Zeynep o gün olan her şeyi ve Metin’in söylediklerini tek tek aklından geçiriyordu yeniden, olayları sıralıyor, söylenilenleri hatırlamaya çalışıyordu. İçinde giderek büyüyen bir şey az sonra nefesini kesecek gibi olsa da Metin’in söylediğine karşı koyacak hiç bir şey bulamıyordu. Hele ki geçmişte olan her şey bir bir karşısına dikildikçe, Suzan’ın başından beri oynadığı oyun aslında daha da ortaya çıkıyor, resim giderek netleşiyordu. Metin onun tuhaf sessizliği ve yüzünde sürekli değişen ifadelerden bir fırtınanın içinde olduğunu anlıyordu. Bunu bir şekilde öğrenmesi ve anlaması gerekiyordu ama o yüzden bir süre onu kendi haline bırakıp bekledi. Zeynep bedenini terketmiş, gözleri açık bir rüya alemine geçmiş gibi kıpırdamadan duruyordu yine. Onu en son babası öldüğünde böyle görmüştü. O zaman toparlanması çok zor olmuştu, şimdi yeniden o girdapta boğulup gitmesine izin vermemek için müdahale etmek zorunda hissetti sonunda.
“İkna oldun değil mi? Çok uzun süredir tüm bunları içimde tutuyorum ama bu son söylediğin artık bardağı taşırdı.”
“Peki, peki ama bunu neden yapsın?” diye yanıtladı Zeynep kekeleyerek, orada değilmiş gibi görünüyor olmasına rağmen onun sesini duymuş, anlamış ve geri gelip yanıt vermişti. Aklına milyonlarca düşünce uçuşmaya başlamıştı. Suzan’ın yıllar boyunca ona yapacağını söylediği her iyiliğin ardından gelen aksilikler, yakaladığı ama üzerinde durmadığı bir kaç yalan. Hepsi bir anda zihnine hücum etti.
“Bilmiyorum, bunları ancak bir ruh hastası yapabilir!” dedi Metin onun hızlı geri gelişine sevinerek.
“Bu kurgudan asla emin olamayız biliyorsun! Yani bunlar sadece tuhaf bir tesadüf olabilir!”
“Tesadüf mü? Zeynep artık Suzan konusunda iyimser olmayı bırak, o babanın buraya taşınırken sana söylediği gibi asla bir kardeş olmadı. Onun bir kardeş istediğini bile sanmıyorum zaten. Neden şimdi senden çok Ergin ile vakit geçiriyor hiç düşündün mü?”
“Onlar arkadaş çünkü!” dedi Zeynep inleyerek.
“Peki o halde Ergin’in senin bile bilmediğin bir konuyu nasıl bilebildiğini nasıl açıklıyorsun?”
“Annemi mi?”
“Evet onu?”
“Bunu ben de açıklayamıyorum kendime, babam bana ölmeden bir gece önce anlattı her şeyi ama Ergin bunu zaten biliyordu ve bildiğini de bana o ana kadar söylememişti!”
“Aynen öyle! Ergin nereden biliyordu Zeynep?”
“Bilmiyorum! Nereden biliyordu?” diye bağırdı Zeynep sıkıntıyla.
“Suzan söylemişti!”
“Suzan mı? O nereden bilecek ki?” dedi önce kendi kendine ama sonra babasının o gece Hüseyin beye bu konudan bahsettiğini söylediğini hatırladı.
“Yo!” dedi inler gibi, “Suzan babasından öğrenmişti ama bana bir şey söylememişti! Sonra da gidip Ergin’e mi anlattı yani? Bana anlatmadan! Neden?”
“Lütfen artık kendini kandırmayı bırak, babanın acısı taze iken seni evden atacaklarını söylemiş bu insanlar sana! Nasıl iyi olabilirler! Suzan bu bilginin Ergin ile senin aranı bozacağını düşündü muhtemelen ama işe yaramadı belli ki. Yaramamış olsa da Ergin bunu aklında tuttu onu huzursuz edecek şekilde ve o gün öfkelendiğinde sana bunu açıkça dile getirdi. Eninde sonunda söyleyecekti zaten! Çünkü umursamamış gibi görünse de içinde bir yerlerde huzursuz olmuştu belli ki. Onlar hayatına girdikten sonra hayatının mahvolduğunu görüyorsun! ” dedi Metin onu omuzlarından tutarak sarstı elinde olmadan.
“Evet!” dedi Zeynep direnmeyi bırakarak, “En azından bunu biliyorum. Yine de tüm söylediklerine inanmış olsam bile bu neyi değiştirir? Gitmem gerektiğini daha da destekler aslında! Öyle değil mi? Onlardan, buradan uzaklaşmam gerek! Öfke ve hırs babamı geri getirmeyecek!”
“Babanı sen değil Suzan öldürdü!” dedi Metin son sözü de içinde tutmak istemediği için.
