Serdar’ın bir yeğeni vardı, henüz üç buçuk yaşında bir oğlandı, Gökçe. Kız kardeşi ve kocası bir trafik kazasında hayatlarını kaybedince zavallı çocuk henüz altı aylıkken ortada kalmıştı. Eniştesinin ailesi çocuğu almak istemeyince, yaşayan başka akrabası olmadığı için o evlat edinmişti. Ancak çocuk onun dayısı olduğunu bilmiyordu. Onu nüfusa geçirdikten sonra babası olduğunu söylemişlerdi. Kız kardeşinin evini dağıtmak istemediği için çocuğu kendi evinde büyütüyordu, Seval hanım adında bir bakıcısı vardı ve yirmi dört saat boyunca çocukla o ilgileniyordu.
“Siz onunla kalmıyor musunuz?” dedi Ayça merakla. Çocuk için gerçekten çok üzülmüştü.
“Hayır, benim kendi evim var!”
“Yani, oğlunuz bakıcı ile ayrı bir evde yaşıyor, siz ayrı bir evde öyle mi?”
“Evet, tuhaf olduğunu biliyorum ama böyle gerekiyor maalesef, bu da başka bir hikaye!”
“Anlıyorum” dedi Ayça onun anlatmak istemediğini fark etmişti. Çantasını alıp hemen kalkmayı planlarken, konu hayatlara gelince bir saati çoktan geçmişti. Göz ucuyla telefonunu kontrol edince, Serdar onun artık kalkmak istediğini anladı ve garsondan hesabı istedi.
“Size çok teşekkür ediyorum yeniden” dedi Ayça hesap ödendikten sonra, “Yeğeniniz için de gerçekten çok üzüldüm. Umarım her şey gönlünüzce olur bundan sonra!”
“Teşekkür ederim!” dedi Serdar gülümsemeye çalışarak, bu konunun onu çok üzdüğü belli oluyordu, “Ben de size mutluluklar diliyorum, umarım bir ömür mutlu olur ve hayalinizdeki o güzel yuvaya kavuşursunuz!” diyerek ona elini uzattı. Serdar’ın hikayesinden çok etkilenen Ayça, avucuna sıkıştırdığı mektubu uzatıp elini uzatınca, kağıt elinden kayıp masanın altına doğru gitti. Elleri bir araya geldiğinde ikisi de kağıdın düştüğünü görünce öylece başlarını eğip baktılar yere ki, biri o sırada kağıdı yerden alıp doğruldu.
“Buna mı bakıyordunuz kumrular?” dedi gergin gergin Timur’un sesi.
Ayça elini hemen geri çekti, “Timur?” dedi şaşkınlıkla.
“Şaşırdın değil mi?” dedi ve dönüp Serdar’ı süzdü ve sonra kağıdı açıp, okumaya başladı. Okudukça rengi daha da karardı ve yüz hatları gerildi.
Ayça onun ne düşündüğünü hemen anladığı için kağıda uzandı, “Bak ben bunu sana…!” demeye kalmadan, Timur kağıdı avucunun içine alıp buruşturdu. Serdar gelen adamın kim olduğunu ve ne anladığını çözene kadar her şey olup bitmişti.
Sedef uzaktan olanları izliyor ve arkadaşları fark etmediği için onlarla konuşmaya devam ediyordu.
“Ben Serdar!” diye araya girdi Serdar, bir açıklama yapması gerektiğinin farkındaydı, “Ayça hanımın çantası şey olmuştu!”
“Ayça gidelim!” dedi Timur onu hiç dinlemeden. Ayça hemen eşyalarını topladı ve özür dileyen bir bakış attı Serdar’a ve sinirle dışarı çıkan nişanlısının arkasından çıktı kapıdan.
“Timur beni dinle, o mektubu açıp bir kez daha oku lütfen!” diye inledi Ayça, Timur elinde buruşturduğu mektubu yolun kenarındaki mazgal kapağına doğru fırlattı. Buruşuk kağıt parçası bir an için demire tutunuyor gibi yaptıktan sonra karanlığa doğru yuvarlanıp gözden kayboldu, “Altında tarihi vardı!” diye kağıdın düşüşünün arkasından mırıldandı Ayça. Artık bir anlamı kalmamıştı o tarihin de, mektubun da.
“Kim bu adam?” diye tısladı Timur, ona arabaya binmesi için işaret edereken.
Ayça nereden başlayacağını bilemiyordu, “Bak ben on gün önce kadar bir saldırıya uğradım!”
Timur inanmadığını belli eden bir surat ifadesi takındı ve arabayı çalıştırdı.
“Ev sahibi iş çıkışı erken gelmemi söyleyince, geçide indim”
“Ne geçidi?”
