Zeynep önce tuvalete gitmesi gerektiğini söyledi. Ne zaman heyecanlansa hemen tuvaleti gelirdi zaten. Suzan hemen onun elinden de çantasını ve montunu kaptı.
“Haydi ben tutarım bunları sen git gel!”
Zeynep koşarak gidince, yine Metin’e çaktırmadan kızın telefonunu çantasından çıkarıp, montunun cebine koydu. Zeynep oyalanmadan geri döndüğünde çantayı ona geri verdi sadece. Zeynep’in aklı Ergin’de olduğundan montunu geri almadığını fark etmemişti bile. Depoya yaklaştıkları sırada, Suzan’dan birden “Ah!” diye bir ses gelince, ikisi de dönüp baktılar. Suzan yere çömelmiş, bileğini tutuyordu.
“Bileğimi burktum çok acıyor!” diye inledi.
“Hay Allah!” diye hemen hareket ettirebiliyor mu diye kontrol etti Metin. Hiç canı yanmadığı halde sanki çok acıyormuş gibi avaz avaz bağırdı Suzan.
“Revire gitsek iyi olur!” dedi Zeynep hemen ama bir yandan da Ergin aşağıda onu bekliyordu, “En iyisi ben tabloyu depoya götüreyim. Metin seni revire götürsün. Spor salonunda buluşalım!” deyiverdi hemen.
Suzan ondan bu kadar iyi bir plan çıkacağını hiç tahmin etmiyordu ama kendi kafasındaki de neredeyse böyleydi.
“Ama sen?” dedi acı içinde, “Karanlıktan da korkarsın şimdi!”
“Karanlık mıdır?” dedi Zeynep endişeyle ama nasılsa Ergin aşağıdaydı.
“Tabi kızım depo kapkaranlık Metin seninle gelsin, ben yavaş yavaş giderim kendim!”
Metin hemen ayağa kalkıp Zeynep’in yanına dikildi bu sözü duyar duymaz. Suzan Zeynep’in yüzündeki karmaşayı görebiliyordu. Gülmemek için doğrulmaya çalışır gibi yaptı ve başını önüne eğerek inledi ve sonunda kalktı.
“Sizinle salonda görüşürüz!” diyerek arkasını döndü ve tutuna tutuna merdivenleri geri çıktı
“Metin git bence sen onunla!” dedi Zeynep.
“Hızlıca bırakır geliriz ona yetişiriz!” dedi Metin ikna olsun diye ama Zeynep onunla geri dönmeyecekti ki.
Deponun koridoru bile çok karanlıktı, Ergin ne yapmayı planlıyordu ki burada? Metin’in onu görünce geri döneceğini düşündü, artık yapacak başka bir şey yoktu çünkü. Metin’i hemen Suzan’ın yanına yollayabilirlerdi Ergin ortaya çıkınca.
Bu kat kullanılmadığı için düzenli görevlisi yoktu. Deponun anahtarı üzerinde duruyordu. Metin daha önce de depoya indiği için kapının dışındaki lamba düğmesini hemen buldu. Anahtarı çevirip içeri girdikler. Burası içinde az kullanılan ve kullanılmayan eşyaların yığıldığı küçük tozlu bir odaydı. Ayaklarından biri kırık bir koltuk. Koliler, eski bir paspas, ders tabloları ve daha bir çok şey karmakarışık bir düzen içinde duruyordu.
Zeynep içeri girince Ergin’i göreceğini sanmıştı ama kimse yoktu. Acaba yanında Metin’i görünce eşyaların arkasına mı saklanmıştı? Metin elindeki tabloyu rastgele bir yere bıraktıktan sonra ortalığı merakla inceleyen Zeynep’e seslendi.
“Haydi gidelim, maça geç kalacağız!”
Zeynep gözlerini etrafta dolandırmaya devam etti, “Ergin!” dedi yüksek sesle orada mı diye sonra Metin anlamasın diye “Bizi bekler!” diye tamamladı sözünü.
Tam onun yanına kapıya doğru yönelirken kapı birden bire kapandı ve arkasından birinin anahtarı çevirdiğini duydular.
Metin hemen kapıya abanarak açmaya çalıştı ama kapı çoktan kilitlenmişti.
“Hey içeride biz varız! Açın!” demeye kalmadan ortalık zifiri karanlık oluverdi.
Zeynep olduğu yerde kalakalmıştı.
“Zeynep korkma buradayım!” diyerek hemen cebinden telefonunu çıkardı ve ışığını yaktı.
Zeynep yerdeki eşyalara çarparak onun yanına ulaştı. Karanlık korkusu çocukluğundan beri devam ediyordu. Nasıl başladığını, neden olduğunu hatırlamıyordu ama karanlığın içinden bir şeylerin çıkıp ona zarar vereceği endişesi bir anda bütün benliğini ele geçiriyordu. Terliyor ve nefesi hızlanıyordu. Elektrikler kesildiğinde babası mum aramadan önce onun yanına koşar, kızına sıkıca sarılır sakinleştirir sonra birlikte mum bulup yakarlardı. Hele eski evlerindeyken o kadar çok kesilirdi ki, her odaya en az üç dört mum koymuştu Ahmet bey. Babası yokken elektrik kesilirse Zeynep hemen bahçeye çıkardı. Sokak lambaları her zaman sönmezdi ya da ayın ışığı ortalığı aydınlatırdı. Öyle ya da böyle dışarısı hep içeriden aydınlık oluyordu.
