Biraz daha sohbet ettikten sonra birlikte Mukaddes hanımın kaldığı otele gittiler. Kadıncağız yardımcısı ile lobide oturmuş onları bekliyordu. Zeynep’i görür görmez gözlerinden buğulu bir gölge geçip gitti, “Ne kadar annesine benziyor!” diye mırıldandı yardımcısına, sonra yüzüne güzel bir gülümseme takınarak onları karşıladı.
“Sevgili çocuklar, bu buluşmayı sağlayarak beni ne kadar mutlu ettiniz size anlatamam!”
“Merhaba!” dedi Zeynep mahcup bir şekilde, tam olarak nasıl davranması gerektiği hakkında bir fikri yoktu.
“Zeynep ! Sonunda tanışabildik. İnan bana yıllarca senin adın yankılandı etrafımda. Demek kısmet böyle bir zamanaymış.”
“Evet efendim”
Kızın mesafeli, nezaketine gülümsedi Mukaddes hanım, “Neden seninle tanışmak istediğimi merak ediyor olmalısın!”
“Annem ve oğlunuz yüzünden sanırım”
“Doğru, onlar hayatlarının sonuna dek sana ulaşmak için mücadele ettiler, sana ulaştıklarında ise babanın iyi kalpliliği onu ezip geçmelerine engel oldu. Senin için sevgi veremeseler de, maddi destek sağlamak istediler ama baban onu da kabul etmedi. Ahmet bey çok gururlu bir adamdı.”
“Babamın çok canı yanmıştı!” dedi Zeynep yutkunarak
“Evet biliyorum çocuğum. Seni ve babanı anlıyorum inan bana. Yine anlıyorum ki annen ve oğlum şimdi yaşıyor olsalar, baban değil, sen istemeyecektin onları görmeyi.”
“Evet!” dedi Zeynep başını önüne eğerek. Mukaddes hanımın sesindeki acıyı duymuştu bu sözleri söylerken ama yine de gerçeği söylemek istiyordu.
Mukaddes hanım derin bir iç çekti, “İnsanlar geri dönülmez hatalar yapıyorlar çoğu zaman ve mutlaka bunun bedelini ödüyorlar. Annen çok acı çekti yaptığı hatasından ötürü, bir hata olduğunu biliyordu seni bırakıp gitmenin. Bunları onu affetmen için anlatmıyorum elbette, ancak en azından onun da acı çektiğini bilmelisin. Kendini bu acıyla öyle cezalandırdı ki sonunda hayatına mâl oldu.”
Suzan’ın çarptığı iki kız geldi Zeynep’in aklına yeniden, insanlar yaptıklarının bedelini öderken, ne yazık ki başka insanlar da bu bedelin ödenmesine alet oluyorlardı. Annesi çektiği tüm acıya rağmen, diğer adamı bırakıp geri gelmemişti. Gelse de babası zaten onu kabul etmezdi ama yine de denememişti bile. Şimdi bunları dile getirip Mukaddes hanımı üzmeye gerek yoktu. Susmayı tercih etti.
“Benim bir tek oğlum vardı. O da artık hayatta değil, ailemden ve onun babasından kalanları ömrümün sonuna kadar harcasam da tüketecek kadar aktif bir hayatım zaten yok. Gelinimin kızı olarak sen de benim torunum sayılırsın. Anneni başta seni terk ettiği için ben de hiç affetmedim. İnan bana, hem de hiç! Sonra onun oğlumu, oğlumun da onu ne kadar sevdiğini ve birlikte nasıl mücadele ettiklerini görünce, kalbim yumuşadı. Onu seviyordum. O da bunu biliyordu. Şimdi oğlumdan ona kalan mirasın yasal sahibi zaten sensin! Ben öldükten sonra da hepsi senin olacak!”
Zeynep, böyle bir miras konusu açılacağını düşünmediği için afallamıştı, “Hayır, ben sizinle görüşmeyi bunun için kabul etmedim.”
“Biliyorum, bunun için endişelenmene gerek yok. Eğer oğlum, annenden önce ölseydi zaten her şey ona kalacaktı. Dolayısıyla sen istesen de, istemesen de bu para senin olacaktı bir gün. Buraya kadar sana sadece bir mirası sunmaya gelmedim elbette ama bilmen gerektiği için açıklıyorum.”
