Sonunda yaşlı kadın ne kadar acı olursa olsun gerçekleri söylemenin en doğru şey olacağını düşündü. Zeynep’in mezuniyet törenine gidecekti. Kızın ona eşlik edecek bir ailesi yoktu, belki annesinin hatırasına ve onu temsilen bunu yapabilirdi. Eğer hayatta olsalar oğlu ve gelinin kıza yaklaşamasalar bile bu törende olmak isteyeceklerinden emindi. Böylece hazırlanıp törene gitti. Amacı törenden sonra Zeynep’i yakalayıp onunla konuşmaktı ama onun bir grup insanla hararetli bir konuşma yaptığını görünce uzaktan izlemeyi tercih etti. Bir sıkıntı olduğu anlaşılıyordu, şimdi bunun ortasına dalıp beklenmedik gerçekleri sunmak için doğru zaman gibi durmuyordu. Zeynep’in kalabalığın içinden ayrılmasından sonra o da sıkıntıyla yerinden kalktı ve yardımcısının desteği ile arabasına doğru yürüdü. Onun arkasından gitmek ile bekleyip daha sonra karşısına çıkmak arasında kararsızdı. Nasılsa artık onu bulmuştu, bir kaç gün daha beklemenin sürece bir zararı olacağını sanmıyordu.
Zeynep içinde patlamaya hazır bir yanardağ olduğunu hissediyordu artık, bu yanardağın alevleri boğazını sarmış, karşısına çıkan ilk kişiye püskürmek üzere hazır bekliyordu. Eğer böyle bir şey olursa hem kendine, hem de karşısındakine vereceği zararı haykırıp duran aklı, göğüs kafesini giderek daha da yakan bu lavın alevine dayanacak gücü kalmamıştı. Eve girer girmez kendini odasına attı ve yüzünü yastığına bastırarak avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. Bağırdıkça zehir boğazından yukarı doğru çıkarak yastığa yapıştırdığı yüzünün altında boğuldu sanki. Sonunda biraz rahatlayınca göz yaşlarını sildi ve telefonunu eline alıp nakliye firmasını aradı. Eşyalar planlandığı gibi yarın yola çıkacaktı ama Zeynep’in bu gün ayrılması gerekiyordu. Anahtarı binada birine bırakacaktı.
Sonra zaten toplamış olduğu eşyalarını ve çantasını alıp, Hüseyin beylerin kapı komşusunun kapısını çaldı. Taşınmak üzere olduğunu ancak eşyalardan bir gün önce çıkmak zorunda kaldığını ve Hüseyin beylerin evde olmadığını söyledi. Anahtarı onlara teslim ederse Nakliye firması geldiğinde eşyalar yüklenebilir, anahtar da sahibine geri dönmüş olurdu.
Kadıncağız Zeynep’in bir solukta anlattığı hikayeyi dinledikten sonra elini uzatıp anahtarı aldı ve “Yolun açık olsun evladım!” diyerek onu uğurladı. Onun bir süre önce vefat eden Ahmet beyin kızı olduğunu anlamıştı.
Otogara doğru giderken telefonu çaldı, arayan Metin’di.
“Bir saate kadar geliyorum, iyisin değil mi?”
“Metin, ben gidiyorum! Evden çıktım!”
“Ne veda etmeden mi gideceksin?”
“Bu gün olanların ardından o evde bir gece daha kalmam mümkün değil! Eşyalar yarın yüklenecek!”
Metin yutkundu ama verecek cevap bulamadı
“Tamam o halde, iyi yolculuklar, ben yarın gider eşyaların yüklenirken eşlik ederim! En kısa zamanda yeniden görüşeceğiz! Varınca mesaj atmayı sakın unutma!”
“Tamam, her şey için çok teşekkür ederim. Sen olmasan bunları tek başıma atlatamazdım!”
“Senin için her şeyi yaparım, biliyorsun!”
“Evet biliyorum sağ ol, görüşmek üzere!”
Güvendiği tek kişiyi de arkasında bırakarak bir süre yürüdü, henüz aldığı bir bilet olmadığı için koşturmasına gerek yoktu. Artık bir İngilizce öğretmeniydi ve yeni hayatına doğru yürüyordu. Bu şehirde yaşadıklarını saymazsa geçmişi sevgiyle anılacak kadar güzeldi. Bu şehir hem mutluluklarını hem babasını almıştı elinden. Metin hariç her şeyin sahte olduğu bir yerdi. Babasının mezarını ziyaret etmek için ara ara gelecekti elbette ama yaşamak için asla geri dönmek istemiyordu.
Suzan ailesi ile bir yemek yedikten sonra kutlamak için arkadaşları ile buluşmuştu. Sonunda Zeynep’i yenmiş, onu yok etmişti. Bundan sonra kimse ona Zeynep gibi neden olamadığını soramayacaktı. Zavallı sünepenin bundan sonraki hayatında kaybettikleri ile mutlu ve başarılı olması imkansızdı. Öyle olur olmaz şeylere sevinerek yaşamanın ne kadar saçma bir şey olduğunu anladığına emindi artık. Şimdi onun hayatı başlıyordu. Arabasını park edip, arkadaşları ile sözleştikleri mekana girdi. Müzik, kalabalık, ışıklar “İşte kutlama böyle olur!” dedi içinden ve onların arasına karıştı.
