim” dedi düşünmeden.
“Biliyorum” dedi Gökçe pırıl pırıl bir delikanlıydı, zeki bakışları Timur’un aklını okuyor gibi hissettiriyordu.
“Sevindim” diye cevap verdi gözlerini kaçırarak, “Bir avukatlık hizmeti mi almak istiyorsun.”
“Hayır, tanışmaya geldim sadece. Annemle olan hikayenizi biliyorum.”
“Bak ben, baban için çok üzgünüm gerçekten. Onun hastalığını ancak öldüğü gün öğrenebildim, yani annem söyledi.”
“Demet teyze bize hayatımızın her aşamasına çok destek oldu. Onun hayatı benim için çok öğreticiydi ayrıca. Onu ilk gördüğümde ellerini hızlı hızlı oynatarak ne yaptığını anlayamamıştım ama beni etkilemişti. Bir insanın elleri ile konuşabildiğini daha önce hiç görmemiştim. En az benim kadar şanlısın anne konusunda.”
Timur onun gözlerinin içine baktı bu kez, çocuk buraya Ayça’yı ondan korumaya mı gelmişti.
“Evet şanslıyız haklısın.”
“Sen eline geçen şansları pek iyi kullanabilen bir adam değilsin ama değil mi?”
“Bu da doğru. Sanırım buraya bana gerçekleri hatırlatmak için geldin.”
“Hayır buraya değişip, değişmediğini görmeye geldim.”
“Anlamadım.”
“Annemi hâlâ seviyorsun bence”
“Sana bir tehdit olmadığımı söyledim”
“Seni tehdit olarak gördüğümü nereden çıkardın. Ben annem ve babamın ne tarz bir evlilikleri olduğunu biliyordum. Annemin seni hiç unutamadığını da”
“Yani sen?” dedi Timur şaşkınlıkla, “Yani sen Ayça’nın hâlâ beni sevdiğini mi ima ediyorsun. Onca yıl sonra yani?”
“Niye şaşırıyorsun ki? Sen yapabiliyorsan o da yapabilir öyle değil mi?”
“Bak Gökçe, adın buydu değil mi? Ben ona çok ama çok zarar verdim. Onu çok üzdüm. Beni sevse bile asla affetmedi.”
“Nereden biliyorsun hiç şansını denedin mi ki?” dedi Gökçe ters ters.
“Ben anlamıyorum, sen bana ne söylemeye çalışıyorsun?”
“Babam ölmeden önce bana ikinize bir şans vermem konusunda bir söz verdirdi.” dedi Gökçe yutkunarak, babasının kaybından duyduğu acı sesine yansımıştı bunları söylerken.
“Ne?”
“Babam Ayça’nın o hayattayken sana bir şans vermeyeceğini biliyordu ancak şimdi koşullar değişti.”
“Ben bir fırsatçı değilim genç adam!”
“Sana fırsatçısın demedim. Ne söylediğimi anlayamıyor musun? Babam sana bir şans vermemi istedi. Değiştiğine önce beni ikna edersen annemle senin aranı yapabilirim”
“Aramızı yapmak mı?”
“Onu istemiyor musun?”
“Bak ben doğru anlayıp anlamadığımdan emin değilim. Yani baban sana o öldükten sonra onun ve benim aramı yapmanı mı söyledi”
“Müvekkillerini de mi böyle dinliyorsun acaba? Evet sana tam olarak bunu söylüyorum. Ancak bir farkla ki bu da benim şartım. Bana düzeldiğini ispatlamak zorundasın.”
“Nasıl? Bunu nasıl yapabilirim?”
“Bilmiyorum, bir yerden başla işte!” dedi Gökçe ve oturduğu yerden kalkıp kapıya yürüdü, “Tanıştığımıza memnun oldum.” dedi dönüp, “Umarım yeniden karşılaşırız!”
Timur allak bullak olmuştu. Ayça’nın ölen kocasının oğlu onun annesi ile mi olmasını istiyordu yani, üstelik Ayça’nın onu hâlâ sevdiğini de söylemişti. Akşama kadar oyalanamadığı için toparlanıp erkenden eve gitti. Annesi ile konuşmak istiyordu.
Demet hanım da çok şaşırmıştı Gökçe’nin ziyaretine.
“Bu çocuk onu tanıdığım günden beri hepimizden daha olgun davranıyor.” dedi hayretle.
“Bunu neden istesinler ki?” dedi Timur.
