Geçen zaman boyunca Demet hanım oğluna o istese de, istemese de Ayça’nın yaşadıklarından ara ara bahsediyordu. Aslında o evlendikten bir kaç ay sonra ilk kez denemişti bunu yapmayı. Onun sessizce dinlediğini fark edince aslında bilmek istediğini anlamış, kısa kısa da olsa kahvaltıda veya evde olursa akşam yemeğinde olanları ucundan kıyısından anlatıyordu. Özellikle Gökçe’den bahsediyordu. Onun annesiz ve babasız bir çocuk olduğunu Ayça’nın bu yüzden onu çok koruyup kolladığını anlatıyordu. Serdar ve hastalığı ile ilgili konulara hiç girmiyordu. Ondan bahsederse oğlunun gerileceğini düşünüyordu.
Timur annesinin tahmin ettiği gibi merakla dinliyordu olanları. Ayça’nın çok iyi bir anne olduğundan şüphesi dahi yoktu. Çocuklu bir adamla evlenmeyi kabul ettiğine göre adam da çok iyi olmalıydı. Annesinin ondan hiç bahsetmediğinin de farkındaydı. Hiç yorum yapmadan sessizce dinliyor, sonra hiç ilgilenmiyormuş gözükmek için başka bir konu açıyordu. Oğlunda bir ışık görse Demet hanım Serdar’dan hastalığından, bu evliliğin gerçek bir evlilik olmadığından da bahsediverecekti ama onda bu ışığı hiç göremediği için dilinin ucuna kadar geldiği halde es geçiyordu. Timur’un Ayça’dan sonra hiç ciddi bir ilişkisi olmamıştı. Hatta Demet hanıma göre neredeyse hiç olmamıştı,. Gittiği iş yemeklerinin bazılarını annesine özel bir buluşma gibi göstermeye çalıştığını düşünüyordu. Ayça’yı hâlâ sevdiğinden adı gibi emindi.
Timur artık evli olan Ayça’nın hayatına giremeyeceğini düşünüyordu oysa, annesinin anlattıklarını en azından dost kalabilmeleri adına olduğunu düşünüyordu. İnsan hâlâ aşık olduğu, özlediği ve onca acı çektirdiği için yüzü olmadığı bir kadınla nasıl dost olabilirdi Ayça onu dost olarak istemezdi zaten en başta. Ayrıca kocası, onun eski sevgilisi ile dost kalmasını ister miydi? Annesinin anlattıkları ile onun hakkında bilgi sahibi olmaktan, onun hakkında bir şeyler duymaktan mutlu olabiliyordu ancak. En azından Ayça mutluydu. Henüz kendi çocuğu olmasa da bir oğlu olmuştu. Bunca yıldır neden bir çocuk doğurmadığını da anlayamıyordu. Annesi anlatırken aklından geçen soruları kendine saklıyordu o da.
Serdar’ın hastalığı oğluyla konuşmasına neden olan atağın ardından uzun bir süre daha sakin seyrine döndü. Hatta doktoru bile bu gidişattan çok çok memnundu. Konuşmanın ardından babasının daha iyi olduğunu da öğrenen Gökçe de kısa sürede toparlandı. Yaşı gereği dikkatini kolayca yaşamın akışına kaydırabiliyor olması büyük şanstı. Onun toparlanması Serdar’a, Serdar’ın toparlanması da ona umut veriyor, ikisi birbirlerinden güç alıyorlardı. Gökçe artık lise bire başlamış, delikanlı olmuştu. Boyu Ayça’nın boyunu geçmek üzereydi. Sesi çatallanmış, yüzünde sivilceler çıkmaya başlamıştı. Ortaokulda aldığı biraz kiloyu daha liseye başlar başlamaz vermişti.
Ayça artık onun annesi gibi hissediyordu gerçekten. Serdar onun sevgi, ilgi ve sakinliği sayesinde Gökçe’nin tüm yaşadıklarına rağmen sakin bir ergenlik geçirdiğini söylüyordu. Gerçekten de ilk yıllarda Seval hanımla dertleşmeyi tercih eden Gökçe, sonraki yıllarda Ayça ile daha yakınlaşmaya başlamış, hissettiği, tereddüt ettiği her şeyi onunla paylaşır olmuştu. Seval hanımın bir kaç yıl önce babası vefat ettiği için artık sadece annesi ile oturuyordu. O büyük konuşmanın ardından Gökçe ile bir kaç gün geçirmesinin de sürece çok faydası olmuştu. Gökçe onun yanına gidince konuya çok fazla girmese de güç almış olarak geri dönmüştü.
“Belki de hepinizin yanında sırayla kalıp, güvende olduğunu hissediyordur” demişti Demet hanım.
Artık delikanlı olduğu için Ayça ve babasının arasındaki evliliğin olması gerektiği gibi olmadığının da farkına varmıştı. Elbette bunun Serdar’ın hastalığı ile ilgili olduğunu ve hastalığın nasıl bir illet olduğu hakkında da artık daha çok bilgisi ve fikri vardı. Büyüdükçe sadece Ayça’ya dertlerini anlatmıyor aynı zamanda ona da dert ortağı olmaya çalışıyordu. Babası için onun da ne kadar üzüldüğünün farkındaydı.