Zeynep artık kendini tutamayıp ağlamaya başlayınca da pişman oldu söylediğinden ve ona sarıldı.
“Özür dilerim. Bunu bilmenin sana bir faydası yok gibi düşünüyorsun biliyorum ama Suzan’dan ve Ergin’inden kurtulman gerektiğini görmeni istiyorum. Baban için kendini suçlamayı bırakmanı da istiyorum!”
“Biliyorum, senden başka güvendiğim kimse kalmadı zaten!”
“Tamam haklısın gitmen gerek!” dedi sonra Metin kararlı bir sesle, “Aslında en doğrusu da bu galiba! Nerede bu okul?”
“Karataş!” dedi Zeynep doğruldu ve göz yaşlarını sildi, “Deniz kenarı bir yer üstelik! Gitmem gerek Metin, burada kalamam artık!”
“Evet gitmen gerek!” dedi Metin onun göz yaşlarını silerek, “Adana’ya mı gideceksin yani?” dedi sonra sesine heyecan katmaya çalışarak.
“Evet!”
“Ablamlar geçen yıl taşındılar oraya biliyorsun! İstersen yeğenlerimin gittiği okula da sorabilir senin için! Okula aile birliğine girdiğini söylemişti!”
“Bunu yapar mısın?”
“Elbette yaparım Zeynep, inan bana senin için her şeyi yaparım!”
“Sen hayatımdaki en iyi insansın!” dedi Zeynep hıçkırarak, “Babamdan sonra!”
“Haydi bakalım, mezuniyete çok az kaldı, ben ablamı arayayım, orada yaşaman için sana bir yer de bulsunlar. Ara sıra gelir seni ziyaret ederim ben de. Şimdilik bizimkileri bırakıp gidemem ama bakarsın sonra oralara gelirim belli olmaz bu işler değil mi?”
“Evet, olmuyor!”
Az önce onun yüreğine koca bir hançer daha soktuğunu biliyordu Metin ama onu korumak için buna mecbur kalmıştı. Onun gideceğini düşünmek bile içini parçalıyorken, bu gidişe yardım etmek ve onu korumaya devam etmek zorundaydı. Evet zorundaydı, çünkü o bilmese de aslında Metin onu sevmekten, hatta onu tanıyıp, onunla yaşadıkça daha çok sevmekten hiç vazgeçmemişti.
O gün Zeynep’ten ayrılır ayrılmaz ablasını aradı ve olanları anlattı. Ailesi ile konuşamadığı şeyleri onunla konuşmaya alışık olduğu için ablası Zeynep hakkındaki pek çok şeyi biliyordu. Metin’in itiraf etmese de ona olan hislerini de biliyordu elbette. Kardeşinin sevgisi bir yana kızın başına gelenlere o da çok üzüldüğü için elinden geleni yapacağını söyledi. Metin Zeynep ile birlikte Adana’ya gitmeyi çok isterdi ama annesi ve babası yaşlanmaya başlamışlardı. Doktor annesinde demans başlangıcı olduğunu söylemişti son kontrollerinde. Şimdilik korkulacak bir seviyede değildi ve hızlı bir ilerleme göstermiyordu ama yine de tedavi edilebilir bir hastalık olmadığını da biliyorlardı. Ablası anne ve babasını yanına Adana’ya almak istediğini zaten daha önce söylemişti ama babası karşı çıkmıştı. Almanya’da yaşayan ağabeyleri yakında ziyarete gelecekti. O geldiği zaman hepsi oturup ne yapacaklarına karar vereceklerdi. Tüm bu süreç yerine oturana kadar Metin ailesinin yanında kalmak zorundaydı. Ablası ve ağabeyi evli olduğu için onların yanına destek olmaya en uygun kişi kendisiydi. Olur da hep birlikte Adana’ya gitmeye karar verirlerse zaten o zaman Zeynep’in yanında olma şansı yeniden olacağı için sevinmişti. Uzun zamandır olan en güzel tesadüftü bu.
Zeynep Metin ile konuştuktan sonra kafasında ona anlatmadığı diğer her şeyle birleştirince Suzan’ın gerçek yüzünü nihayet görmeye başlamış, elinde olmadan içinde korkunç bir öfke büyümüştü. Bu öfke göğüs kafesini o kadar acıtıyordu ki, bir anda yukarı çıkıp Suzan’a bağırıp çağırmamak için kendini çok zor tutuyordu. Bu evde en az bir iki ay daha oturmak zorundaydı. Babasının Hüseyin beye duyduğu saygı ve sevgiye zarar vermek istemiyordu. Bu insanlar babası sağken onlara çok iyilikler yapmışlardı, Suzan’a olmasa bile Hüseyin bey ve Gülcan hanıma hâlâ saygı duyuyordu. Onlar Zeynep yerine elbette ki kızlarına inanacaklardı, ki o da yıllardır inanmıştı.
(devam edecek)