“Benim iş yerimin oradaki! Hızlıca geçip otobüs durağına gidecektim ama aşağıda iki adam bana saldırdılar, çok korktum. Sonra bu adam gelip beni kurtardı!”
Timur sinirlerinin iyice bozulduğunu belli eden bir kahkaha attı, “Sen de kurtarıcının kollarına mı atladın? Duyduğu en saçma yalan bu?”
“Hayır öyle olmadı Timur!”
“Ne oldu peki? Sen saldırıya uğradın ve bundan bana bahsetmedin öyle mi?”
“Sen şehir dışındaydın seni endişelendirmek istemedim.”
“Tabi, ama kurtarıcınla gizlice buluşmakta bir sakınca görmedin öyle mi?”
“O adam sonra polise gitti”
“Poliste bu olayın kaydı var mı yani?” dedi Timur bu kez yan gözle ona bakıp.
“Evet elbette var çantamı almışlardı.”
“Gidip polise şikayet ettin yani, bunu kontrol edebiliriz öyle mi?”
“Evet edebiliriz tabi ama şikayeti ben yapmadım, Serdar bey yaptı!”
“Ne fark eder sonuçta saldırıya sen uğramadın mı, dilekçe de bu olaydan bahsediliyordur!”
“Korkarım edilmiyor, ben senin endişeleneceğini düşündüğüm için adımın geçmesini istemedim!”
“Yani bir saldırıya uğradın, bu adam seni kurtardı ama o polise gidip şikayet ettiği halde sen onunla etmedin öyle mi?”
“Evet aynen böyle!”
“Peki neden bir aradaydınız bu akşam bana eve gidiyorum dediğin halde?”
“O benim çantamı geri getirdi çünkü!”
“Çantanı onda mı unutmuştun?”
“Hayır Timur, adamlar çantamı çalıp kaçtılar o akşam!”
“Bu adam polise gitti ama çantayı kendi getirdi yani? Bu nasıl bir hikaye Ayça? Bak ben bunca yıllık avukatım hiç böyle saçma bir hikaye duymadım! Diyelim söylediklerin doğru, saldırıya uğradın ve korkmayalım diye bunu sakladın. Bu arada çantan da çalındı ama her ne hikmetse telefonun ve kimliğin duruyor.”
“Telefonum cebimdeydi çünkü! Kimliğim de evde!”
“Sonra bu adam her nasılsa polis yerine çantanı buldu ve sana getirdi. Sen de bizim üniversiteden beri gelmediğimiz bu kafede o adamla buluştun. Ki adam burayı nasıl biliyorsa artık! Tam da ben geldiğim sırada ikinizden birinden bir aşk mektubu düştü ki senin yazını nerede görsem tanırım!” diye gürledi Timur ve arabayı durdurdu. Ayça’nın evinin önüne gelmişlerdi.
“Doğru söylüyorum, inan bana!”
“Ayça şu an çok öfkeliyim ve büroya dönüp çalışmam gerek!” diyerek eğildi ve Ayça’nın tarafındaki kapıyı açıp inmesini işaret etti.
Ayça gözleri dolu dolu indi arabadan ve daha kapıyı kapatır kapatmaz, hızla ayrıldı yanından. Ayça kadar afallamıştı ki, arabanın arkasından baktı bir süre daha ve sonra yorgun adımlarla eve girdi. Neler olmuştu bu akşam böyle?
“Nasıl böyle bir duruma düşürebildim ben kendimi?” dedi endişeyle, Timur’un olmadık yerlerden ne kıskançlıklar ve huysuzluklar çıkardığını bile bile bu hataları üst üste nasıl yapmıştı. Hemen Demet hanıma o geceyi anlattığı geldi aklına, telefonu eline alıp ona bir mesaj yazdı ve olanları kısaca anlattı. Demet hanım kitap okurken uyuyakaldığı için Ayça’nın mesajını Timur eve gelene kadar fark etmedi bile. Timur öfkesi giderek arttığı için çalışmaya devam edememiş, büyük bir hışımla eve dönmüştü. Evin ışıklarının bir bir yandığını fark edince Demet hanım başını kaldırıp baktı ama Timur banyoya atmıştı kendini hemen. Kadıncağız antre ve koridorun ışıklarını kapattıktan sonra salona dönüp oturdu yeniden. Telefonu eline alıp, oğlunun banyodan çıkmasını beklemeye başladı. O sırada gördü Ayça’dan gelen mesajı ve telaşla kalkıp banyo kapısının önüne gitti ve oğlunun çıkmasını bekledi. Timur havluya sarınmış çıkarken annesini karşısında görünce sıçradı birden.
Kadıncağız “Ne oldu?” diye sordu işaret diliyle.
“Konuşmak istemiyorum!” dedi Timur, çok gergin görünüyordu.
(devam edecek)