Aşktan öte – Bölüm 13

Ayça, Serdar ile konuştuktan bir kaç gün sonra dayanamamış, dışarıda buluştuklarında Demet hanıma özetle her şeyi anlatmıştı. Zaten anlatacak şeyler uzun değildi, Serdar’ın sırrı HİV olmasıydı. Gökçe’yi ona emanet etmek istiyordu, bunun da tek yolu onunla evlenmekti.

Demet hanım gözlerini kocaman açarak dinlemişti Ayça’nın anlattıklarını. İşaretlerle anlaştıkları için çevredekilerin ne konuştuklarını takip etme olasılıkları çok azdı.

“Ne düşünüyorsun?” diye sordu her şeyi dinledikten sonra.

“Ne düşüneceğimi bilmiyorum! Siz olsanız ne yapardınız?”

Demet hanım durdu bir süre, onun da aklı karışmıştı. Bunun oğlu ile Ayça’nın yollarını tamamen ayıracak bir sonuç doğurabileceğinin o da farkındaydı.

“İyi bir evliliği hakkediyorsun, elbette bir çocuğu da ancak bu çok farklı bir durum!” dedi endişeyle.

“Evet bu çok zor bir karar!”

“Kabul etmek zorunda değilsin!”

“Değilim evet ama sonra Gökçe’nin başına olmadık bir şey gelirse bunun sorumluluğunu taşıyabilir mi vicdanım?”

“Bu olacak diye bir şey yok kendin söyledin?”

“Doğru ama Serdar’ın ölüm döşeğine gelmeden bir çözüm bulması gerekiyor”

“Ben yapar mıydım, bilmiyorum” dedi Demet hanım.

“Ben de bilmiyorum.”

Demet hanım ile konuşmak Ayça’nın kafa karışıklığına bir fayda sağlamamıştı. Bunu yapmayacağına karar verip kafasından atabilirdi belki ama Gökçe’yi ve Serdar’ı görmeye devam edecekti. Bunu nasıl sürdürebilecekti o zaman? O çocuğu her gördüğünde yurda gidebileceği gelecekti aklına. Timur ile evlenmiş olsalar, Timur’un onu evlat edinmeyi kabul edip, etmeyeceği geldi aklına. Büyük ihtimalle etmezdi. Hele ki onun Serdar’ın çocuğu olduğunu öğrense asla kabul etmezdi. Zaten böyle bir ihtimal de söz konusu değildi şimdi. Yine de elinde olmadan aklına geliyordu. O ilk aşkıydı, Demet hanımı çok seviyordu. Timur’u aklından ve kalbinden çıkarmak çok ama çok zordu onun için.

Timur kalbini iyice susturmuş kendini iyice işlerine vermişti. Genç, hırslı avukat her geçen gün başarısına başarı katıyordu. Kendi bürosunu açmıştı. Daha şimdiden bankada epeyce parası birikmişti. Annesine daha iyi bir eve taşınabileceklerini teklif etse de Demet hanım evden çıkmak istemediği için taşınmamışlardı. O da kendine pahalı bir araba almış, giyim ve yaşam tarzını da kazancına göre yenilemişti. O kazandıkça müşteri profili de değişiyordu. Onun ciddi, hırslı ve işinden başka bir şey düşünmeyen kişiliği müvekkilleri için bir nimetti. Eninde sonunda onları kurtaracak bir yol mutlaka buluyordu. Ciddiyeti ve hırsının mutsuzluğu yüzünden olduğunu Demet hanım dışında kimse anlamıyordu elbette. Ayça’yı terk ettikten sonra iyice ruhsuz bir adama dönüşmüştü. Birileri ile birlikte olduğunu tahmin ediyordu ama bunlar ciddiye alınacak şeyler değildi belli ki. Başarılı bir avukatın peşinde olanlar mutlaka çıkıyordu. Bu haliyle Ayça ile ikisini yan yana koymak düşüncelerinde bile imkansızdı Demet hanımın. Oğlu için böyle üzülüyorken şimdi Ayça’nın yaşadığı bu tuhaf ikilem iyice canını sıkmıştı. Gökçe’yi o da çok seviyordu, onun mutsuz olmasını asla istemezdi ama Ayça’nın böyle bir fedakarlığı yapmasını kimse ondan bekleyemezdi, beklememeliydi de.

Seval hanım ve Gökçe ile hafta sonu yeniden birlikte olduklarında Ayça elinde olmadan çocuğu izledi durdu hüzünle. Gerçekten de Ayça’yı çok seviyordu çocuk, Seval hanım da sürekli bunu vurguluyordu. Acaba Serdar ve o başından beri sonucun buraya varacaklarını bildikleri için mi çocuğu hep ona doğru itmişlerdi?

