Onu kurtaran adam, diğer iki adam kaçtıktan sonra elindeki demirle Ayça’ya doğru yürüyünce panikle bir kaç adım geri attı ve dengesini kaybedip sendeleyerek arkasındaki duvara yaslandı.
Adam onun demirle gelmesinden korktuğunu anlayınca, demiri uzağa doğru fırlattı “Korkmayın! Size zarar verdiler mi?” dedi endişeyle.
Artık sinirleri iyice bozulan Ayça ağlamaya başlamıştı, “Hayır, sadece çantamı aldılar!”
“Bu saatte buradan geçmemeniz gerekirdi, tek başına geçenler için pusu kuruyorlar!”
“Biliyorum, sadece biraz acelem vardı ve otobüse binecektim, bir kez geçmekle bir şey olmayacağını düşündüm” dedi Ayça hıçkırarak, “Siz gelmemiş olsaydınız bana saldıracaklardı.”
Adam ona iyice yaklaşınca, elindeki kanayan yarayı gördü bu kez, “Sizi yaralamışlar!” diyerek elini uzattı ama adam ani bir refleksle elini arkasına sakladı ve diğer eliyle cebinden çıkardığı mendille arkasını dönüp yarayı iyice sardı.
Timur gideceği yere çoktan varmış, Ayça’nın mesai saatinin bitmesine yakın olduğunu bildiği için onu arıyordu. Akşam yine gelen olup olmadığını soracaktı ama geçidin altında telefon çekmediği için bir türlü ona ulaşamadı. Henüz iş yerinde olduğu ve belki de bir toplantısı olduğu için açmadığını düşünerek briaz beklemeye karar verdi.
“Size çok teşekkür ederim, gelmeseydiniz bana ne yaparlardı düşünmek bile istemiyorum!” dedi Ayça adama.
“Rica ederim, bu gün buradan geçmem sizin için şans olmuş, normalde ben de burayı kullanmam ama bir müşterimden dönüyordum. Umarım siz de bir daha tek başınıza geçmeyi denemezsiniz.”
“Yok, hayır denemem!”
“Çantanızı da aldı ahlaksızlar ama burada yatıp kalktıkları için eninde sonunda döneceklerdir” diyerek telefonunun ışığını açıp, vitrinleri kırılmış dükkanların içlerine doğru tutmaya başladı adam ve bir tanesinin içinde karton parçaları üst üste dizilerek yapılmış iki yatak, boş içki şişeleri ve içinde kirli giysiler olan bir torbayı aydınlattı.
Ayça onun ne yaptığına anlam veremeden, adam dikkatli adımlara dükkandan içeri girdi ve torbayı ters çevirip içindeki giysiler kartonların üzerine boşalttı. Hepsinin tek tek ceplerine baktıktan sonra, diğer karton parçalarının üzerindeki yırtık deri montu fark etti ve onun ceplerini karıştırınca bir cüzdan buldu.
“İşte yakalandılar!” dedi ve elinde cüzdanla Ayça’nın yanına gelip içine baktı, bir kaç kağıt para ile bir ehliyet vardı. Telefonun ışığını ehliyetteki fotoğrafa doğru tutup Ayça’ya gösterdi.
“Bu o adamlardan biri değil mi?” dedi merakla.
“Bilmiyorum!” dedi Ayça, yüzlerini göremedim bile, “Onunla ne yapacaksınız?”
“Peşlerine düşeceğim elbette, şikayet edeceğim. Şimdi sizinle karakola gidip olanları anlatırız değil mi?”
“Ah! Hayır, bakın ben gitmeliyim acelem var. Ayrıca bu geçitten asla geçmeyeceğime nişanlıma söz vermiştim. Şikayette bulunursam olanları ona anlatmam gerekir. Bunu yapmak istemiyorum!”
“Emin misiniz?”
“Evet, evet lütfen. Siz isterseniz şikayet edin ama beni karıştırmayın olur mu?”
“Peki nasıl isterseniz!” dedi adam şaşkın şaşkın ona bakarak, sonra cebinden bir kartvizit çıkarıp ona verdi ve “Bana numaranızı verirseniz adamlara ulaşılırsa size haber veririm, belki çantanıza kavuşursunuz!” dedi, “Adım Serdar!”
Ayça ona hızlıca numarasını söyledi, kartviziti alıp cebine koydu. Adam ona otobüse binebilmesi için bir otobüs kartı verdi, “Ben sizi durağa kadar götüreyim, sağ salim otobüsünüze bindikten sonra, karakola kendim gideyim.
“Serdar bey buna gerek yok gerçekten!”
“Olur mu zaten yeterince korktunuz. Hiç değilse otobüse kadar güvenle gitmenizi sağlarım”
“Peki teşekkür ederim” diyerek adamın ardından merdivenlere yürüdü Ayça. Çıkışa biraz kala cebindeki telefonu çalmaya başlayınca, “Neyse ki onu cebime koymuşum!” diyerek sevindi ve çıkartıp açtı hemen.