“Çünkü onlar Ayça’yı seviyor, ona güveniyorlar ve mutlu olmasını istiyorlar.”
“Benim gibi değiller mi demek istiyorsun.”
“Bunu söylemek tuhaf ama o küçük çocuktan örnek almak zorundasın oğlum” dedi Demet hanım gülerek, “Ayça’nın seni unutamadığını sorsaydın ben de sana söyleyebilirdim”
“O haklı ben hiç denemedim.”
“Evet, denemediğin gibi denemek istediğini kendine bile itiraf edemedin.”
“Ayça’ya bu iki insanın verdiği mutluluğu veremezdim sen de biliyorsun anne! Onu üzmeye devam ederdim muhtemelen ve bunun asla farkına varmazdım üstelik”
“Belki ama şimdi değiştin. Öyle değil mi?”
“Değiştim mi?”
Anne oğul bakıştılar bir süre, Demet hanım onun elini tuttu ve başını salladı.
“Denemeliyim o halde!” dedi Timur düşünceli bir sesle kendi kendine.
Demet hanımın dudak hareketlerini tam olarak okuyabildiği tek kişiydi oğlu, gülümsedi.
Serdar ve Gökçe gibi olamadığı için Ayça’yı kaybetmişti yıllar önce. Şimdi de onlar kadar iyi olup olmadığından emin değildi. Yumuşamıştı, eskisi gibi hırslı değildi. Yaş almış olmanın da etkisi büyüktü değişmesinde. Daha olgundu şimdi, çok olaya şahit olmuştu avukatlığı boyunca, kendine benzeyen adamlar, Ayça’ya benzeyen kadınlara denk gelmişti bu olayların içinde. İçine kapanmış ve düşünmüştü her şeyi tek tek. O kendi ile bile mücadele edemezken Ayça, büyük bir cesaretle Gökçe’ye annelik yapmış, Serdar’ın hastalığı ile mücadele etmişti. Serdar onun hayatını anlık bir durumda kurtarmış ve tüm hayatını onlara adamıştı Ayça. Bunu isteyerek, sevgiyle ve cesaretle yapmıştı. Bunları yaparken de onu sevmekten vazgeçmemişti üstelik. Onun kalbinin ne kadar güçlü ve büyük olduğunu anlayamayacak kadar aptal bir adamı seviyordu yıllardır.
Şimdi onun karşısına yeniden çıkabilmesi için hayatlarına olmadık şekilde giren bu insanlar ona fırsat veriyordu. Timur’un asla gösteremeyeceği cesur bir hareketti bu da. Ayça’yı hakkeden gerçekten onlardı belki de. O başından beri hakketmediği için asla yanında olamamış ve onu kaybetmişti. O Ayça, Serdar ve Gökçe gibi değildi, kendini düşünmüştü sadece. Nasıl bu kadar kör ve kötü olabilmişti. Mesleğinde istediği yere gelmek için gözünü hırs mı bürümüştü sahiden. İstediği yere çoktan geldiği halde neden mutsuzdu o zaman? Ödediği bedele değmiş miydi tüm bunlar? Annesinin yıllardır ne kadar üzüldüğünü izlemiş durmuştu. Ayça’yı ve onu ailesini neden bu kadar çok sevdiğini ve bağlı olduğunu anlamak zor değildi Demet hanımın. Zavallı kadın hep arada kalmış, oğlunun sahip olmasını istediği bu muhteşem aileyi izlemiş durmuştu. Ayça yine Timur’un yapamadığını yapmış, onu ailesine dahil etmişti. Onun kızı ve onun torunuymuş gibi hissetmesini sağlamıştı yıllarca. Serdar’da bunun bir parçasıydı tabi.
Şimdi gidip tek bir özür ile bu gerçekleri değiştirebilir miydi?
“En azından telafi etmeyi deneyebilirsin” dedi zihnindeki ses, bu ses annesine mi yoksa Gökçe’ye mi aitti emin olamadı, “Korkaklığı bırak yeter! Sen de cesur ol! Kaybetmekten korkarak mutlu olunmayacağını henüz anlayamadın mı? Saklanarak mutlu olamazsın!”
Gökçe giderken kağıda yazdığı telefon numarasını onun masasına bırakmıştı. Gece ona mesaj attı.
“Haklısın denemek zorundayım!”
“Sevindim” diye cevap geldi Gökçe’den biraz sonra, “Yarın seni arayacağım”
(devam edecek)