Onun nefesinin hızlandığını fark eden Metin “İyi misin?” dedi endişeyle.
“Hayır lütfen çıkar bizi buradan!”
“Tamam dur Suzan’ı arayayım, revire varmıştır onlar birini yollarlar!”
“Tamam!”
Metin önce Suzan’ı sonra başka bir kaç kişiyi aramayı denedi ama telefon depodan çekmiyordu.
“Hay Allah ya!” diyerek bu defa deponun tavanına yakın küçücük penceresine doğru yürüdü. Zeynep korkuyla onun koluna yapıştığı için o da peşinden gitti.
Telefon yine çekmeyince, ayağı kırık koltuğu pencerenin altına çektiler. Metin dikkatli bir şekilde koltuğun üzerine çıktı ve telefonu pencereye doğru tuttu ama ne yazık ki bunun da faydası olmadı.
“Maça da gidemeyeceğiz!” diye inledi Zeynep, “Ergin nerede?”
“Ergin çoktan stadyuma gitmiştir!” dedi Metin.
Zeynep artık saklamanın bir anlamı olmadığı için “Hayır bana mesaj atmış buraya inmemi söylemiş bana!”
“Depoya mı? Maç saatine yarım saat kala hem de!”
“Evet, bak göstereyim istersen!” diyerek elini çantasına attı ama telefonu bulamadı.
“Düşürdüm mü acaba?” dedi endişeyle.
“Neyse boş ver zaten burada çekmiyor buluruz telefonunu! Şuradan bir çıkalım önce!” dedi Metin onu daha da endişelendirmemek için.
“Herkes sınav bitince çıkıp gitti! Okulda kimse yoktur ki!” dedi Zeynep yine kaygısının arttığını belli eden bir sesle.
“Kapıyı kim kilitledi anlamadım ki?”
“Belki de okulu kapatıp giden görevlilerden biridir!”
“Ne şans ama? Bence bağırmayı deneyelim!” dedi Metin ev yeniden kapının yanına gidip, bağırıp, yumruklamaya karar verdiler. Metin koltuktan inerken ayağı kayıverince telefon elinden uçtu karanlıkta bir yerde kayboldu.
“Hay aksi!” dedi sinirle, “Kesin kırıldı, duydum sesini!”
Telefon düşünce ortalık iyice karanlık oldu, Zeynep’in içinden artık çığlık atmak geliyordu, “Metin neredesin?” dedi endişeye.
“Kıpırdama ve konuşmaya devam et gelip seni tutacağım şimdi korkma tamam mı?”
“Tamam!” dediği sırada Metin onu yakaladı, “Hah tamam oldu! Telefonu bulabilir miyiz acaba?” diyerek ayağı ile yeri yoklamaya başladı.
Zeynep’te ona sımsıkı tutunarak aynı şeyi yaptı ama ortalıkta o kadar çok eşya vardı ki, telefonu bu şekilde bulamaları mucize olurdu.
“Kapı planına geri dönelim!” dedi Metin sakin olmaya çalışarak, “Sen beni sıkıca tut, kapıyı bulalım önce!”
İkisi birden küçük adımlarla kapıya doğru yürüdüler, en azından önce öyle sandılar ama dolapların olduğu duvara geldiklerini anlayınca, dolapları yön alarak kapıyı sonunda buldular. Yumruklayıp, bağırmaya başladılar ama olmadı. Metin Zeynep’ten iki dakika kolunu bırakmasını rica edip, kapıya tüm gücüyle abandı, tekmeledi ama deponun kapısı olmadık bir şekilde sağlam yapılmıştı.
Zeynep’in hıçkırmaya başladığını duyunca kapıyı bırakıp karanlıkta onu yeniden buldu ve kendine doğru çekip sarıldı.
“Korkma lütfen! Bak ben buradayım! Bizi mutlaka bulacaklar, Suzan buraya indiğimizi biliyor.”
“Evet!” diyerek burnunu çekti Zeynep ve Metin’e doğru iyice sokuldu.
Metin bir anda sakinlemişti ona sarılınca, içinden “Keşke bizi bir daha hiç bulamasalar!” diye geçirmeye başladı.
(devam edecek)
Harika hikayelerini merak ve heyecanla takip ediyoruz. Yalnız Sahte hikayeni birinci bölümünden sonra ki bölümlerinin paylaşımını grupta göremiyorum. Sorun
Paylaşımlarınızdan mı, gruptan mı? Bilemedim. Bilgin olsun.
BeğenLiked by 1 kişi
Sayfada tüm paylaşımlarımız mevcut 💐 farklı bir cihazdan giriş yaparak kontrol edebilirsiniz 🌸
BeğenBeğen