“Merhaba canım, iyiyim. Telefon takılıyor bazen ondan öyle olmuştur. Evet gidiyorum şimdi. Gelecek ev sahibi evet. Merak etme lütfen.”
Timur nihayet Ayça telefonu açınca endişelerini yeniden dile getirmiş ve neden telefonunun çekmediğini sorgulamıştı. Ayça ona başına gelenlerden bahsetmek istemediği için sadece eve gitmek üzere yolda olduğunu söyleyip kapatmıştı. Eğer telefonu da çantasında gitse Timur’un nasıl deliye dönebileceğini düşünmek bile istemiyordu.
Serdar ona otobüs durağına kadar eşlik etti, otobüs gelene kadar onunla bekledi. Onu bindirdikten sonra da söylediği gibi elindeki cüzdanla doğruca karakola gitti.
Ayça eve vardığında ev sahibi ve kiracı adayları onu bekliyorlardı. Olanlardan hiç bahsetmeden kapıyı açtı ve onlar evi gezip gidene kadar oturup salonda bekledi. Bu defa soruları ev sahibi kendi yanıtladığı için peşlerinde gezmesi gerekmiyordu. Onlar gittikten sonra Timur’a “Az önce gittiler ev sahibi ile birlikte, lütfen merak etme!” yazdı ve hemen kendini duşa attı. O geçidi kullandığı için kendi kendine çok kızmıştı. Eğer o adam gelip adamları korkutmasaydı belki şimdi hastane de daha da kötüsü belki de cansız olacaktı. Şehrin göbeğinde bu adamların böyle arsızca insanlara saldırma cesareti göstermelerine inanamıyordu. Ilık su onu biraz sakinleştirdi. O gece uykusunda sürekli geçidin altında adamların ona saldırdığını görerek uyandı. Ertesi gün kiracı adayı olmadığı için gidip Demet hanımı görecekti. Onunla vakit geçirmek Ayça’yı sakinleştiriyordu her zaman. O sanki Timur’un değil de kendi annesi gibi olmuştu. Timur’da sürekli annesine takılıyordu bu yüzden. Annesinden çok kayınvalidesi gibi davrandığını iddia ediyordu. Demet hanım onun huysuzlukları ve kıskançlıkları karşısında her zaman Ayça’dan yana duruyordu çünkü.
Demet hanım onu gördüğüne her zamanki gibi çok sevindi. Akşam boyunca oturup yine eskilerden bahsettiler. Kadıncağız artık Ayça’yı iyi tanıdığı için ondaki gerginliği hissedebiliyordu.
“Ne oldu, Timur mu canını sıktı?” diye sordu işaret dili ile.
Ayça bir gün önce olan tatsız olaydan ona bahsetmek istemiyordu aslında ama sanki bu soruyu bekliyormuş gibi birden bire ağlayıp olanları anlatmaya başladı.
“Bu olanlardan Timur’a kesinlikle bahsetmeyelim olur mu? Lütfen!” dedi en sonunda.
Demet hanım da endişelenip, üzülmüştü olanları duyunca, “İyi ki o adam gelmiş!” dedi
“Evet o olmasaydı başıma çok kötü şeyler gelecekti. Beni otobüse bindirip karakola gitti ama adamlar yakalanır mı bilmiyorum”
“Bu gece burada kal!” dedi Demet hanım, “Nasılsa Timur yok!”
“Yarın işe gitmem gerek, üzerimi değiştireceğim” dedi Ayça ama Demet hanım o saatte onu eve yollamaktan korktuğu için bırakmadı. Ayça’da onu kırmayıp kaldı ama bundan da Timur’a bahsetmeme kararı aldılar, çünkü bu defa neden kaldığını sorgulardı.
O gece de çığlık atarak uykusundan uyanınca Demet hanım hemen yanına gelip ona sarıldı. Sonra onu göğsüne yatırıp saçlarını okşadı ve içinden bir kaç dua okudu. Ayça daha önce hissetmediği bu anne sıcaklığı içinde eridiğini hissetti o an ve kadıncağız daha duasını bitiremeden onun göğsünde uyudu yeniden. Demet hanımda onu uyandırmamak için sessizce yanına yanına uzandı, ikisi birlikte sabaha kadar uyudular öylece. Ayça gecenin devamına bir daha uyanmadı, hatta o kadar derin uyumuştu ki az kalsın geç kalacaktı. Demet hanım son dakikada hazırladığı sandviçi zorla eline tutuşturdu. İş yerine varınca onunla kahvaltısını edebildi. Bir daha o geçidi kullanmayacağına dair Demet hanıma da defalarca söz vermişti yanından ayrılmadan. Zaten bir daha yalvarsalar da inmezdi o merdivenlerden aşağı.
(devam edecek)