Metin Zeynep’te gidince bu kutlamaya dahil olmak istememişti. Aslında Zeynep yarın gideceği için bu akşam ikisi bir kutlama yaparlar diye düşünüyordu ama tören sonrasında olanlar buna fırsat vermemişti. Suzan bir mutluluğu daha çalmıştı ellerinden. Mezuniyet günlerini bile mutsuz ve berbat bir güne çevirmişti.
“Bunları yanına kalsın istemiyorum Suzan!” dedi gözlerini kapatarak, “Dilerim, yaşattıklarını yaşamadan ölmezsin!”
O sırada Zeynep’in mesajı gelince düşünceleri bölündü, “Vardım! Beni merak etme!”
Kiraladığı boş eve girince hemen Metin’e yazmıştı. Gelirken yakındaki marketten bir kaç temizlik malzemesi almış okuldaşları mezuniyetlerini kutlamakla meşgulken, o yeni evini temizlemeye karar vermişti. Yarın eşyalar geldiğinde hiç değilse ev temiz olurdu.
Gecenin geç saatlerine kadar kendini parçalarcasına boş evin camlarını, kapılarını, yerlerini, mutfağını ve banyosunu temizledi. Bir oda bir salon olan ev sadece tozlu olmasına karşılık, Zeynep kendi bedeninden intikam alır gibi çalışmıştı. Sonunda yorgunluktan hareket edecek hali kalmayınca yine marketten aldığı kolileri yere serip üzerlerine kıvrılıp kaldı.
Perdesiz evin içine sabahın ilk ışıkları dolunca açıldı gözleri, kıpırdayacak hali bile yoktu ve çok yorgundu. Eşyalar bir kaç saate yola çıkacak ve ancak akşama gelebilecekti. Sert zemin kemiklerini dümdüz yapmış gibi hissediyordu. Akşam lamba ışığında gördüğü evi bir kez de gün ışığında gezdi. Çalışmaya başlayacağı okul yapmıştı kira sözleşmesini, kirayı Zeynep ödeyecekti. Bina şehir dışından gelen öğretmenler için tutulmuştu, üç katlı ve altı daireli mini bir apartmandı. Ev sahibi okulla anlaşıp, dışarıdan kiracı bulma derdinden kendini kurtarmıştı. Bu küçük yere gelip eve ihtiyacı olan öğretmenlerin hepsi aynı bina da oturuyorlardı böylece. Okul çok uzaklarında değildi. Yürüyerek gidip gelebildikleri için yol masrafından da kurtulmuş oluyorlardı.
Metin ablasını arayıp Zeynep’in geldiğini haber vermişti. Zeynep uyandıktan bir kaç saat sonra kapı çaldı ve Gülbin kendisini Metin’in ablası olarak tanıştırdı. Boş evde aç kalmasın diye ona bir şeyler getirmişti. Zeynep onu içeri davet etti, oturacak bir yer olmadığı için ayak üzeri sohbet edebildiler. Kadıncağız onun yorgun ve uykusuz halini görünce çok üzüldü ama bir şey söylemeden ayrıldı kısa bir zaman sonra.
“Bu kızın halini iyi görmedim!” dedi kardeşine. Metin törende olanları anlattı ona.
“Ben dış kapının mandalı olarak, cırt pırt kapısına dayanamam tabi ama sen konuşunca her sıkıntısında bana gelebileceğini söyle, biraz yerleşince, onu yemeğe de çağırırım!”
“Tamam abla çok sağ ol, ben de annemleri ayarlayabilirsem geleceğim günü birlik bile olsa!”
Ablasının söylediklerini duyunca Metin’in canı iyice sıkıldı ama şimdi annesi ve babasını bırakıp oraya gitmesi mümkün değildi. Ağabeyinin gelmesini beklemek ya da bir gece anne ve babası ile kalacak birini bulması gerekiyordu.
Mukaddes hanım Zeynep’in gergin olduğunu gördükten sonra o gün söyleyeceklerinin kızın gününü iyice mahvedeceğine karar verip törenden sonra evine gitti. En azından mezuniyetini arkadaşları ile keyifle kutladıktan sonra onunla yarın da konuşabilirdi. Ertesi gün öğlene doğru yardımcısı ile onun evine gitmeye karar verdi. Habersiz gidecekti ama öğleden önce giderse onu evde yakalayabileceğini tahmin ediyordu, bir gün önce arkadaşları ile kutlama yapacağı için yorgun olmalıydı.
Şoför içeriden eşya taşınan kamyonetin hemen arkasına par ketti. Sonra Mukaddes hanımın kapısını açıp onu indirdi ve birlikte binaya doğru ilerlediler. Metin çoktan gelmiş anahtarı Gülcan hanımdan almış ve eşyaların yüklenmesine eşlik ediyordu. Suzan arkadaşında kalacağını söylediği için henüz eve gelmemişti. Zeynep’ten dolayı Metin’e de soğuk davranan Gülcan hanım gece onun da eğlenceye katılıp katılmadığını sormadı. Nasılsa onu da bir daha görmeyeceklerdi artık.
(devam edecek)
Okumak için sabırsızlanıyorum ertesi günün gelmesini iple cekiyorum
BeğenLiked by 1 kişi
Çok teşekkür ederim ❤
BeğenBeğen