Aşktan öte – Bölüm 11

“Seval hanım Serdar’ın bir sıkıntısı mı var?” dedi Ayça bir hafta sonu birlikte vakit geçirirlerken, “Gerçekten çok düşünceli görünüyor”

Seval hanım Gökçe’ye yedirmeye çalıştığı meyveden gözünü ayırmadan “Yoruluyor sanırım!” dedi.

“Olabilir tabi ama sanki ters giden bir şeyler var gibi geldi bana!”

“Haydi Gökçe gel şu ağzını yıkayalım” diyerek çocuğu elinden tutup kaldırdı Seval hanım, “Bilmiyorum aslında!” diyerek yarım ağız cevap verdi Ayça’ya da giderken.

Ayça göz ucuyla kanepede çayını içerek onları izleyen Demet hanıma baktı. O çocuğu izlediği için dudak takip etmemişti muhtemelen. Seval hanım dönmeden hızlıca ona sorduğu soruyu tekrarladı elleriyle. Aldığı cevapları da.

“Neden Serdar’a sormuyorsun?” diye yanıtladı Demet hanım.

Seval hanım ve Gökçe geri gelince oyuna döndüler kaldıkları yerden.

Ayça ancak bir hafta sonra görebildi Serdar’ı yeniden, genelde Gökçe varken görüştükleri için çocuğun dikkatini babasından ayırıp oyuna odaklanmasını bekledi. Birlikte pazar kahvaltısı için dışarı çıkmışlardı bu defa, Serdar oğluna yeni bir oyuncak getirmişti. Çocuk bir süre babası ile oynadıktan sonra kendi başına oynamaya karar verdi.

“Şey biraz yorgun görünüyorsun son zamanlarda, her şey yolunda değil mi?” diye sordu Ayça hemen.

Serdar başını sallayarak “Yorgunum evet” dedi. Sesi çok bezgin çıkmıştı gerçekten.

“Neden Gökçe ile kısa bir tatile gitmiyorsunuz? Hem sana, hem ona iyi gelir bu! İşlerin bir kaç günde batmaz herhalde değil mi?”

Gülümsedi Serdar, “Hayır batmaz, aslında hiç çalışmasam bile batmaz, düzenli müşterilerimiz var.”

“E? Neden sürekli çalışıyorsun o zaman? Oğlunla daha çok vakit geçir, gez, dinlen!”

“Zihnimi oyalamak için çalışıyorum”

“Zihnini mi? Neden peki?”

Serdar hüzünle dönüp, Gökçe’ye baktı.

“O seni çok seviyor, mutlu bir çocuk bunu mu dert ediyorsun yoksa?” dedi Ayça merakla.

“Henüz bir şey sorgulamayacak kadar küçük.”

“Neyi sorgulamayacak?” diye cevapladı Ayça önce, “Şey, neden aynı evde oturmadığınız mı?”

“Bunu sen de merak ediyorsun öyle değil mi?”

“Bana bir şey anlatmak zorunda değilsin”

Acı bir gülümseme yerleşti Serdar’ın yüzüne, “Ona bir gün benim ya da bir başkasının anlatması gerekecek? Ayrıca annesini de sorgulayacak? Ona yalan söylemeye devam edemem büyüdüğünde!”

“Bunu anlayabilir bence, yani neden anne ve babasının öldüğünü söylemediğini, ayrıca Seval hanım ile aynı evde oturmak istememen de tuhaf değil.”

Serdar gülümsedi ona bakarak önce, yüzüne bir an için şaşkın bir ifade yerleşmişti “Belki, bilmiyorum!” dedi sonra sadece.

“Her şey zamanı gelince yaşanır, bence şimdiden bunlar için bu kadar canını sıkmamalısın, yorgunluk insanı olduğundan daha karamsar yapıyor. Bence kendine dinlenmek için vakit ayır, zihnine yani?”

“Evet belki de!” dedi Serdar ve Gökçe’yi izlemeye koyuldu sessizce. Ayça bu sessizliği bozmak istemediği için o da sustu, “Neyin var böyle senin?” dedi içinden sadece. Ona o kadar çok yardımcı olmuş ve hayatını düzene koymasında etkisi olmuştu ki, yardım etmek istiyordu.

“Belki de sana öyle geliyordur!” dedi Demet hanım rutin buluşmalarında, “Herkes zaman zaman depresyona girer, bazen ortada bir şey olmasa bile hem de. Dibe vurmak olağan bir şey insanlar için”

“Biliyorum ama kendimi borçlu hissediyorum ona karşı sanırım, yardım etmek istiyorum bu yüzden.”

“Yapabileceğin en büyük iyilik susmaktır belki.”

Ayça Demet hanımın bilgece gülümseyen yüzüne baktı, sonra gidip ona sarıldı. Timur’la tanışma sebebinin Demet hanım gibi bir anneye sahip olmak olduğunu düşünüyordu artık. O kadar olgun, iyi niyetli bir kadındı ki, insan istese bile sorunları büyütemiyordu onunlayken. Peki nasıl oluyordu da böyle bir kadının Timur gibi bir oğlu olabiliyordu.