“Saçmalama!” diyordu kendi kendine böyle düşününce, sonuçta kararı o verecekti. Ayrıca o geçitte karşılaştıklarından beri tüm bunları planlamış olacak halleri yoktu. Buraya taşınması Gökçe ile bu kadar kaynaşmasını da gerektirmiyordu, bunların hepsi kendi seçimleriydi. Taşınmak, çocukla yakınlaşmak. O gün hiç olmayan bir şey daha oldu Gökçe Ayça ona kitap okurken kucağında uyuyakaldı. Normalde öğle uykusundan önce geliyorlar, uyku saatinde aşağı iniyorlardı ama o gün Demet hanım işleri dolayısıyla gelememişti, Gökçe’de sadece Ayça ile oynama fırsatını kaçırmamak için inmeden bir kitap okuması için ısrar etmişti. Minik kafası Ayça’nın göğsüne dayanmış, hafifçe yana kaymıştı. Ayça elinde olmadan kucağındaki bu minik sıcak canın nefesine uydurdu kendininkini. Seval hanım onu kucaklayıp almak isteyince çocuk direndi ve dönüp kollarını da Ayça’ya doladı.

“Sizi çok seviyor” dedi Seval hanım.

“Sizi de seviyor!” dedi Ayça elinde olmadan, bunu bir savunma gibi söylemişti. Serdar’ın ona her şeyi anlattığını Seval hanımın bilip bilmediğini bilmiyordu. Elinde olmadan söyleyivermişti bu cevabı.

“Evet seviyor ama benim bir bakıcı olduğumu biliyor. Babasının size değer verdiğinin farkında, ikinizin bir arada olması onu çok mutlu ediyor!”

Ayça soran gözlerle baktı Seval hanıma, “Ne demek istiyorsunuz?”

“Hiç bir şey!” dedi kadıncağız hemen, “Gökçe için en iyisini istiyorum sadece, hepimiz gibi!”

Ayça cevap vermedi. Göğsündeki çocuğun saçlarını okşadı yavaşça, onun minicik burnunu, yüz hatlarını seyretti. Huzurla uyuyordu. Bir çocuğun yurtta bu huzuru elde etmesi öyle zordu ki. Çok uyuyan bir çocuk olmadığı için daha bir saat olmadan gözlerini açtı Gökçe. Uyandığında hâlâ Ayça’nın kucağında olduğunu görünce çok sevinmişti. Oynamaya devam etmek istedi ama Seval hanım onu artık eve dönmeleri gerektiği konusunda ikna etti. Ayça’nın huzursuzluğunu hissetmiş, onu daha fazla rahatsız etmemeleri gerektiğini düşünmüştü. Ayça’nın sandığı gibi Seval hanımın, Serdar’ın onunla konuştuğundan haberi yoktu, hatta onun planlarından da haberi yoktu. Kadıncağız sadece bu aileye değer verdiği için o da Ayça’yı gördüğünden beri aynı şeyleri düşünmüştü. Serdar ile gerçek bir evlilik yapamayacaklarını bilse bile, Gökçe’nin annesinin Ayça olmasını istemişti. Bunun nasıl olabileceği konusunda onun bir fikri yoktu sadece. Bir kaç yıl daha Gökçe ile kalacak o okula başladıktan sonra memleketine dönecekti. Yaşlı anne ve babasının giderek ona ihtiyaçları artıyordu. Diğer kardeşleri evli olduğu için onlara bakma görevini üstlenmesi gerekiyordu. Gökçe okula başlayacağı için gündüzleri onunla kalması gereken biri olmasa da olurdu ama Serdar ya onunla yanı evde yaşamaya başlayacak ya da güvenebileceği ve durumu açıklayabileceği başkasını bulacaktı. Seval hanımın aklında onun hastalığından dolayı ölebileceğine dair bir endişe yoktu. Zaten çok bildiği veya bilmek istediği bir hastalık değildi. Serdar onu iyice korkutmamak için bu ihtimalden hiç bahsetmemişti. Onun tek istediği çocuğu bırakıp gitmek zorunda olduğunda ona bakabilecek güvenilir birine emanet etmekti. Ayça gündüzleri çalışıyor olsa bile geceleri onunla kalabilirdi. Gökçe onu gerçekten çok seviyordu ve Serdar’da ona güveniyordu. Elbette birinden böyle bir sorumluluğu almasını istemenin ne kadar önemli bir konu olduğunu o da biliyordu. Sadece aklından geçen en iyi çözüm buydu şimdilik. Bir taraftan uzun süredir kendisi de, dönünce yerine yollayabileceği birilerini düşünüyordu zaten ama aklına güvenebileceği kimse gelmiyordu. Gökçe’yi bırakıp gitme fikri de ayrıca çok zor geliyordu zaten. Çocuğa iyice alışmıştı, Serdar tüm ihtiyaçlarını karşılıyor, burada rahat bir hayat sürüyordu onun sayesinde. Gelecek olan kişinin rahat edeceği açıktı ama çocuğu teslim alacak kadar da güvenilir olması şarttı.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s