Ayça bu kararını Serdar’a yüz yüze söylemesinin daha uygun olacağını düşünmüştü. Zaten onunla yalnız buluşmak istediğini söylediğinde konunun ne olduğunu anlayacağından emindi. Ertesi gün iş yerinden onu aradı ve akşam yemeği için uygun olup olmadığını sordu.
“Kararını verdin mi?” dedi Serdar endişe dolu bir sesle.
“Evet, akşam buluştuğumuzda sana söyleyeceğim”
“Tamam, bu gün işlerim biraz erken bitecek ve Gökçe’ye gideceğim. Hazır olunca mesaj atarsan aşağıda buluşuruz!”
“Tamam!”
Serdar onun bu kadar çabuk karar vermesini beklemiyordu. Ona konuyu açtığında, nasıl şaşırdığını ve endişelendiğini görmüştü. Bu hızlı dönüş ve telefon yerine yüz yüze konuşma isteği muhtemelen onun kabul etmeyeceği anlamına geliyordu. Bütün gün aklında bir sürü soru işareti ile dolandı durdu. Ona hak veriyordu, buna zorlayamazdı da ama Gökçe için bu kadar iyi ve güvenebilir bir anne adayı başka nereden bulabilirdi ki? Bu ona yaptıkları için bir karşılık isteği de değildi. Hiç bir zaman kendini ona karşı borçlu hissetmesini istememişti Ayça’nın. Zaten sonunda olayların böyle bir noktaya geleceğini kendisi de bilmiyordu. Gökçe onu bu kadar sevmemiş olsa, bu teklifi ona yapmak aklının ucundan bile geçmezdi. Ancak çocuklar masum meleklerdi ve Gökçe’nin onun yanında kalmak için ne kadar istekli olduğunu görünce onun doğru kişi olduğunu anlamıştı. O adamı hâlâ sevdiğini de biliyordu ama onun Ayça’yı hakketmediğine karar vereli çok olmuştu. Elbette başka Timur’lar ile tanışıp, yeniden aşık olma ihtimali vardı, hatta ihtimal değildi bu, kesin sevebilirdi. Gökçe’yi seçerse tüm hayatından bir şekilde vazgeçmiş olurdu. Serdar öldükten sonra evlenebilirdi pekâlâ. Hâlâ Gökçe’nin annesi olacak olduktan ve onu hor görmeyecek iyi bir adamla evlenecek olduktan sonra bu mümkündü. Hatta o ölmeden o adamı bulursa birlikte olmalarına zaten engel olacak değildi. Ona ne dokunabilir, ne aynı evde yaşayabilirdi. Sadece yasal olarak kocası olacaktı, oğlunu paylaşmak için, oğlunu yasalar karşısında ona emanet edebilmek için. Kafası karma karışık bir şekilde Gökçe’yi görmeye gitti. Seval hanım onun rengini iyice solmuş görünce endişelendi.
“İyi misin? İlaçlarını alıyorsun değil mi?” dedi endişeyle. Gökçe ile ilgilenirken, Serdar’ı da oğlu gibi görmüştü, aralarında anne oğul olacak kadar yaş farkı yoktu belki ama yine de Gökçe ile onu da oğlu gibi görmekten kendini alamıyordu. Evine götürmesi için ona sevdiği yemekleri yapıyordu sürekli. Serdar onun gibi iyi bir insana denk geldikleri için kendini çok şanslı görmüştü her zaman ama hiç bir güzel şey ne yazık ki sonsuza kadar sürmüyordu işte.
“Evet, gayet iyiyim merak etme!” dedi Serdar ve hemen oğlunun yanına diz çöktü, Gökçe televizyonda sevdiği bir çizgi filmi izliyordu. Babasını gelip yanına oturunca, hemen ona doğru sokuldu ve gözlerini televizyondan ayırmadan izlemeye devam etti. Serdar da onun yumuşacık saçlarını öptü, kokladı ve kollarını ona sarıp, çizgi filmi izlemeye başladı.
“Yemek hazırlayayım mı?” diye sordu Seval hanım hemen.
“Hayır dışarıda yiyeceğim bir görüşmem var!”
“Gidecek misin?” diye hemen çizgi filmi bırakıp babasına döndü Gökçe, “Oyun oynayacağız sanıyordum!”
“Evet, ben de öyle planlamıştım ama bir işim çıktı Gökçeciğim, yarın daha erken gelip bunu telafi edeceğim anlaştık mı?”
“Hayır!” dedi Gökçe onun yanından kalktı ve gidip televizyonu kapattı. “O zaman şimdi oynayalım!”
“Tamam” dedi Serdar hemen.
“Ama yarın yine de erken gel!” diye ekledi hemen çocuk.
“Ona da tamam!”