“Benim yaşam koşullarım hayatı sizden farklı görmeme neden oluyor!” diyordu Demet hanım kendisi için, “Sizden eksiklerim olduğu gibi fazlalarım da var, bu kişiye göre farklılaşabilen bir şey olsa da bir denge var aslında hepimiz için”

“Gürültüsüz bir dünya insanı sakin yapıyor belki de!” demişti Ayça bir kez çekinerek.

Demet hanım çok beğenmişti bu yaklaşımı, “Evet bu doğru olabilir! Gürültü insanın zihnindeyse fark etmez ama değil mi?”

“Evet fark etmez!” demişti Ayça Timur’u düşünerek. Onun gürültüsü gerçekten de zihnindeydi. Hayatı sürekli planlıyor, bütün kontrolü elinde tutmaya çalışıyordu. Bunu yaparken gereğinden fazla stres aldığını ve kendini hırpaladığını göremiyor, tüm bunları bırakırsa özgür kalacağını anlayamıyordu bir türlü. Her şey tam ve nizami olduğunda mutluluk geleceğini sanıyordu bir şekilde. Annesine bakıp bir ders çıkaramıyordu. Eksik aramayı bırakırsa, tam olduğunu zaten fark edecekti. Demet hanım bunu söylemeye çalışıyordu. O kendini eksik hissetmiyordu, kendinde eksik aramıyordu çünkü, olduğu gibi tamdı o. Herkesin tam olma şekli farklıydı. Eksik olduğunu düşünmek en büyük eksiklikti asıl. Hayata olumsuz bakmanın bir diğer adıydı eksikliği aramak. Timur eksiği kapatmaya çalıştığını sanarak eksiliyordu hayattan. Yaşayacağı güzel şeylerden, sevdikleri ile geçireceği vakitlerden hatta kendiyle geçireceği vakitlerden eksiliyordu.

“Bunu ancak kendi başına anlayabilir, kimsenin yolculuğuna müdahale edemeyiz. Sadece ettiğimizi sanırız. Oysa karşı taraf kabul etmedikçe müdahalelerimiz ilişkimize zarar vermekten başka işe yaramaz!”

“İyi ama sevdiklerimizin yanlışlarını seyredelim mi o zaman?” demişti Ayça Demet hanımın bu sözüne katılmayarak.

“Sen ona sadece olasılıkları söyleyebilirsin, o bu olasılıkları senin zihninin ürettiğini düşünür. Bu olasılıkların hangisinin doğru, hangisinin hatalı olduğunda ısrar edemezsin. Seçimi o yapar. Seni sevdiği için bir süre seni dinliyormuş gibi bile gözükebilir ama eğer bu seçtiği değilse, eninde sonunda kendi seçimine geri döner.”

“Bütün bunları nasıl bilebiliyorsunuz?”

“Sessizce izleyip, bolca düşünerek!” diyerek güldü Demet hanım.

Serdar ile son konuşmalarının üzerinden bir ay geçtiği halde görüşme fırsatları olamamıştı. Serdar aşağıya geliyor oğlu ile vakit geçirip gidiyordu. Ayça’da kendi işlerine yoğunlaşmıştı. Artık ayıracak daha çok zamanı olduğu için bir el sanatları kursuna da yazılmıştı. Burada yapılanlar ona iyi geliyordu. Öğrendikleri ile sevdiklerine hediyeler hazırlamayı planlamıştı. Hafta sonları Gökçe ile vakit geçirdikten sonra çıkıp malzeme alıyor ya da kurstan verilen ödevlerini tamamlamaya çalışıyordu. Demet hanım da onunla birlikte heves etmişti bu işlere, Ayça kursta öğrendiklerini ona da öğretiyor, birlikte daha farklı vakit geçiriyorlardı.

“Serdar’dan cumartesi akşamı bir şeyler yiyelim mi?” diye mesaj geldiğinde, bunun her zamanki gibi bir ev daveti olduğunu düşündü.

“Olur sizde mi? Bizde mi?” yazdı hemen.

“Dışarıda, sadece sen ve ben!” diye geldi cevap.

Ayça bunun ne anlama geldiğini düşündü bir kaç saniye, Timur’un onları kafede görmesinin ardından bu tür buluşmalardan ürker olmuştu. Evet Timur hayatında değildi şimdi, korktuğu o da değildi ama nedense huzursuzluk hissetti. Bununla birlikte Serdar’a o kadar güveniyor ve değer veriyordu ki, bu teklife hayır derse çok ayıp olacaktı.

“Tamam saati yazarsın hazır olurum!” diye cevapladı. Demet hanıma yazmak istedi ama sonra Timur’un annesinin telefonuna bakabileceğini düşünüp vazgeçti. Yapıyor muydu acaba ya da fark eder miydi onun için hâlâ hiç bir fikri yoktu artık. Gerçekten çok uzun zaman olmuştu. Yine de kalbinin bir tarafı hâlâ onunla olduğu gibi hissetmesine neden oluyordu.

(devam edecek)

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s