“Çok teşekkür ederim, beni düşünmeniz gerçekten çok ince bir davranış. Ancak annemden kalan herhangi bir şeye ihtiyacım yok benim. Onun bana bıraktığı her şey yüzünden çok acı çekiyorum hâlâ ve buna yenilerini eklemek istemiyorum”
“Ben bu hayattan ayrıldığımda hepsi senin olacak sevgili kızım, elbette o zamana değin kabul etmeyebilir, o zaman geldiğinde de reddederek mirasın hayır kurumlarına gitmesini sağlayabilirsin. Ben üzerime düştüğüne inandığım şeyi yapıyorum. Ben senin yerinde olsaydım, inan aynen senin gibi düşünürdüm. Ancak hayat tecrübesi senden fazla biri olarak şunu önermek istiyorum. Bu parayla bir okul yaptırabilirsin. Sizler öğretmensiniz. Bu okula da babanın adını verebilirsin, böylece onun anısı sana verdiği sevgi gibi çocukları sarmalayan bir okulda yaşar. Annenin ruhu da belki böylece huzur bulur!”
Zeynep, başını kaldırıp, Mukaddes hanımın yüzüne baktı. Babasının adına bir okul yaptırma fikri yüreğine sımsıcak bir duygu yayılmasına neden olmuştu.
“Bence harika bir fikir!” dedi Metin artık kendini tutamayarak, “Zeynep, baban ve anneni bu okulda birleştirip, çocuklara sevgi ile eğitim verebilirsin!”
Mukaddes hanım gözleri dolu dolu başını salladı.
“Hepsinin bir arada olduğu bir okul düşün, baban, annen, oğlum ve içinde siz ikiniz!”
“Evet bu olabilir” dedi Zeynep, “Bunu yapabiliriz, değil mi?”
Metin heyecanla başını salladı ve onun yanına geldi, “Yapabiliriz elbette, harika olur!”
“Bir vakıf okulu kurabiliriz” dedi Mukaddes hanım, “Aslında gelmeden önce bu konu üzerinde bir araştırma yaptım, mirası kabul etmeyeceğini tahmin ediyordum. Bunun için benim ölmemi beklemene gerek kalmayacak şekilde avukatıma talimat verdim. Bir dosya hazırladı bize, bir vakıf okulu kurmak için gerekli hazırlıkları yapmak üzere benden talimat bekliyor!”
“Yani hemen mi?” dedi Metin, Zeynep’in yerine.
“Evet hemen, beklemek için bir nedenimiz var mı?”
Zeynep’in gözlerinden yaşlar akmaya başladı ve ayağa kalkıp Mukaddes hanım önüne kadar yürüdü, sonra onun gözlerine bakıp, birden bire sarılıverdi.
“Çok teşekkür ederim!”
Yaşlı kadın beklemediği bu duygusal ana uyum sağlayamadı bir kaç saniye duraksadı, sonra kollarını Zeynep’e doladı ve ağlamaya başladı onunla.
“Kabul ettiğin için ben teşekkür ederim, eminim oğlum da böyle olmasını isterdi.”
Duygusal anları atlattıktan sonra heyecanla okulun nerede ve nasıl olabileceği konusunda heyecan dolu bir sohbete daldılar. Mukaddes hanım yer konusunu tamamen Zeynep’e bırakmıştı. Zeynep babasının öldüğü şehirde olmasını kesinlikle istemiyordu. Artık Metin’de buraya geleceğine göre en iyisinin Adana olduğuna karar verdiler. Mukaddes hanım avukatını arayıp, okul için uygun bir arazi bulması konusunda talimat verdi. Önce yeri bulup, sonra diğer konuları halledeceklerdi.
“Babamın adına bir okul! İnanamıyorum, ne kadar mutlu olurdu bilse!” diyerek heyecanını bastıramadığını anlatıyordu Zeynep, Metin’e dönüş yolunda.
“Biliyor musun, bu kadını ilk gördüğümde de sevmiştim ama bu kadar iyi bir fikirle geleceğini hiç tahmin etmiyordum!”
“Bu günün sonunda bunları hissedeceğimi ben de hiç tahmin etmiyordum”
“Seni yeniden heyecan dolu ve mutlu görmek öyle güzel ki!” dedi Metin sevgiyle.
“Seni yeniden gördüğüm için de çok mutluyum” diye yanıtladı Zeynep.
İkisi arasında elle tutulur bir bağ oluştuğunu hissetseler bile, itiraf edip bunca zaman korudukları dostluğu bozmak istemiyorlardı. Zeynep yaşadığı onca olaydan sonra kalbinin yeniden sevgi dolu olabileceğine hiç ihtimal vermemişti. Metin’in yanında hissettiği güvende olma duygusunu, sadece onun sağladığını sanıyordu ama buraya gelince anlamıştı böyle olmadığını. Metin ona sadece yalnız olmadığını hissettirmiyordu, hissettiği şey sevgiydi aynı zamanda, derin, sağlam ve sakin bir sevgi. Ergin ve Suzan’ın ruhunda açtığı yaralar, babasının acısına rağmen Metin ona yaşama bağlı kalacak gücü veriyordu. Bu kadar çok duygu iniş çıkışının içinde bunu tam olarak oturtamıyordu bir yere ama artık sadece dostluk olmadığını biliyordu.
(devam edecek)