Bir süre ikisi arabalarla ve atlarla oynadılar. Ayça’nın mesajı geldiğinde epeyce vakit geçirmişlerdi. Serdar oğlunu alnından öptü ve yarın daha erken geleceğine söz vererek aşağı indi. Bir kaç dakika sonra da Ayça indi. Seval hanım onların ikisini apartman çıkarken görünce gülümsedi. En azından oğlunun yanından güzel bir buluşma için erken ayrılmıştı demek. Ayrıca bu buluşmanın onun yorgunluğuna ve moralsizliğine de iyi geleceğinden emindi. Gülümseyerek Gökçe’nin yanına oturdu ve babası ile oynadıkları oyuna onunla devam etti.
Geçen defa konuştukları restorana gittiler. Siparişleri verene kadar ikisi de konuya giremediği için gündemde ki bir kaç şeyden bahsettiler sadece. Masalarına servis yapıldıktan sonra Ayça onun yüzüne baktı dikkatlice, buluştuklarından beri kaygısını hissedebiliyordu.
“Kabul ediyorum” dedi gülümseyerek.
Serdar kendini en kötüsüne şartladığı için algılayamadı bu sözleri ve yüzündeki endişe daha belirgin bir hale geldi. Ayça onun yüzüne bakmaya devam edince, duyduğu kelimeleri yeniden zihninden geçirdi ve yüzündeki tüm hatlar bir anda gevşeyerek elinde olmadan gülümsedi.
“Yani sen?” diyebildi heyecanla
“Evet evlenme teklifini kabul ediyorum!”
“Ah sana nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum inan bana, hayatımızı kurtardın! İnanamıyorum sahiden, öyle korktum ki, yani sen kabul etmeyeceksin diye çok korktum ben!”
“Bunu yüzünde görebiliyorum sakin ol lütfen! Konuşmamız gereken çok detay var!”
“Ah evet elbette var ama izin ver önce biraz sakinleşeyim. Evlilik teklifi de böyle olmaz zaten değil mi? Seni daha güzel bir yere götürmeliydim, bir yüzük falan olmalıydı!”
Ayça arkasına yaslanıp, onun heyecanla kekelemesini ve saçmalamasını izledi bir süre, sonunda Serdar sakinleşebildi ve “Özür dilerim, bir seri saçmaladım değil mi?”
“Hayır!” dedi Ayça “Benim için eğlenceli oldu açıkçası!”
“Saçmalamam mı?”
“Evet, her zaman ciddi olmak pek iyi bir şey sayılmaz!”
“Evet bunu en çok Gökçe’nin yanında hissediyorum, bir çocukla olmak hayatın tüm saçmalıklarını anlamlı hale getiriyor!” dedi Serdar sevgiyle.
“Onu çok seviyorsun değil mi?”
“Her şeyden çok!” dedi Serdar, “Bak ne diyeceğim senin içinde uygunsa bu akşam sadece bu kararının keyfini çıkaralım. Detayları sakince başka bir gün konuşalım olur mu?”
“Elbette, neden olmasın?” dedi Ayça.
Bütün gece Gökçe’den bahsedip durdu Serdar, onun rahatlaması için, konuşmaya ihtiyacı olduğunu fark eden Ayça, mümkün olduğunca bölmeden dinledi hepsini. Gökçe hakkında daha çok şey dinlemek onun içinde iyi olacaktı. Çocuğu daha çok tanıması ona annelik yapabilmesi için gerekliydi. Serdar’ın heyecanı ona da bulaşmış gibiydi ayrıca. Karar verme süreci korku ve endişe dolu geçmiş olmasına rağmen, şimdi verdiği karardan mutluluk ve heyecan duymaya başlamıştı. Bir çocukla bir ömürlüğüne kader ortaklığı yapmayı kabul etmişti az önce.
Serdar mutlulukla onu apartmanın önüne getirdiğinde tekrar tekrar teşekkür etti. Bu teşekkürün ne kadar içten ve samimiyetle olduğunu görmemek için kör olmak gerekirdi.
“Bak ben kalbinin başkasına ait olduğunu biliyorum, onu hâlâ sevdiğini de biliyorum buna değmese de! Bu yüzden yaptığın fedakarlığın boyutlarını anlamadığımı lütfen düşünme! Eğer onunla yeniden görüşmek istersen de bunu yapmanda hiç bir sakınca olmadığını bilmeni isterim. Sadece seni yeniden üzmesine izin verme olur mu, hem oğlum, hem de senin için!”
Ayça hüzünle baktı ona, “Sana her zaman dürüst olacağım söz veriyorum! Kararımdan pişman da olmayacağım!” dedi.
“Tamam!” dedi Serdar gözleri dolu dolu olmuştu, “Şu an sana dostça sarıldığımı varsay!” dedi ve arkasını dönüp hızlı hızlı uzaklaştı.
(devam edecek)