“Söylesene Timur diye arada bir bahsettiğiniz o adam senin sevgilin miydi?” diye sordu bir gün pat diye.
“Sen nereden duydun bu ismi?”
“Bazen Demet teyze ile konuşuyorsunuz, o diyor ya Timur aklını başına alsaydı da seni elinde tutsaydı diye.”
“Bak sen! Sen bizi mi dinliyorsun bakayım?”
“Tabi ki dinliyorum. Cevap versene seviyor muydun onu?”
“Seviyordum” dedi Ayça gülümseyerek, Gökçe ile bunu konuşabiliyor olmak hoşuna gitmişti. O minik ama kocaman yürekli çocuk şimdi bir delikanlıydı ve yine yaşından büyük bir olgunlukla Ayça ile eski sevgilisini konuşuyodu.
“Babamı seviyor musun peki?”
“Tabi ki babanı seviyorum.”
“Ama siz, yani evlisiniz, sadece kağıt üzerinde öyle değil mi?”
“Evet”
“Timur ile evlenseydin farklı olacaktı ama?”
“Neden bunları soruyorsun şimdi Gökçe?” dedi Ayça onun saçlarını karıştırarak.
“Bir kız var!” dedi Gökçe kıpkırmızı olarak. Ayça o zaman anladı aslında konu Timur değildi, o sadece bir şekilde konuyu buna getirmeye çalışıyordu. Aşık olmuştu tatlı çocuk. Bütün öğleden sonra kızdan bahsettiler. Henüz ona açılamamıştı. Çalışkan bir kızdı. Dersleri çok iyiydi.
“Neden onu ders çalışmaya çağırmıyorsun?” dedi Ayça, artık Gökçe anahtarı ile içeri giriyor ve okuldan sonra tek başına evde kalabiliyordu.
“Annesi izin verir mi bilmiyorum, ayrıca o da gelmek istemez belki.”
“Sadece onu çağırma sen de, bir kaç arkadaşınla daha gelsin.”
Gökçe gülümsedi tam odasına doğru giderken durdu ve “Timur’dan neden ayrıldın?” diye sordu
“Bana güvenmiyordu” dedi Ayça.
Gökçe gülümsedi ve odasına gitti.
Bir ay boyunca bir daha kızdan hiç bahsetmedi. Eve de gelen giden olmadığı için Ayça da neler olduğunu sormadı. Onun olmadığı bir zaman Serdar’a bahsetti aşık olduğundan.
“Bana değil sana mı anlattı ilk?” dedi Serdar gülerek
“Evet bir kızın nasıl hissedeceğini öğrenmek istedi. Şey.. Timur’u sordu aslında önce, Demet hanımla bizi konuşurken duymuş.”
“O her şeyi biz ona söylemeden önce fark ediyor öyle değil mi?” dedi Serdar hüzünle.
“Evet sanırım bizden hep üç adım önde.”
Bir ay sonra kendiliğinden kızın başkası ile çıkmaya başladığını söyledi Gökçe bir akşam yemeğinde ve bir daha da ondan hiç bahsetmedi. Kalbi kırılmıştı belli ki ama bu yaşlarda aşk yüzünden acı çekmek bile güzeldi aslında. Bir kaç ay sonra bir başka kızın adından sıkça söz etmeye başlayıp, kız onlara gelince, Ayça yeni aşkı bulduğunu anladı hemen. Bu sefer Ayça yerine babasına bahsetmişti onunla çıktığından, sonra Ayça’ya da söyledi. Artık onlarla eskisi kadar vakit geçirmek yerine, sevgilisi ile olmayı tercih ediyordu. Gerçi dersleri biraz bozulmuştu ama bu yaşlarda normal olduğunu düşünüyor olsalar da, üniversite sınavını hatırlatıp onu sık sık uyardılar.
Aslında yıllar Gökçe’nin hayatı ile ilgilenirken hızla akıp gidiyordu. Bir çocuğun hayatına dahil olmak günün her saniyesini onunla dolu dolu geçirmek demekti. Yan yana olunmasa bile, ihtiyaçları, dersleri, geleceği, hissettikleri, hataları, başarıları başka hiç bir şeye yer vermeyecek kadar dolduruyordu zihinlerini, yüreklerini ve zamanlarını.
Serdar’ın hastalığı da ince ince ilerlemeye devam etmiş, o kendini iyi hissederken bile bedeninden eksiltme işini hiç bırakmamıştı.
(devam edecek)
Demet hanım dilsiz ve sağır değil miydi
“Bazen Demet teyze ile konuşuyorsunuz, o diyor ya Timur aklını başına alsaydı da seni elinde tutsaydı diye.”
BeğenBeğen
Gökçe işaret dili biliyor hatırlarsanız
BeğenBeğen