Aşktan öte – Bölüm 21

Serdar ve Ayça, Gökçe uyanana kadar mutfağa geçip sohbet etmeye devam ettiler.

“Annesinin öldüğünü bildiğini söyledi.” dedi Serdar merakla.

“Nereden öğrenmiş?”

“Bilmiyorum seninle konuştuğunu sandım ben?”

“Hayır ben ona sadece kendi hikayemi anlattım. Onun annesi veya babası hakkında hiç bir şey söylemedim.”

“Seval hanım mı söyledi acaba?”

“Olabilir. Annesinin öldüğünü öğrenmiş ama sana hiç bahsetmemiş mi yani?”

“Hayır. Geçen sene sınıfından bir arkadaşının annesi öldüğünde kendi annesinin ölmüş olduğunu bildiğini söyledi. Yani bu yeni bir şey değil.”

“Serdar, Gökçe ile vakit geçirmeye başladıktan onun çok özel bir çocuk olduğunu anlamıştım inan bana. O kadar duyarlı ve akıllı bir çocuk ki, bazı durumlarda neredeyse o beni teselli ediyor.”

“Haklısın. Dün akşam ben de bunu çok net olarak hissettim. Kız kardeşim de böyle bir insandı. O kadar iyiydi ki, onu kaybettiğimde annemi ikinci kez kaybetmişim gibi hissettim. Gökçe’nin onunla büyümesini çok isterdim. Çünkü hepimizden iyi o anlardı oğlunu.”

“Elbette annesi ile büyümesinin yerini başka bir şey dolduramaz ama inan bana kendine haksızlık ediyorsun. Sen sana ait olan her şeyi onun için feda ettin.”

“Benden geriye kalanları. Bu hastalığın beni daha fazla oyalayacağını sanmıyorum artık. İçimde bir yerlerde sinsi sinsi çoğalmaya devam ediyor” dedi Serdar acıyla. Gökçe’ye anlatmak zorunda kaldıkları için artık canı daha da yanıyordu sanki. Göğüs kafesinin içinde bir kor düşmüş gibiydi.

“Eminim sen de çocukken aynı Gökçe gibiydin. İnan bana Timur’dan önce seninle başka şartlarda karşılaşmayı isterdim.”

Serdar başını kaldırıp, Ayça’nın yüzüne baktı dikkatle, “Bu söylediğinin benim için ne kadar anlamlı olduğunu bilemezsin. Aynı şeyleri ben de senin için hissediyorum inan. Hatta Timur umurumda bile olmazdı.”

Ayça uzanıp onun elini tuttu, “Sen benim hayatımdaki en önemli ve değerli insanlardan birisin. Bunun için kocam olmana gerek yok. İlişkileri devam ettiren şey güven ve sevgi değil mi? Ben bunların ikisini de sana karşı çok güçlü bir şekilde hissediyorum. Timur ile sadece sevgi vardı, güven kalmamıştı bu yüzden de yürümedi.”

“Biliyor musun ben onun yıllar içinde çok pişman olmuş olabileceğini düşünüyorum. Ona bir şans daha verebilirsin. Annesi ile hâlâ berabersiniz. Ona ulaşman çok kolay.”

“Hayır bu imkansız!”

“Bence tüm kapıları kapatma, ondan bahsederken ses tonundan bile anlaşılıyor silemediğin”

“Günaydın!” diyen Gökçe’nin sesiyle ikisi birden dönüp, mutfağın kapısına baktılar.

“Günaydın küçük adam, nasılsın bakalım?” diyerek hemen onun yanına doğru yürüdü Ayça.

Serdar dikkatle onun yüzüne bakıyordu, akşam ki ilk şokun ardından o minik kafasında nelerin geçtiğini bilmek istiyordu.

“Biraz başım ağrıyor” dedi Gökçe, babasına baktı sonra gülümsedi.

Serdar o masaya yanına gelince, elini omuzuna atıp hafifçe sarıldı oğluna.

Ayça çoktan hazırladığı tabakları masaya yerleştirdi hemen ve birlikte kahvaltılarını etmeye başladılar.

“Bu gün de kalacak mısın?” dedi Gökçe babasına bakıp.

“Kalmamı istersen kalırım elbette!”

“İstiyorum gitme!”

“Tamam oğlum gitmem!”

Günün geri kalanında birlikte biraz film seyredip, kutu oyunları oynadılar. Serdar tüm uykusuzluğuna rağmen Gökçe ne isterse onu yapıyor, oğlunu izleyip, onun duygularını çözümlemeye çalışıyordu. Sonunda akşam üzeri Gökçe ve Ayça dağıttıkları oyunları toplarlarken kanepede sızıp kaldı.

Ayça’da Gökçe’nin tavırlarını izlemişti bütün gün, mutlu görünmüyordu ama yine de hiç bir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyordu bu yaştaki bir çocuk için kavraması çok zor şeyler duymuştu babasından. Babası uyanmasın diye ikisi birlikte Gökçe’nin odasında kalmaya karar verdiler.

“Nasılsın?” dedi Ayça onunla yatağının üzerine oturup.

“İyiyim” dedi Gökçe gözlerini kaçırarak.

“Gerçekte nasılsın diye soruyorum. Baban konuştuklarınızı anlattı, benimle paylaşabileceğini biliyorsun.”

“Evet biliyorum. Senin gibiymişim ben de, hem annem, hem babam yokmuş”

Ayça derin bir iç geçirdi, “Benden şanslısın aslında.”

“Evet, aslında benim bir babam var. Yani annemin olmadığını hep biliyordum ama babamın olmadığını hiç düşünmedim daha önce. Şimdi düşünmekte çok anlamsız geliyor.”

“Haklısın çünkü senin bir baban var aslında, daha doğrusu iki baban var diyelim. Biri seni dünyaya getiren baban, diğeri ise seni büyüten baban.”

“İki babam var evet değil mi?” diye yarım yamalak gülümsedi Gökçe.

“Birinin yanında olması büyük şans inan bana!”

“Evet ama onu da kaybedebilirmişim” dedi Gökçe sesi titreyerek, minik yüreğinin direnci kırılıverdi bir anda ve göz yaşlarını tutamadı.

Ayça’nın da yaşlar hücum etti gözlerine diyecek bir şey bulamadığı için ona sarıldı.

“Baban, benimle bu yüzden evlendi biliyor musun?”

“Öleceği için mi?”

“Öleceğinden korktuğu için evet. O bütün hayatını seni korumak için düzenledi. Aldığı her nefesi bile. Hayatta kalabilmek için olağanüstü bir çaba gösteriyor ve aslına onun bu hastalıkla bunca yaşamasının nedeni sensin. Sen onun yaşam kaynağısın. Sen olmasaydın belki bu kadar direnemezdi bile. Ona bir hediyesin.”

“Sahi mi?”

“Elbette sahi. Bu yüzden güçlü olmak zorundasın miniğim. Sen güçlü olursan o da güçlü kalır. Ben de öyle. İkimiz birden onun iyi olması için elimizden geleni yapabiliriz. Elbette hastalığı yenemeyeceğimiz bir zaman gelebilir. Her ne yaşarsak yaşayalım, ikimiz halledeceğiz tamam mı? Herkes bir gün zamansız ölebilir. Arkadaşının annesi, senin ve benin ailelerimiz gibi. Mutlaka bir hastalık olması gerekmez. Hayat böyle bir şey. Önemli olan karşına çıkan olayları nasıl karşıladığındır. Sonraki hayatını bu karşılamalar belirler. Acı ve üzüntü hayatımızın bir parçası olsun hiç istemeyiz ama gelir.”

“Babamı çok seviyorum Ayça!”

“Biliyorum canım. Ben de çok seviyorum, hem seni, hem onu inan bana!”

Ayça’nın boğazı düğümlenmişti. Gökçe olanları içine sindirene kadar onu güvende hissettirmek zorundalardı. Yaşayacaklarının olanlarla sınırlı olmadığını bilmek çocuğun içinde karanlık bir kapı açmış tüm neşesi o kapıdan uçup gidiyor gibiydi.

Devam eden günlerde hiç bir şey olmamış gibi davranmaya devam etti. Serdar orada devamlı kalmanın riskli olduğunu düşündüğü için Gökçe uyuduktan sonra yeniden evine gitmeye başlamıştı. Sabahları erkenden geri geliyordu. Ara tatil sona erdiğinde, her şey biraz daha iyi gibiydi artık ama çocuğun gece uykularında gördüğü kabuslar sona ermemişti. Ayça her gece onu kontrol ediyordu, kimi zaman çığlık atarak uyanıyor, kimi zamansa kan ter içinde kalıyordu. Bunlardan babasına bahsetmemesi konusunda ona söz verdirtmişti. Annesinin öldüğünü Seval hanımdan öğrendiğini Ayça’ya söylediği için Serdar kadıncağızı arayıp olanlarla üzmedi. Ancak Gökçe’nin onunla ikisinden daha rahat konuşabiliyor olduğunu fark etmiş oldular. Bu yüzden Gökçe’nin yazılıları başlamadan önce Ayça Seval hanımı arayıp yaşadıklarından ona bahsetti ve Gökçe’yi belki ona açılabileceğini düşündükleri için bir kaç gün ona getirmek istediklerinden bahsetti. Kadıncağız telefonda göz yaşlarına boğuldu ve onu zaten çok özlediğini ve istedikleri zaman getirebileceklerini söyledi.

Gökçe, bir kaç gün Seval hanım ile kalabileceğini duyunca belirli bir tepki vermedi. Gerçekten duygularını çok iyi saklayabiliyordu. Ayça onun içinde kocaman bir adam olduğuna inanıyordu artık. Belki de bilmeden büyümüş olsa da anne ve babasının ölümü onun ruhunu bir şekilde zamansız olgunlaştırmıştı.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s